Tiger's Eye •taekook•

By DarkbestJ

514K 49.1K 30.6K

"Kaplanları bilirsin. Avlarını gözlerine kestirdiklerinde..." kalın sesi boş odada yankı halinde kulaklarıma... More

•Kokunu Sakla•
•Gözlerim Her Zaman Üzerinde•
•Öp Beni•
•Fırtına Yaklaşıyor•
•Ödşپ•
•Senin İçin•
•Jeon Taehyung•
•Seni istiyorum•
•Beni yeme•
•Benim gibi•
•Ballı kurabiyem•
•Beni odana götür•
•Adil oynamıyorsun•
•Nasıl güzelsin•
•Dur lütfen•
•T𲵲•
•Ben asla kaybetmem•
•A•
•İşaretle beni•
•Kaplanın Tek Düşmanı•
•Zayıflığın varmış•
•Cıı•
•Ben kazandım•
•Her şeyi•
•Garantisi yok•
•Yetmedi sanırım•
•İki katını alırım•
•En güçlü yanım•
•Acımam sana•-END

•K徱•

18.9K 1.6K 679
By DarkbestJ

"Ne istiyorum biliyor musun? Bir at. Ama böyle en taşaklısından"

Başım duvara yaslı bir şekilde göz ucuyla Yoongi'nin yüzüne bakmıştım. Sarhoş diye böyle saçmalıyor olmalıydı. Üçümüz de parmaklıklar arasındayken ne alakaydı pek anlayamamıştım.
"Niye?" diye sormuştum ilgisizce. Eğer cevap vermeseydim ona nedenini sormam için beni sürekli rahatsız ederdi.

"Seni sikmesi için eğiteceğim de ondan. O sik bir götüne girsin de, ancak o zaman sana olan öfkem diner"

Sadece gülmüştüm. Yanımda, eli ellerim arasındaki kaplana çevirmiştim başımı. O da bakma sebebimin ne olduğunu bildiğinden birlikte sırıtmıştık. At siki de neymiş, ben bir kaplanın gazabından sağlam götle çıktım.

"Ata gerek yok. Öfkeni dindirecek başka birine sahibim"

Yoongi önce anlamamıştı. Hatta dudakları aralık, mal bir ifadeyle bakmıştı fakat ona bakarak yaptığım tuhaf gülümsemenin, beyninin bir yerlerindeki fesat tarafı uyarmasını sağlamıştım.

Anladığında anında yüzünü buruşturup kollarını göğsünde bağlayarak bize bakmaktan kaçınmış, bir bacağını diğerinin üzerine atarak arkasına yaslanmıştı. "Terbiyesizler" demişti yaşlı amcaları aratmayan ses tonuyla.

Gülmemek için kendimi zor tutmuştum. Bizim yüzümüzden burada değildi ama bizi suçluyordu. Mekana polisler girdiğinde sevgilisinin doğum günü partisi boka battı diye sinirlenmiş, "Olay istemiyorum, kötü bir durum yok, lütfen gidin" demişti fakat olay olduğu ortamdan o kadar belliydi ki polisler kabul etmeyince ve bizi tutup bizimle birlikte şikayetçi olanları, yerde baygın yatanları da götürmek üzere aldığında Yoongi itiraz edip bağırmış, polisin üzerine yürüyüp beni defalarca kendine doğru çekerek polisten kurtarmaya çalışmıştı.

Zaten sarhoştu, bir de bu yaptığı şey suça müdahale ve polise karşı çıkma sayıldığından onu da almışlardı. Tabiki kendisi götürülürken de çokça direnmiş, hatta polis arabasına binmemek için tekmeler savurmuştu. Sonuç olarak bizim yanımızdaydı ve Rumin hepimizi çıkarmak için uğraşıyordu.

Sadece bayılttıklarımız değil, en ufak darbe alanlar da dahil bizden şikayetçi olmuşlardı. Şu anda polis merkezinde büyük bir yaygara vardı. Rumin herkese şikayetleri geri çekmesi için yalvarıyordu. Bazıları şikayetinden Rumin'in hatrına vazgeçmişti fakat şu anda hastanede olan o üç kişi şikayetinden hala vazgeçmemişti.

O üç kişi yüzünden buradaydık. Eğer dava açarlarsa ciddi anlamda sıçmıştık. Şikayetlerinden vazgeçmeseler bile zaten hapis cezamızı para cezasına çevirebilirdik. Yine de mahkemeyle uğraşacak gücü kendimde bulamıyordum. Bir de sicilime işlenecek olması da beni fazlasıyla tedirgin ediyordu.

