Tiger's Eye •taekook•

By DarkbestJ

514K 49.1K 30.6K

"Kaplanları bilirsin. Avlarını gözlerine kestirdiklerinde..." kalın sesi boş odada yankı halinde kulaklarıma... More

•Kokunu Sakla•
•Gözlerim Her Zaman Üzerinde•
•Öp Beni•
•Fırtına Yaklaşıyor•
•Ödşپ•
•Senin İçin•
•Jeon Taehyung•
•Seni istiyorum•
•Beni yeme•
•Benim gibi•
•Ballı kurabiyem•
•Beni odana götür•
•Adil oynamıyorsun•
•Nasıl güzelsin•
•Dur lütfen•
•K徱•
•T𲵲•
•Ben asla kaybetmem•
•A•
•Kaplanın Tek Düşmanı•
•Zayıflığın varmış•
•Cıı•
•Ben kazandım•
•Her şeyi•
•Garantisi yok•
•Yetmedi sanırım•
•İki katını alırım•
•En güçlü yanım•
•Acımam sana•-END

•İşaretle beni•

16K 1.2K 439
By DarkbestJ

Zor bir dönem olsa da sonunda iki haftalık tatil zamanım başlamıştı. Yoğun geçen sınavlarla dolu iki haftanın son gecesinde, sınavların bitişini öğlene kadar uyuyarak kutlamıştım.

Gece, tatilimde ne yapacağımızı Taehyungla sabah olduğunda konuşacağımı hayal etmiştim fakat öyle olmamıştı. Onun geniş, sıcak ve kaslı göğsü üzerinde uyanmayı hayal ederken güne yalnız başıma uyanmıştım.

Yüzümü sinirle ovup dudaklarımdan sertçe nefes vermiştim. "Jimin!" sesimi kontrol edemeden bağırdığımda Jimin koşarak kapıda bitmişti. "Nerede?" diye sorduğumda seke seke yatağa gelmiş, yatağa zıplayıp yanıma kıvrılmıştı.

Taehyung'un üzerimdeki kokusu geçeli çok olmamıştı. Hatta Jimin, dün akşam kokunun tamamen geçtiğini söylemişti.

"Bilmem ki, söylemedi bana. Namjoon'a da söylemedi"

"Bir boklar karıştırıyormuş gibi mi çıktı?"

Dudaklarını büzüp gözlerini kısarak o anı hayal edermiş gibi tavana bakmıştı. Kısa süreli bir "Hmmm..." sesinin ardından hemen "Hayır" demişti.

"Ne zaman çıktı?"

"Çok olmadı. Hemen dönerim dedi"

Onaylamış ve bunun üzerinde daha fazla durmamıştım. Bana söylemediğine göre çok da önemli bir şey değildi. Belki de gelince söyleyecekti.

Onun her şeyini kontrol eden bir kontrol delisi olarak gözükmek istemiyordum fakat Taehyung'un bir şey söylemediğinde neler yapabileceğini üçümüz de çok iyi biliyorduk.

"Uzuuun zaman sonra sana sarılabilmek çok güzel"

Sesindeki mutluluk beni gülümsetmişti. Bana tamamen yapışıp yanağını omzumla göğsüm arasındaki noktaya koymuştu. "Taehyung seni hep kendine saklıyor. Çok üzülüyorum. Yalnız kalıyorum hep. Namjoon da sarılmıyor bana. Sadece sen sarılıyorsun o iki domuzun sevgiye alerjisi var"

"Asıl sevgiye alerjisi olan benim. Sadece sana karşı bu kadar yumuşak ve hoşgörülüyüm çünkü seni seviyorum. Hatta sana bir sır vereyim. En çok seni seviyorum" Namjoon'un duyacağını bilerek son cünlemde Jimin'e göz kırparak gülünsemiştim. Tahmin ettiğim gibi Namjoon beni duymuş, içeriden "Bunu duydum!" diye bağırdığında Jiminle kahkaha atmıştık.

Saniyeler sonra Namjoon koşarak odaya girmişti. Yatağa birden atlayıp Jimin'i ve beni yerimizden zıplatmıştı. Onu yanımıza çağırmanın tek yolu kıskanmasını sağlamaktı. Her seferinde başarılı olmaktan da memnundum.

"Fırsatı hiç kaçırmıyorsun küçük fare"

Namjoon da kafasını göğsüme koyup bana sarıldığında bu hissi gerçekten özlediğimi fark etmiştim. Uzun süredir Taehyungla bu haldeydik evet ama evdeki iki küçük adama sarılıyor olmak, benim için ablama sarılmakla aynı hissettiriyordu.

