"Bakma bana öyle sinirliyim sana."
"O ne diyeymiş?"
"Unutmadım geçen olanları."
"Beomgyu"
"Her şeye yükseliyor gibi duruyorum biliyorum ama ne yapayım? Benimle öpüşüp sarmaş dolaş olduktan sonra gidip başka kızların ağzının içine giriyor olman sinirlendiriyor beni kusura bakma. Ayrıca ne diye o kadar yak-"
Dudağına saniyelik bir öpücük bıraktım, başka türlü susacağı yoktu.
"İki dakika nefes al, sus ve beni dinle. Bence gayet kolaylar, zorlanacağını düşünmüyorum. Tamam mı?"
Kafasını salladı usulca, bu haliyle olduğundan da tatlı duruyordu. Gülümsememeye çalıştım.
"O kızla gerçekten aramda bir şey yok, ki kızın adını, bile yanıma gelince öğrendim. Gerçekten takıldığı, bir soru varmış ve onu gösteriyordu. Soruyu çözerken yakınlaşmışızdır belki o kadar ama bilerek olan bir şey değildi. Seni isteyerek üzmeyeceğimi biliyorsun."
Güldü.
"Tamam anladım, kusura bakma biraz fevri çıkışmış bulundum. Tutamıyorum kendimi sinirlendiğim zaman."
"Anladım onu, Tinkerbell"
"Sus be. Tinkerbell'miş"
Elindeki bitmek üzere olan papatya tacını ve papatyaları kenara bıraktım alıp, kollarımı açıp sarılması için sinyal verirken o da beni çok beklemedi. İki bacağının üstüne çıkıp sarıldığında bunu özlediğimi fark ettim. Beomgyu'yu çok çabuk özlüyordum ve komikti. Kollarımın arasındayken bile hasret kalıyordum sanki.
"Bana bir öpücük borçlusun haberin olsun."
"Öyle mi Taehyun efendi? Başını alırsın anca, bekle sen."
Hala kollarımın arasındayken böyle konuşuyor olması komikti. Bedenlerimizi ayırıp karşıma bacaklarının üstünde oturmasını bekledim. Ben ona zıt olarak bağdaş kurmuştum. Beomgyu'nun 'Bu ne ya misafir çocğu gibi oturuyoruz' demesiyle kendisini kucağımda bulmam çok zaman almamıştı. Ellerini de boynuma koyduğunda ne yapacağımı bilemedim, kitlenmiştim sanki.
"Ne var ilk defa oturuyorum sanki kucağına."
"Yok da, beklemiyordum diyelim."
Rahatlamaya çalışıp ellerimi beline attım, ne kadar rahatlamak desem de sweatinin üzerinde gezen ellerim titriyordu. Belli etmemeye çalışmak zordu.
Önce dudağıma ardı ardına küçük öpücükler bıraktı, kısacıklardı ama tatlı gelmişti. Gülümsemeden edemedim. Sonra yanağımdaki öpücüklerle ve gamzemin tam üstündeki dudaklarla gülümsemem büyüdükçe büyüdü.
"Neye borçluyuz bu sevgi patlamasını acaba? Ölüyor muyum hayırdır."
"Hayır benimle sadece konuşmak için bu kadar çabaya girmen hoşuma gitti."
Kucağıma oturduğundan beri deli gibi çarpan kalbim hızlandıkça hızlandı, beni kıvrandıracaktı neredeyse. Dışarıdan duyulduğunu düşünmeye başlamıştım, göğüsümden fırlayıp çıkacak gibi atıyordu çünkü. Abartıydı bu kadarı da, taşikardi geçiriyor falan mıydım yani?
"Ne oldu bir sessizleştin sen? Hoşuna mı gitti."
"Hayır öpme faslını bitirmeni bekliyorum sabırla fark ettiysen."
Sinirini bozmak hoşuma gidiyor demiş miydim?
"Allah Allah? E iyi kalkayım ben öyle diyorsan."
Bacaklarımdan kalkmaya çalışınca bedenini kollarımla sabitledim, ne kadar gitmeye yeltense de ensemdeki elleri söylediklerine zıt daha da sıkı tutuyordu beni. Onun yaptığı gibi dudağına birkaç küçük öpücük kondurdum bende.
"Özür dilerim kırdıysam, isteyerek olmadı."
Bu sefer öptüğümde bırakmadı, elleri yanaklarıma çıktı. Özlermiş gibi öptü beni, o da benim gibi yanındayken bile özlüyormuş gibi öptü. Umutlandım, belki de sadece kendi kendimi kandırmak istedim.
Karşılık verdim, hızlı ya da sert bir öpüşme değildi. Tadını çıkarıyorduk sadece.
"Sorun değil, bende özür dilerim. Durduk yere olay yaratmış gibi oldum."
Nefesi dudaklarımı gıdıklıyordu, her dudağını büzdüğünde tenimi teğet geçiyordu ve bu öpmek için sürekli uzanmama sebep oluyordu.
"İyi bari, farkındaymışsın en azından."
"Ya Taehyun! Eşek herif ya bırak beni gideceğim ben!"
"Tamam tamam, demiyorum bir şey"
Yanımızdaki bitti bitecek olan taca uzanıp saçlarına koydum. Birkaç kere bitmediğine dair yakınmıştı ama güzelliğindem kulak veremiyordum bile. Kucağımdali bu çocuğun gerçek olma ihtimali yoktu.
"Taehyun? Daldın yine sen? Oldu mu diyordum."
"Çok güzel oldun, Tinkerbell dediğimde bana kızıyorsun ama haklıyım işte, peri oldun tam."
Kızaran yanaklarından öptüm, her peri diyişimde utanıyordu bebek gibi.
"Değilim peri falan ya deme şöyle."
"Perisin işte, benim perim."
Bir sessizlik oldu, kaşlarının havalanışına baktım az önce ne dediğimi düşünürken. Ağzımı yanında asla tutamıyor olmam şaka falan olmalıydı.
"Yani benim derken, hani lakabı ilk ben taktım ya sahiplik anlamında da değil de yani peri gibisin sonuçta ve-"
Dudaklarımın üstündeki baskıyla susmak zorunda kaldım, benim silahımı bana kullanmıştı resmen. Orada saçındaki papatyalarla dakikalarca öptüm onu, içim gidiyordu resmen. Ayrılmak istemiyordum temaslarından hiç. Geri çekilmesiyle derin bir nefes aldım, artık kalbimi de umursamayı bırakalı çok olmuştu.
"Aptal prens ve Tinkerbell."
"Ben neden aptal oldum şimdi?"
"Keyfim ve kahyası öyle istedi de ondan."
-----
geldik evelallah. merabalar.