Sıkıntıyla nefes verip başımı Taehyung'un omzuna yaslamıştım. Çok yorgun hissediyordum ve aldığım ağrı kesicilerin etkisi de çoktan geçmişti. Kıçımın bu lanet ağrısı yüzünden sinirlerim daha da bozuktu.

Taehyung'un dudaklarını saçlarım arasına bastırması keyfimi biraz da olsa yerine getirmişti. Aşağıda olan başımı omzundan kaldırmadan ona baktığımda dudaklarıma da bastırmıştı dudaklarını.

Yaklaşık bir yarım saat daha parmaklıklar ardında kalmıştık. Toplam dört saattir buradaydık. Rumin de ortalarda yoktu. Polis merkezinden yarım saat önce çıkmıştı ve hala gelmemişti.

Onun doğum günü partisini mahvettiğim için çok mahçup olmuştum. Bir de üstüne bizi buradan çıkartabilmek için götünü yırtıyordu. Hem de kendi doğum gününde. Cidden iğrenç bir arkadaştım.

"Ben geldim!" Neşeli, ince sesi duyduğumda başımı kaldırmış, parmaklıkların diğer tarafındaki Rumin'e bakmıştım. Yorgun görünmüyordu, aksine fazla enerjikti.

"Çıkıyorsunuz! Tanrıya kavuşturduğunuz adamları ikna etmeyi başardım. Sizi kışkırtan onlardı, ben de yaptıkları yanlışı yüzlerine vurdum. Bir de ufacık bir tehditte bulunmuş olabilirim ama şu kadarcık"

Elini kaldırıp iki parmağını birbirine yaklaştırarak ne kadar ufak bir tehditte bulunduğunu belli etmişti. "Hapse girerlerse, çıktıklarında Taehyung sizi bulur ve parçalar dedim. Çok ikna ediciydi. Tereddüt dahi etmediler"

Görevli polislerden birisi, Rumin konuşurken kapıyı açmıştı. Biz de Rumin'i hayretle dinlemeyi bırakıp sonunda bu lanet kafesten çıkmıştık. Çıktığımız gibi Yoongi sevgilisine sarılmıştı.

"Özür dilerim minik kar tanem. Doğum günün berbat oldu"

Ben ve Taehyung da başımız eğik mahçup bir şekilde sus pus olmuştuk. Teşekkür etmeye dahi utanıyordum.

"Şaka mı yapıyorsun? Bu hayatımdaki en güzel doğum günü partisiydi. Monotonluktan ne kadar sıkıldım biliyor musun sen? Resmen bir yerlerim tutuştu ve ben bu adrenaline bayıldım. Jeongguk, hayatın bir süredir böyleyse eğer sen bu hayatı yaşıyorsun"

Yoongi, sevgilisinin söylediklerinin ardından ona sarılmayı kesip tuhaf bir şeye bakıyormuş gibi buruşturmuştu suratını. Yoongi benim, Taehyung'dan önceki halim olduğundan, böyle olayları pek sevmezdi. Benim de olaysız bir günüm geçmediği için çoktan bu hayata alışmıştım.

"Kızım sen deli misin? Bu iki göt deliği bulundukları her yere bela salıyorlar ne diyorsun sen?"

"Keşke sen de biraz bela salsan Yoongi. En azından hayatımızda ufak bir hareketlilik olur"

Sözlerinin ardından bize dönmüştü. Yanıma gelip bana sarıldığında ben de ona sarılmıştım. "Teşekkür ederim. Sana sahip olduğum için çok şanslıyım" demiştim. Rumin ise sadece şirince kıkırdamıştı. "Asıl ben teşekkür ederim. Çok eğlendim" Sarılmamız sonlandığında arabamızın gece kulübünün önünde kaldığı ve Rumin'in hediyesinin de arabada olduğu aklıma gelmişti.

"Hediyen..." demiştim üzgünce. "Arabada kaldı. Araba da burada değil"

"Sorun değil. Ben arabayla geldim. Sizi Kulübün önüne kadar bırakırım"

Başımla onaylamıştım onu. Bizden alınan eşyalarımızı çıkmadan önce alıp birlikte gece kulübünün önüne gelmiştik. Defalarca kez Rumin'e teşekkür etmiş ve hediyesini de verdikten sonra arabamızla eve dönmüştük. Ayrıca Rumin, sicilime bir şey işlenmediğini, bunun için görevli polisle konuştuğunu söylemişti.

Polis, benim üniversitede profesör olduğumu duyunca resmen bana acıyıp okuldan atılmayayım diye sicilime hiçbir şeyi işlememişti. Aynı şekilde Taehyung'un sicili de beni etkileyeceğinden onun siciline de bir şey eklenmemişti.