İkisini de ablamı sevdiğim kadar çok seviyordum. Bana huzur dolu ve güvende hissettiriyor, aynı zamanda durmadan didişip beni güldürüyorlardı.

"Neden istediğimde bana sarılmıyorsun?"

Jimin, Namjoon'un kendi hür iradesiyle bana sarılıp sevgi gösterisinde bulunuyor olmasını ufacık kıskandığından hafif tripli bir tonda sormuştu. Namjoon, bu soru karşısında bıkkınlıkla nefes vermişti.

"Bir kere sarılınca yapışıp bırakmıyorsun çünkü. Koala melezi de değilsin. Sevgi dolu olman sinirime dokunuyor"

Jimin gözlerini devirip sanki ezeli düşmanıymış gibi Namjoon'u yandan bakışlarıyla süzmüş, ardından yaşlı teyzelerin kınayan mırıldanışlarından birini taklit etmişti.

Namjoon bunu umursamamıştı. Yerinde kıpırdanıp Jimin'e nispet yapar gibi bana daha sıkı sarılmıştı. Gülmemek için dudaklarımı ısırırken ikisinin de saçlarını okşamaya başlamıştım. İlk defa birilerinin ciddi anlamda ağabeyi oluyordum. Bir ablam olduğundan, her zaman en büyük olmanın ve bir kardeşin sorumluluğunu almanın nasıl hissettirdiğini merak etmiştim.

Merak ettiğimi şu anda yaşıyordum ve harika hissediyordum. İki küçük kardeşimin olması harika bir duyguydu. Ablamın bana neden bu kadar düşkün olduğunu şimdi anlıyordum. Ben de bu iki küçüğe fazlasıyla düşkündüm.

"Taehyung geldiğinde, dışarı çıkmak ister misiniz? Gitmek istediğiniz bir yer varsa birlikte gidelim"

Jimin düşündüğünü gösteren bir mırıltıyla karşılık vermişti. "Sanırım balıklı göle gitmek istiyorum. Kocaman rengarenk japon balıkları varmış orada. Üstelik elimizle besleyebiliyormuşuz" heyecanla söylediğinde onaylayıp Namjoon'a çevirmiştim başımı. "Gitmek istediğin bir yer var mı?"

"Aslında, bu zaman tam da Japonya' da kiraz çiçeklerinin açma zamanı. Oraya gidebilsek harika olurdu"

Jimin, heyecanlı bir "Oh!" sesinin ardından göğsümden heyecanla kalkmıştı. "Japon balıklarının en güzelleri orada. Hatta, kiraz çiçeklerinin dökülen yapraklarının, Balık göletine düştüğü anda harika göründüğünü duymuştum"

"Gidebiliriz" dediğimde asla umutlanmamış iki küçüğün de gözleri anında kocaman olmuştu. Tepkilerine kahkahalarla gülmek istesem de kendimi tutmuştum.

"Cidden mi?" demişlerdi aynı anda. Heyecanlı olduklarından ses tonlarını ayarlayamayıp bağırmışlardı. Başımı sallayıp "Cidden" demiştim. "Hatta bir hafta kalabiliriz. Yeterli paramız ve zamanımız var"

Jimin neşeyle ellerini çırpıp yatakta hoplamaya başladığında Namjoon ise sadece gülüp bana daha sıkı sarılmıştı. Saçları arasına dudaklarımı bastırıp yanağımı okşayan kulaklarını sevmiştim.

İkisinin de neşe gösterisinden saniyeler sonra kapının kapanma sesini duymuştum. Taehyung anında kapı önünde belirmişti. Kollarını göğsünde birleştirmiş, kaşlarını kaldırıp kapıya yaslanmıştı.

"Odamda ne işiniz var haşereler? Kokunuz yatağıma sinecek çabuk defolun"

"Bir yere gitmiyorum. Senin yüzünden Jeongguk'uma dokunamıyorum bencil manyak"

Jimin, meydan okurcasına bana tekrar sarılmış, gözlerini kısarak Taehyung'a bakmıştı. Namjoon ise cevap verme gereği bile duymayıp Taehyung'u götüne takmadığını belli etmişti.

"Nereden senin Jeongguk'un oluyor? Benim o"

"Eşya mı bu adam! Hiçbir Jeongguk eşya değildir!"

"Jimin sus ve odayı terk et. Giderken husky'i de götür"

"Bir yere gitmiyoruz"

"Öyle mi?"

