Bazen geçmişi düşünüyorum ama hatırladıklarım gerçekten yaşandı mı, yoksa sadece kendime anlattığım hikâyeler mi bilmiyorum. Bazı anılar o kadar net ki sanki dün olmuş gibi, ama bazılarının gerçekliğinden emin olamıyorum. Belki de zaman içinde büküldüler, şekil değiştirdiler, benim bile tanıyamayacağım hale geldiler.
Kim olduğumu düşündükçe bir boşluğa bakıyor gibi hissediyorum. Bir isim, birkaç anı, bir sürü his... Ama bunlar gerçekten ben miyim? Yoksa sadece birbirine eklenmiş, tutarsız parçalar mıyım? İnsan bir bütün mü, yoksa rastgele bir araya gelmiş kırık dökük hikâyeler mi?
Bazen bazı şeyleri farklı yapmış olsaydım nasıl biri olacağımı merak ediyorum. Ama sonra durup düşünüyorum: O kişi de aynı soruları sorar mıydı? Aynı pişmanlıkları taşır mıydı? Yoksa gerçekten farklı olabilir miydi?
Belki de hiçbir şeyin kesin bir cevabı yoktur.
Şarkı bestelemek için oturduğum masanın başında bir an da kendimi boşluğa dalmış bir şekilde bulmuştum. Bunun nedeni biyolojik ailem konusuydu. Üvey ailem ile hâlâ bunu konuşmamıştım ve bu yüzden ara sıra aklıma geliyorlardı.
Nasıl hatırlamadan hayatıma devam edebilirdim ki? Bir an da karşıma çıkmışlardı ve gerçek ebeveynlerim olduklarını söylemişlerdi. O gün yaşadıklarımı, hissettiklerimi dün gibi hatırlıyordum. Hiç bir şey olmamış gibi düşünmeden devam etmek, bu benim için bile zor bir şeydi.
Ailem ile nasıl konuşacağımı bilmiyordum, telefondan konuşmak çok doğru gibi hissettirmiyordu. Bilmiyorum, belki de onlarla konuşmamak için bir şeyleri bahane ediyordum. Her ne kadar konuşmam gereken bir konu olarak görsemde tereddüt ediyordum.
Telefonumdan saate baktığımda gece yarasını çoktan geçtiğini görmüştüm. Elim arama kısmına gidip Taeyong'un adının üstünde durmuştu.
Aramak istiyordum ama buna da tereddüt ediyordum. Yoğun bir dönemdeydi, yorgundu ve meşguldü. Şu an ne yaptığını bilmiyordum ama tahmin edebiliyordum. Diğer yandan ne diyeceğimi bilmiyordum, anlatacak veya söyleyecek bir şeyim yoktu. Boşuna meşgul etmek istemiyordum onu.
Bir an da aklıma Taeyong'un beni öptüğü an geldiğinde dudağımı ısırmıştım. Telefonu masanın üstüne bırakırken yanaklarım ısınmıştı.
Sanırım o günün üstünden beş gün geçmişti. Ne Taeyong ne de ben bunun konusunu açmamıştık. Beni öpmesini hiç beklemiyordum ve şaşkınlığım oldukça uzun sürmüştü. Öyle ki Nina'nın kahvesini yanlış almıştım ve laflarına maruz kalmıştım.
Parmak uçlarım alt dudağıma değdi. O an ki kalp atışlarım, içimde oluşan o garip his... Bunların hepsi Taeyong'un bir hareketi ile bende oluşturduğu etkilerdi. Bende böyle büyük bir etki bırakabileceğini hiç tahmin etmemiştim.
Rahatsız olmamıştım, hatta tam tersi, hoşuma gitmişti. Her hatırladığım da bı mutluluk hissi sarıyordu beni. İlk defa biriyle öpüşmemiştim, zira bizim ki öpüşmek bile değildi. Ama ilk defa bu kadar yoğun bir duygunun içinde kalmıştım.
Derin bir nefes alıp geri verdim. Telefonumu alıp odadan çıktım ve kendi odama girdim. İşime odaklanamadığım için en iyisi uyumaktı. Yatağımın içine girdikten saniyeler sonra Murhpy aralık kapıdan içeri girmişti ve yatağımın üstüne çıkmıştı. Onu kollarımın arasına alıp gözlerimi kapattım. Gözlerimin önünde Taeyong'un yüzü canlandığın da gülümsedim.
Sanırım, ben feci yanmıştım.
...
"Zuer"
Nina yüzünde ki sevimli ama bir şey olduğu belli olan gülümsemesi ile yanıma geldiğinde düz bir ifade ile bakmıştım yüzüne.

??MD? OKUDU?UN
That Day ^?^ Lee Taeyong
Fanfiction-O gün, o gün cüzdan?m? bulamad???m da kahvemin paras?n? ?demi?tin, ondan sonra nedense hi? akl?mdan ??kmam??t?n. Ve ?ok sonra fark ettim ki, ben sana a??k olmu?tum. ... *Kitab?n ?ark?s? -> Mark Klaver/Say You Love Me*