•••

Islak saçlarımı başımdaki havluyla kurularken Taehyung'un fazlasıyla geniş olan yatağına çıkmıştım. Dizlerimin üzerinde telefonuyla uğraşan sevgilime doğru sürünmüş, yanına geldiğimde bacaklarımı aralayıp kasıkları üzerine oturmuştum. Birlikte duş almıştık fakat benim cilt bakın seansım biraz uzun sürmüştü.

Kendi saçlarımı iyice kurulayıp Taehyung'un ıslak saçlarını da bir güzel kurulamaya başlamıştım. Zaten öyle sıcaktı ki ben yüzüme krem sürerken saçları neredeyse kurumuştu. Yine de onunla ilgilenmek istemiştim.

"Ne yapıyorsun" demiştim yorgun bir sesle. Saçlarım şu anda kuş yuvası gibiydi ve açıkçası pek de umrumda değildi.

"Hoseok'a mesaj attım. Namjoon'un kartına para atması gerekiyor"

"Üç milyonun hepsi bitti mi?"

"Sayılır. Ev ve eşyalar derken neredeyse tükendi. Şu anda dövüşmüyorum yani bir gelir kaynağım da yok. Şimdilik yapabileceğim tek şey bu"

Havluyu bir kenara atıp kollarımı gevşekçe boynuna sarmıştım. Elleri belimdeki yerini almış, sıcak elleri bel oyuntumu yavaşça okşamıştı.

"Çalışmanın bir yolu olmalı. Bunu Hoseok'a söyledin mi?"

"Söylemedim. Şimdilik böyle idare edelim. Henüz bir adım atmak istemiyorum. Bir süre sadece kafa dinleyeceğim"

"Pekala. Nasıl istersen"

Hoseok'un yakalanma ihtimali yoktu. İşinde ustaydı ve bunu yıllardır yapıyordu. Hesaplarından para çektiği zengin insanlardan tekrar para çekmiyordu. Ayrıca eşi ve çocukları olan zengin adamları ve kadınları hedef alıyor, çok ciddi miktarlarda para çalmıyordu. Yani, tabiki ciddi miktarlardaydı fakat adama bir mesaj iletilirse çocuklarının veya eşinin harcadığını tahmin edeceği miktarlarda alıyordu. O miktar da zenginlere koyacak, umursanmayacak miktarlar oluyordu.

Kucağından biraz aşağı kayarak göğsüne koymuştum başımı. Çok yorgundum. Saat çoktan dördü geçiyordu. Jimin ve Namjoon zaten biz geldiğimizde uyuyordu. Onlara geç geleceğimizi ve bizi beklememelerini söylemiştik. Başımıza gelenlerden haberdar değillerdi. Söylemeyi de düşünmüyorduk.

"Yatalım mı? Öğlene kadar uyumak istiyorum. Çok yorgunum"

Sakince söylemiştim. Bir cevap vermese de beni sıkıca kavrayıp sırt üstü yatağa yatmış, ardından sağa dönüp kucağında öylece yatan bedenimi yatağa bırakmıştı. Üstümüzü örttüğü sırada muazzam yüzünü hayranlıkla izlemiştim.

Kafasını yastığa koyduğunda ona bakmaya devam etmiştim. O da, loş ışıkta kehribara dönmüş gözleriyle beni izlemişti. Evet, uykum vardı ve çok yorgundum fakat gözlerimi ondan alamıyordum. Kalbim gibi titriyordu kirpiklerim. Ben ona ne zaman bu kadar tutulmuştum bilmiyordum.

"Nasıl kaçtın?"

Neyi kastettiğini biliyordu ve bu ani sorum onu hafifçe güldürmüştü. "Uykun yok muydu?" demişti şefkatli bir sesle. "Var ama zamanım varken anlatmanı istiyorum. Seni tanımak ve yaşadıklarını öğrenmek istiyorum. Bizzat senden. Jimin ve Namjoon'dan değil"

Çoğu şeyi iki küçükten öğrenmiştim. Ben Taehyung'u neredeyse onların anlattığı kadar biliyor ve tanıyordum. İstediğim şey kendisini bana açmasıydı. İçe dönük ve tamamen bir kapalı kutu olduğundan, ben sormadan anlatmayacağının da farkındaydım. Namjoon'un da dediği gibi., bunu onunla konuşmadan öğrenemezdim.

Bakışları, merakla dolmuş gözlerim arasında gidip gelmişti. Dudakları hafifçe aralanmış, kısacık bir nefes vermişti.