"Hmm"

Jimin'in göğsümdeki yanağı ve huzurlu mırıltısının ardından Taehyung göğsünde bağladığı kollarını çözüp sakin adımlarla yatağa yaklaşmıştı. Çoçuklarımı koruma içgüdüsüyle başlarını göğsümre iyice saklayıp kaşlarımı çatarak Taehyung'un hareketlerini izlemiştim.

Dizini yatağa koyup üzerime doğru eğilmiş, birden kendini üzerime bırakıp kafasını boynuma gömmüştü. Göğsümde dinlenen masum çocuklarımın da kafası ikimizin arasında tost olmuştu.

Jimin ve Namjoon'un aynı anda bağırışını duymuştum. İkisinin de kafasını kurtarması bağırmalarıyla aynı saniyede gerçekleşmişti.

Taehyung "Ben kazandım" demiş, üzerimdeki ağırlığını azaltmak için kollarından yardım almıştı. Onunla her saniye bu pozisyonda durabilirdim fakat biraz da diğerleriyle vakit geçirmek istiyordum. Bu, pek de paylaşımcı olmayan tavrı, Kaplan genlerinden gelen bir şey olsa da bencillik ediyordu.

"Üzerimden kalk ve çık odadan. Bugün seninle değil, onlarla vakit geçireceğim. Senin yüzünden benden uzak kaldılar"

Başını boynumdan kaldırıp ciddi olup olmadığımı yüzümde gözlerini gezdirerek anlamaya çalışmıştı. Ben de ona ciddi olduğumu göstermiştim fakat belli ki pes etmeye niyeti yoktu. Kıyamam, bebeklerim hala iki yanımızda oturmuş çaresizce bizi izliyorlardı.

"Benim yüzümdem mi? İçine bo—" İrileşmiş gözlerimle anında ağzını kapatmıştım. Bu adamın kelime süzgeci yoktu. Belli ki utanması da yoktu.

"Ne söylediğini kulakların duyuyor mu senin? Dört kulağın olmasına rağmen duymuyor sanki"

Elim hala ağzındayken gülümsemişti. Dudaklarını avcuma bastırıp edepsizliğini belli etmekten çekinmemişti.

"Aptal" demiştim gözlerimi kısarak. Bu onu sadece eğlendiriyordu. Elimi, bileğimi kavrayarak ağzından çekmiş, dudaklarıma ufak bir öpücük vermişti.

"Sonra hasret giderirsiniz. Şimdi işimiz var bizim"

Üzerimden kalkıp Jimin'in civciv sarısı saçlarını karıştırmış, Namjoon'un da yanağından makas alıp bu tür yaklaşımları sevmeyen Namjoon'dan eline tokat yemişti. Onu sinir etmek için yaptığından bu onu eğlendirmişti.

"Ne işimiz var?" diye sormuştum merakla. Namjoon ve Jimin dre en az benim kadar meraklı bakıyorlardı Taehyung'un yüzüne. Taehyung ise inatla söylemiyor, biz çıldıralım diye sadece sırıtarak yüzümüze bakıyordu. Bazen sinir bozucu halleri tutuyordu ve belli ki bugün de o sinir bozucu olduğu günlerden biriydi.

Kaşlarımı kaldırıp hadisene der gibi bakmıştım ona. Daha da uzatırdı fakat uzatırsa iki hafta boyunca eliyle randevulaşmak zorunda kalacağını çok iyi biliyordu.

"Dövüşlerin yapıldığı yere gideceğiz"

"Ben de geleyim!" Jimin bağırarak araya girdiğinde Taehyung onu yüzünden tutarak itip yatağa düşmesine sebep olmuştu. Bu duruma tamamen alışmış olan Jimin de asla umursamayıp fırsatını bulmuş gibi yeniden göğsüme sokulmuştu.

"Küçüksün gelemezsin"

O da bunun farkındaydı fakat belli ki sadece şansını denemişti. Namjoonla konuyu önceden konuşmuş olmalıydı. Gerçi Taehyung her şeyini anlatan biri değildi ama ben onunla konuştuğumdan beri yapmak istediklerini Namjoon'a ve bana danışıyor, fikirlerimizi alıp artı ve eksi yönlerini tartıyordu.

Duygusal bağları başından beri kuvvetliydi. Taehyung, Namjoonla konuşup ona danışmaya başladığından beri iletişimleri de oldukça kuvvetlenmişti. Gözle görülür derecede bir samimiyet artışı söz konusuydu. İlerlemeleri, aralarındaki gereksiz derecede fazla olan saygı ve hiyerarşi olayını ufak da olsa yumuşatmıştı.