"Ben, Jimin gibi laboratuvarın yanındaki yurtlarda büyümedim. Benim gibi vahşi melezler her zaman mahzen bigi ürpertici yerlere hapsedilirdi. Daha çok bir hücrede gibiydik. Sebebi ise çocukken kendimizi kontrol edemememizdi. İnsanlara saldırırdık çünkü çok korkuyorduk. Bize zarar verdikleri bilinçaltımıza işlediğinden sadece kendimizi savunmaya çalışıyorduk. Onlar da daha az vahşi olan melezlere zarar veririz diye bizi onlardan ayırıyorlardı. Asıl sorunun kendileri olduğunu hiç düşünmüyorlardı"

O anları yeniden yaşıyormuş gibi dalıp gitmişti. Kaşlarını hafifçe çatmıştı ve kirpikleri sinirden titriyordu. Dişlerini sinirle gıcırdatmıştı ve keskin solukları beni bile ürkütmüştü.

"Beş yaşını geçen her vahşi melezi daha da vahşi olsunlar diye kışkırtmaya başladılar. Bunu bize bilerek yapıyorlardı. Ellerinde sopalarla ve zırhtan bozma koruyucu kıyafetleriyle hücreye giriyor, elektrik verip kanlar içinde kalana kadar dövüyorlardı. Kardeşlerimin çığlıkları hala kulaklarımda Jeongguk. Öyle sinirli, öyle öfke doluydum ki ağlayamamıştım bile. Yerimde küçülüp kabusun bitmesini beklemiş, onların boğazlarını parçaladığını hayal etmiştim sadece"

Kanım donmuştu. Şok içinde dinlemiştim söylediklerini. Gözlerim onun acısına dolmuş, içim sızlamıştı. Dudaklarımın titrediğini hissetmiştim. Onun gibi onlarca çocuk çekmişti bu acıyı. Hatta çekmeye devam ediyordu. Onun içinde biriken öfkeyi hissediyordum. Bu acımasızlığı aklım almıyordu. Öfkemden ellerim titrerken ve anlattıklarının gözlerimin önünde belirmesiyle canım bu kadar yanarken o piçlerin nasıl bir çocuğun gözlerinin içine bakarak vurabiliyor oluşunu, onları oraya tıkıyor oluşunu aklım almıyordu.

"Yedi yaşına kadar dayanabildim. Bir adamın boğazını parçaladığımda yedi yaşındaydım. Şanslıydım. Çoğu kişinin yeni yıl eğlencesine gittiği güne denk gelmiştim. İki yanımdaki hücrede kalan arkadaşlarımla plan yapmıştık. Onlar da planımızı sessizce yan tarafımızdakilere söylemişlerdi. Yemek saati geldiğinde içeri girmek zorunda kalıyorlardı parmaklıkarın arasından o paslı tepsiyi uzatacak yatay bir açıklık yoktu. Yemek hepimize aynı zamanda ve aynı anda gelmişti. İlk hamleyi ben yapmıştım. Adamın boynuna atlayıp dişlerimi geçirmiştim. Benden sonra diğerleri de aynısını yapmıştı. Hayalimi gerçekleştirmiştim. Yıllarca beni döven adamın boynunda dişlerimin olması, onun o iğrenç kanının ağzıma dolması öyle harika bir histi ki, benim için özgür olmaktan daha mutluluk vericiydi"

Tek yapabildiğim dolu gözlerimle zar zor görebildiğim yüzünü sevmek, o günleri tekrar hatırlamanın verdiğin suratındaki dehşet ifadesini izlemek olmuştu.

"Tabiki benim gibi, adamları öldürmeyi başaran az kişi çıkmıştı. Diğerleri bu girişimde başarılı olamasa da dikkat dağıtmışlardı. Başaranlar ise beni takip etmişlerdi. Çok büyük bir yer değildi. Şansımıza koruması da yoktu. Hepimiz aynı yaş grubunda olduğumuzdan bizi tehlike olarak görmemişlerdi. Oradan çıkana kadar beş kişiyi öldüremesek de yaralamıştık. Hepsi sözde bilim adına orada olan sivil insanlar olduğundan bizden korkup uğraşmamayı, canlarını tehlikeye atmamayı seçmişlerdi"

Tamamen sokuldum ona. O anlarda yanında olamasam da şu anda yanında olduğumu ona hissettirmek istemiştim. Elimden başka bir şey gelmiyordu ve dinlemek acı vericiydi.

"Şehirden uzak, ormanlık bir alandaydı o yer. Saatlerce koşmuştuk. Daha önce hiç şehir ve normal insan görmemiştik. Hayatımız o kafeste geçmişti. Her şey çok farklıydı. Daha önce araba görmemiştik ve bu bizi ölümüne korkutmuştu. Panikle birkaç insana saldırdığımı hatırlıyorum. Çok fazla insan vardı. Her yerden ayrı bir ses geliyordu. Işıklar, gökyüzü, kocaman binalar bizi öylesine ürkütmüştü ki gördüğümüz her yere saldırır olmuştuk. Bu olay yüzünden arkadaşlarımı kaybettim. Hepsini yakaladılar ve sadece ben kaçabildim. Hayata tamamen alıştığımda dokuz yaşındaydım. Sokak aralarındaki çamaşır iplerinden kıyafet çalıyor, bazen çöpten bazense dükkan önlerinden yiyecek bir şeyler çalıyordum. O gün bir şey bulamayıp çok aç kalırsam fare ya da kuş yakalıyordum. Karanlık sokak aralarında saklanıyordum. Bu bazen bir çöp tenekesinin yanı ya da bodrum katlarının merdiven altları oluyordu"

Sözleri öyle canımı yakmıştı ki nefes dahi alamamıştım. Onun yüzüne bakıyor olmak göğsümü daha çok sıkıştırdığından boynuna gömdüm kafamı. Defalarca boynundan öptüm. Bir süre kendini toparlamak ister gibi durdu. Ağzından verdiği keskin nefesleri sessiz odada ses olan tek şeydi. Ardından tekrar konuşmaya başladı.

"Bu halde beş yıl daha geçirdim. Haftada en az üç kez polislerden kaçıyordum. Bir yerde sürekli kalamıyor ve yer değiştiriyordum. On dört yaşımdayken, melezlerin kaldığı o yeri bulmuştum. O kadar çok vahşi melez vardı ki polisler o bölgeye gelmeye cesaret edemiyorlardı. Kendimi güvende hissettiğim bir yer olacağını sanmıştım fakat orası daha beterdi. O kadar melezin bir arada yaşıyor olması tam bir kaostu. Sokak aralarında cesetler, bölge kavgaları, yemek ve eş kavgaları derken sokaklarda kan gölü oluşuyordu. O minicik halimle hayatta kalabilmek için daha çok çabalamıştım. Orada, kafeste yediğim dayağın on katını yiyordum. Bir keresinde, neredeyse tecavüze uğruyordum ve öldürülüyordum. Fakat ne olursa olsun bunların hepsi beni olduğum kişi yapmıştı. Acı ama gerçek. Bu yolla olması gerekmiyordu ama oldu. Öldürmeyen şey gerçekten de güçlendiriyor Jeongguk"

Gözyaşlarım artık tutamayacağım bir hal almıştı. Acısıni iliklerime kadar hissetmiştim. Kemiklerime kadar sızlamıştım. Böyle bir yaşantı beklemiyordum. Ben dinlemeyi bile kaldıramazken Taehyung hepsini birer birerbyaşamıştı. Boğazıma bir yumru oturmuştu. Bedeninde gezinmişti ellerim. Onu ne kadar çok sevdiğimi bir kez daha fark etmiştim. Bunu bilmesini, iliklerine kadar hissetmesini istiyordum.

"On yedi yaşıma bastığımda oranın korkulan haydutlarından birisi olmuştum. Grup halinde olanlar bile benden korkar hale gelmişti. Fabrikada yapılan dövüşlere de o yaşta başladım. Daha güçlü olmak istiyordum. Benim yaşadığımı yaşayan o masum ve kimsesiz çocuklara yardım etmek istiyordum. Ediyordum da. Ne zaman sokak arasında bir çocuğu sıkıştırıp dövmeye kalksalar sadece gölgem yetiyordu onlara. Hemen oradan uzaklaşıyorlardı"

O anlardaki duygu karmaşasını tekrar hissetmiş gibi tuhaf bir tonda gülmüştü. Fazlasıyla kırık ama memnun bir gülüştü. Acı dolu zaferinin gülüşüydü.

"Namjoonla da o yaşlarda tanıştım. Sokak arasında iki melez dövüyordu onu. Son anda fark etmemiş olsaydım neredeyse ölecekti. Geldiğimde kaçmışlardı fakat Namjoon o zamanlar şimdiki halinden çok daha çelimsiz ve ufaktı. Zor nefes alıyordu. Daha önce hiçbiri bu kadar kötü olmamıştı. Ben de ölmesinden korkup onu kendi kulübeme getirdim. Yaralarını temizledim. Onda kendimi görmüştüm. O çaresiz, çelimsiz ve kimsesiz çocuğu... Ben de Namjoon'un durumunu çoğu kez yaşamıştım. Yanımda kimsenin olmaması, tutacak bir el bulamamak öyle acı vericiydi ki bunu ona yaşatmak istemedim."

Tuttum elini. Bir daha bırakmamak üzere tuttum. Artık tutacak bir eli vardı. Ona canını bile verecek üç kişiye sahipti. Yine ve yine bunu hissetmesini, farkına varmasını istemiştim. Sözlerinden hemen sonra elini tutmam güldürmüştü sevgilimi. Saçlarım arasına bir öpücük verdiğinde yanağımla okşadım sıcacık tenini.