"Şimdi mi gideceğiz? Önce duş almalıyım"

"Dövüşler akşam sekizde başlıyor ama bir şeyler yaparız diye düşündüm. Henüz bir şey yemedim. Önce yemek yeriz"

"Pekala. Duşa gireceğim. Çok sürmez"

Yataktan kalkmak için hareketlendiğimde Jimin sızlanmıştı. Saçlarını okşayıp dudaklarımı sapsarı tutamlar arasına bastırmıştım. Gitmemi istemiyor olsa da kollarını bedenimden ayırıp kalkmama izin vermişti.

Dizleri üzerinde yatakta dikilen sevgilimin dudaklarına da kaçamak bir öpücük kondurmuştum. Namjoon'a da sevgi gösterisinde bulunmak istemiştim fakat Jimin benden önce davranarak Namjoon'a bir ahtapot misali yapışmıştı.

Yardım çağrısında bulunan bakışlarını görmezden gelip bana uzattığı elini tutmakla yetinmiştim. Jimin'in kollarına yaklaşırsan bu sefer oradan kurtulmam mümkün olmazdı.

Yataktan kalkıp banyoya ilerlediğim sırada alışkın olduğun acı dolu şaplaklardan birini kıçıma yemiştim. Götüm, Taehyung'un vuruşları yüzünden yakında nasır tutacaktı.

Asla oralı olmamıştım. Ona yapacağım en ufak cilve içindeki azgın kaplanı uyandıracaktı ve biz yine sevişecektik. Sonuç olarak beni haftalardır bekleyen iki miniğimden yine mahrum kalacaktım.

"Gelmek istiyordum" ben banyoya girmeden hemen önce söyleyip şansını son kez denemişti. Kapıyı suratına kapatıp ona istemediği cevabı vermiştim.

•••

Taehyung'un yediği yemeklerin porsiyonunun büyüklüğüne zaten alışmıştım fakat yarım saat önce oturduğumuz, çok da lüks olmayan bu yerde, henüz beş dakika önce gelmiş olan yemeğimin daha çeyreği bile bitmemişken, hayvan Taehyung'un bir koca domuz kaburgasını bitirip ikinciye geçmiş olmasını hayretle izliyordum.

Sadece ben değil, içerideki herkes yemeyi ve sohbeti bırakmış, belgesel izler gibi sevgilimi izliyordu. Görünüşüyle, melez olmasıyla ve dev gibi olmasıyla zaten bakışları üzerine topluyordu fakat şu anda öyle bir yiyordu ki sanki kıtlıktan çıkmıştı.

Üstelik çiğnemiyordu bile. Resmen koparıp yutuyordu ve bu da beni korkutuyordu. Soluk borusuna kaçabilirdi. Aynı şeyi kaç defa evde de yaşamıştık. Evdeyken en azından biraz da olsa çiğniyordu ve sadece boğazına kaçtığından öksürerek veya su içerek gideriyordu.

"Taehyung, önünden almıyorum. Yavaş ye boğulacaksın. Buradaki kimse soluk boruna bir şey kaçarsa seni kurtaramaz biliyorsun değil mi?"

Cevap vermez diye düşünmüştüm lakin komiğine giden bu olaya dolu ağzıyla gülüp elindeki kaburga parçasıyla beni göstermişti.

"Mekanda benden sonraki en iri adam sensin. Kurtarıcım olarak seni seçtim"

"Ben bile seni tutup kaldıramam. Neyin kurtarıcılığından bahsediyorsun? Gözümün önünde hık diye gidersin ben de bir şey yapamam"

"Ben ölürsem çok ağlarsın diye götümden solurum merak etme"

"Bunun şakasını yapma. Sakince ye"

Umursamazca başını salladığında göz ucuyla ona bakmayı kesip sabır dilercesine uzunca nefes vermiştim. Kendi yemeğime dönüp aç karnımı doyurmaya devam etmiştim.

Beni dinlemeyeceğini düşünmüştüm fakat daha yavaş yemeye ve yediklerini çiğnemeye başlamıştı. Bu içimi biraz da olsa rahatlatmıştı. Dün, hiçbir şey yememişti. Daha doğrusu yemeye vakti olmamıştı.

Dövüşler sırasında formunu koruması gerektiğinden oturduğumuz binanın depolarından kendine ait olanı spor salonuna dönüştürüyordu.

Binanın kendi otoparkının altında depolar bulunuyordu. Her daire başına bir depo düşüyordu. Depolar çok küçük değildi. Taehyung'un rahatlıkla hareket edebileceği ve tüm aletleri sığdırabileceği kadar büyük de değildi.

Aynı katta oturduğumuzdan depolarımız da yan yana denk geliyordu. Bu yüzden yan tarafında olan benim depomu, duvarı kırarak birleştirmişti.