"O günden sonra peşimden ayrılmadı. Onu umursamıyormuş gibi davrandım, görmezden geldim ama asla pes etmedi. Bana can borçlu olduğunu, istese benim için öleceğini söyledi. Bunu yapmasını istememiştim. Tek istediğim kendini koruyabilmesiydi. Kendini nasıl koruyacağını öğrettim. Bir süre sonra fark ettim ki Namjoon'a çok alışmıştım. Kısacık sürede ailem olmuştu. Bana sevgiyi öğretti. Daha da önemlisi gülmeyi öğretti. Ben Namjoon'dan önce hiç gülmediğimi o zaman fark etmiştim"

Yanağını başımın üzerinde hissetmiştim. Tamamen bir bütün olmuştuk. Sakin ve kısık sesiyle anlattığı can yakan her olayı sonuna kadar dinlemiştim. Hatta öyle içime işlemişti ki sorsa her kelimesini eksiksiz söylerdim.

"Bir yıl sonra da Jimin girdi hayatımıza. Mutluluğumuz oldu. Neşe kaynağımızdı. Bir ailem vardı artık. Bana yabancı olan tüm ailevi duyguları hissetmemi sağladılar. Şimdiki Taehyung olmamda çok büyük payları var"

Tatlı bir kıkırtı bıraktığında gülüşünün güzelliğine sevinememiştim bile. Öyle üzgün, öyle acılıydım ki bağırıp ağlamamak için kendimle savaşıyordum. Taehyung adımı söylese bağırarak ağlayacakmış, ona günlerce sarılıp hiç bırakmayacakmış gibi hissediyordum.

İlk başta ona öyle kötü davranmış, öyle kelimeler kullanmıştım ki kendime çok kızıyordum. Çok öfkeliydim. Hem dünyaya, hem hayata hem de kendime öfkeliydim.

Toparlanamazdım. Darmadağın olmuştum. Tek istediğim onunla bu şekilde uyumaktı. Yanından bir saniye olsun ayrılmak istemiyordum. Onu sürekli mutlu etmek ve güldürmek istiyordum. Bunu sonuna kadar hak ediyordu. En çok hak edendi.

Sanki durumumu anlarmış gibi tek kelime etmedi. Sadece kendisine sıkıca sarılmama izin verdi. Canını çıkartacakmış gibi o kadar sıkı sarılıyordum ki eklemlerim bile bu sıkılık yüzünden ağrımıştı ama umrumda değildi.

Dakikalarca sarıldım ona. Tek kelime edecek gücü ve sesi henüz kendimde bulamamıştı. Yine de çok fena öpmek istemiştim. Hafifçe geri çekilip öpmüştüm onu. Yavaş ve sevdi dolu bir öpücük vermiştim ona. Sıcaklığını hissedebileceğim, eşsiz tadına varabileceğim bir öpücük.

Dudaklarından tatlı bir sesle ayrıldığımda burnum, onun burnuna değerken yavaşça soluklanmıştım. Yüzü ellerim arasında "Seni seviyorum" demiştim fısıldayarak. Kırık bir sesle fısıldamıştım dudaklarına. Canım öyle acıyordu ki sesime bile yansımıştı.

"Seni çok seviyorum Taehyung"

•••

Uyandığımda saat on ikiyi çoktan geçmişti. Namjoon yemem için bir şeyler hazırladığı sırada Taehyung hala uyumaya devam etmişti. Sonuçta bir kediydi ve her kedi gibi uykuyu seviyordu. Ben ise uyumaya pek alışkın değildim. Çok severdim ama yapacak işlerim varsa bedenim bir alarm kurulmuş gibi beni ayağa dikerdi.

Bugün de akşama kadar uyumayı planlamıştım fakat beynimin ücra köşelerinden bir ses yükselmiş ve bana öğretmen olduğumu söylemişti. Öğrencilerimin yarın sınavları başlıyordu fakat ben henüz soruları bile hazırlamamıştım. Her şey üst üste geldiğinden buna pek vaktim olmamıştı.

Şimdi ise evimdeki çalışma masamdan kapıp geldiğim bilgisayarım ve ders kitaplarımla, Taehyung'un hala uyuyor olduğu kocaman yatakta soru hazırlıyordum.

Kemik gözlüklerim gözlerimde, önceden altını çizdiğim ve sınav sorusu olacak diye üzerine yazdığım satırları bilgisayardaki sanal kağıda aktarıyordum.

Yaklaşık bir buçuk saatlik ve on beş klasik sorulu zor bir sınav olacaktı. Sonuçta zooloji okuyorlardı ve kolay sorular beklemeleri aşırı komik olurdu. İleride, işlerini layığıyla yapan bireyler olmak istiyorlarsa kıçlarını sıkıp çalışmaları gerekiyordu.

Onları düşünüyordum fakat sınıf gruplarında küfrü yiyen yine ben oluyordum. O kadar küfür yiyorsak bari boşa gitmesin diye götlük yaptığım zamanlar da oluyordu ama hakediyorlardı pezevek tohumları.

Burnumdan kayan gözlüğümü düzeltip onlarca kitap arasından sayfaları karıştırıp soracak kazık sorular aramıştım. O esnada Taehyung yerinde kıpırdanıp bana doğru dönmüş, birkaç kıpırdanmadan sonra gözlerini yavaşça aralamıştı.

Elimdeki kalın kitapla aptalca gülümseyerek uyanış anını hayran hayran izlemiştim. Bu kocaman bedenin ve o sert bakışların altında nasıl bir bebek olduğunu benden başkası bilmiyordu.

"İyi uyudun mu?"

Neşeyle sorduğumda başını sallayıp şirince gülümsemişti. Onun gülümsemesi dudaklarımdaki aptal gülümsemenin genişlemesine yol açmıştı.

Yataktan doğrulup tek eliyle kendini dengede tutarken diğeriyle yüzünü ovalayıp saçlarını parmaklarıyla geriye doğru taramıştı. "Saat kaç? Çok geç olmuş gibi hissediyorum" Demişti derin sesiyle.

"İkiye geliyor" dediğimde bunu bekliyormuş gibi kafasını sallamıştı. Ona bakmaktan işime odaklanamadığımdan kafamı tekrar dizlerim üzerindeki bilgisayara çevirmiştim. Aşık aşık süzülürken sorularda bir hata yapmak istemiyordum.

Seçtiğim diğer bir soruyu dudaklarımdaki gülümsemeyi silemeden klavyenin tuşlarına basarak yazmıştım. Taehyung, kendisine bakmıyor olmamdan hiç memnun olmamış gibi kafasını boyun girintime sokup dikkat çekmeyi amaçlamıştı.

Hayatım boyunca bu anı bekliyormuşum gibi parmaklarımı önce ensesinde sonra saçları arasında gezdirmiştim. O boynumu sert öpücükleriyle süsleyip kokumu içine çekmiş, ben de yanağımı yanağına yaslayarak saçlarını hoşnut bir tavırla sevmeye devam etmiştim.

"Açım" demişti. Boynumda olan başı yüzünden boğuk çıkmıştı sesi. Gülmüştüm. "Boynumdan bir ısırık alacaksan geri çekil hemen" söylediğimi yaparak geri çekilmişti. Kalkıp yemek yemeye gitmek yerine kollarını belime dolayıp tekrar yatmıştı. Homurdanarak yerinde kıpırdanmış ve benden uzaklaşmak istemediğini çok net belli etmişti.

"Taehyung, git ve karnını doyur. Çalışmam gerekiyor, iki saate ihtiyacım var"

O yanımda olmaya ve bana dokunmaya devam ederse asla dikkatimi toplayıp çalışamazdım. Sınav sorularının yanlış olması, sınavı iptal edip soruları baştan hazırlamam demekti. O göt de bende yoktu. Azıcık kıçımı sıkıp bu tatlı kedicikten ayrı kalmam ve işimi bitirmem gerekiyordu.

"Namjoon yemek hazırlamak için uyanmanı bekliyordu. Çocuğu bekletme"

Bu sefer ikna olmuş olsa da istemeyerek kalkmıştı. Sorulara odaklanmadan önce büzdüğü dudaklarına minik bir öpücük kondurmuştum. Bu onu mutlu etmişti. Yataktan kalkıp yüzünü yıkamak ve dişlerini fırçalamak adına banyoya girdiğinden ben de işime odaklanabilmiştim.

Tüm soruları hazırlamak yaklaşık bir buçuk saatimi almıştı. Tahminimden erken bitirmiştim ve bu zamana kadar dikkatimi dağıtmamak için yanıma gelmeyen sevgilime minnettardım.

Yaptığım dağınıklığıbtoplamak adına bilgisayarı kucağımdan indirip ayağa kalkmıştım. Yatak yumuşak olsa da uzun süre oturmaktan götüm uyuşmuştu.

Yatağın her yerine saçtığım kitapları teker teker toplayıp komodinin yanına, yere bırakmıştım. Bilgisayarı da kapatıp komodinin üzerine koyduktan sonra yatağı düzeltip odadan çıkmıştım.

Salondan gelen gürültüyü kulaklarım, o ortama girdiğim anda yeni algılamıştı. Kendimi dünyadan soyutladığımı o an fark etmiştim çünkü baya baya yaygara kopuyordu.

Namjoon ve Taehyung koltuğa oturmuş video oyunu oynuyorlardı. Ekrandan gördüğüm kadarıyla dövüş oyunuydu. Hem oyun hem de kendileri çok gürültülüydü. Jimin de bu gürültüye alıştığını belli eden rahat bir pozisyonda çizgi roman okuyordu.

İki gürültücü adamın yanına doğru ilerlemiştim. Namjoon, Taehyung'a döneren "Gerçek hayatta bu kadar iyi dövüşürken neden oyunlarda berbatsın?" demişti ve yenilenin benimki olduğunu anlayıp gülmemek adına dudağımı ısırmıştım.

Konsolu önündeki sehpaya bırakıp beni gördüğünde kucağına oturmam için bacaklarını ve kollarını açmıştı. Teklifini kabul edip kucağına yan bir şekilde oturmuş, kollarımı boynuna sarmıştım.

"Oyunun gerçek hayatla alakası yok. Tuşa basarak birini dövmek çok saçma"

Kendini savunmak adına konuştuğunda ben fazlasıyla mantıklı bulmuştum fakat Namjoon bıyık altından gülmeye devam ederek Taehyung'u ciddiye almamıştı. Taehyung da sinirlenip Namjoon'un ensesine mükemmel bir melodi oluşturacak usta bir şaplak atmıştı.

Çıkan sese gülmemek için elimle ağzımı kapatmıştım fakat Jimin iç sesim olup itinayla anırmış, bir de üzerine "Haha! Enayi!" demişti. Namjoon bu sefer Jimin'e bir atakta bulunmuştu ve Jimin de kahkahasını durdurma gereği duymadan koltuktan kalkıp ondan kaçmaya başlamıştı.

"Yerini ezberledim. Her seferinde nokta atışıyla aynı sesi çıkartıyorum"

"Çocuğun ensesini müzik aleti olarak kullanmayı kes"

"İmkansız. Bir süre sonra bağımlısı oluyorsun"

"Taehyung! Çocuğun gururunu kıracaksın"

"İki şak şukla gururu kırılacaksa yandık biz. Siktir et gururu falan kırılmaz. Ağabeyiyim ben onun"

Cevap vermek için ağzımı açmıştım ki cebimdeki telefonum titremeye başlamıştı. Cebimden çıkartıp arayana bakmıştım. Taehyung da fırsatını bulduğu anda dudaklarını saçlarımda şakaklarımda ve boynumda sıra sıra gezdirmeye başlamıştı.

Annemdi arayan. Açıkçası şu anda pek konuşmak istemiyordum. Fakat annem, müsait olmadığımı bildiğinden beni önemli bir şey olmadığı sürece aramazdı. İstemeyerek de olsa aramayı cevaplamak zorunda kalmıştım.

"Efendim anne"

"Oğlum, evde misin?"

"Evdeyim. Bir sorun mu var?"

"Zili çalıyoruz dakikalardır duymuyor musun? Ablanla kapıdayız aç hadi"

Gözlerim şaşkınlıkla büyümüştü. Biraz da sinirlenmiştim. Önceden haber vermeleri gerekirdi. Şimdi içinde olduğum bu durumu onlara saatlerce açıklamam gerekecekti ve en nefret ettiğim şey de birine kendi hayatımda olan değişiklikleri anlatmaktı.

Telefonu kapatıp Taehyung'un kucağından kalkmıştım. İyi bir kulağa sahipti ve belli ki annemi duymuştu. Gerildiğini hemen anlamıştım. Elini tutup kapıya gitmiş, beklemeden kapıyı sonuna kadar açmıştım.

Tam karşımızda, kapının önünde bekleyen annem, ablam ve yeğenim kapı sesini duyduklarında bizim olduğumuz tarafa dönmüşlerdi. Gözleri şokla büyümüş, birleşik ellerimizi ve Taehyung'u dikkatle incelemişlerdi. Kasvetli ortamı anında bozan bir şey olmuş, yeğenim birden neşeyle bağırmıştı.

"Kedicik!"

Continue Reading

You'll Also Like

7.8K 714 23
"Beni baştan çıkara bileceğini düşünüyordu... Doğru düşünmüştü." ... Jimin, ülkenin en tanınmış modellerinden biri. Tatlı mı tatlı, çekici mi çekic...
309K 22.2K 20
Jimin dilsiz bir çocuktu ama aşk konuşmadan da yaşanmaz mıydı? Yoonmin#1 /20.11/
2.4M 234K 45
Jungkook abisi için kendisine mesaj atıp duran abisinin arkadaşı Taehyung'dan çok bunalmıştı.
3.3K 262 26
- Ölmek mi istiyorsunuz? - Size yardımcı olabilirim. - Yoonmin