Dün, ben okulda olduğumdan her şeyi kendi başına halletmek zorunda kalmıştı. Duvarların yarısını aynayla kaplamış, aletleri yerleştirmiş ve temizliğiyle uğraşmıştı. Namjoon yardımcı olmayı teklif etmişti fakat çok sakar olduğundan Taehyung bu teklifini reddetmişti. Jimin de zaten öyle ağır bir işi yapabilecek kadar güçlü ve iri değildi.

İşi bittiğinde saat çoktan gece yarısı olmuştu. Bir şeyler yemeye bile hali olmadığından benim zorumla duş alıp kafası yastığa değdiği anda uyumuştu.

Bu sabah da Jimin ve Namjoon kahvaltı yapmıştı fakat biz yorgunuz diye kaldırmaya kıyamadıklarından gelip sormamışlardı. Birkaç saat önce, evden aceleyle çıkması gerektiğinden sonradan yemek dahi yiyememişti. Biletlerin satışı sınırlı ve belli saatlerde yapıldığından Taehyung ucu ucuna yetiştiğini söylemişti.

"Gücümü ve kilomu yerinde tutmalıyım. Az yersem ve yetersiz besin alırsam güçten düşerim"

Dolu ağzıyla konuştuğunda gülerek burnumu kırıştırmıştım. Şiş yanakları ve öne çıkan dudaklarıyla çok sevimli görünüyordu. Bir de büyük kulakları yemek yemenin mutluluğuyla sürekli kıpırdıyordu.

"Neden açıklıyorsun? Sen her zaman çok yersin. Bunu garipsediğimi veya beni rezil ettiğini düşünmüyorsundur umarım"

"Sohbet etmeye çalışıyorum. Sessizce yemek sıkıcı"

"Ah... Anladım. Çok yemek de hantallık yapar. Çabuk yorulursun. Kütlenle orantılı beslenmelisin. Senin için diyet listesi oluşturacağım. Dövüşlerden önce, normalde yediğinden daha az yediğinden emin olacağım"

"Az yemek istemiyorum. Biraz daha kilo alıp kaslanmayı düşünüyordum. Böylece daha güçlü olacağım"

"İşler öyle yürümüyor. Boyuna ve kilona uygun oranda kas kütlen olmalı. Fazlası hareketlerini kısıtlar ve aksine güçten düşmene neden olur. Çevik olamazsın. Aynı zamanda daha yavaş hareket edersin"

Söylediklerimle aydınlanan sevgilim, havalanmış kaşlarıyla ağzındaki eti çiğnemeyi kesmiş. elindeki kaburga parçasını da birden tabağa bırakmıştı. Normalden fazla yediğinin farkındaydı. Bu yüzden yemeyi kesmiş, ağzını masadan aldığı peçeteyle silip arkasına yaslanmıştı.

İki kişinin zorlukla bitireceği yemeği tek başına yemişti. Masada henüz bitirmediği tabaklar da vardı. Söylediklerimden sonra onları yemeyecekti. Ona uygun olan da buydu. Bedeni iki kişinin yiyeceği kadar besine ihtiyaç duyuyordu. Bu, bir günde neredeyse beş bin kalori demekti. Beş bin kalorinin üzerine çıkması, kilo alması demekti ki, Taehyung'un şu anda on kilo fazlası vardı.

On kilo, bedeninde bir sorun yaratacak kadar fazla değildi. Başkası olsaydı sorun olabilirdi. Vücut ve kas yapısı, kiloyu yararlı şekilde kullanabilecek, bedenine eşit dağıtabilecek bir yapıdaydı. Yine de on kiloluk fazlanın üzerine çıkmamalıydı.

"Bu bir sorun mu? Dövüşlerde hiç problem yaşamadım. O zamanki kilomla aynıyım"

"Bir sorun değil ama biraz fazlası sorun olacaktır. Şu anda bedeninin seni kısıtlamayacağı maksimum kilodasın. Tolere edebileceğin sınır diyebiliriz. Daha fazlası olamaz"

"Kilo vermem gerekli mi?"

"Vermek istiyorsan verebilirsin. İçine sinecekse eğer, beş kilo kaybedebilirsin. Senin için daha yararlı olacaktır"

Düşünür gibi gözlerini kısıp başka bir yere dalmıştı. Gülümsemiştim. Her mimiği ayrı sevimliydi ve bana dudak ısırtıyordu. Biraz düşündükten sonra "Tamam" demişti. "Beş kilo verebilirim"

Onaylamıştım onu. Yemediği kaburganın bir parçasından kopartmış, kendi tabağıma almıştım. Uzun zamandır ben de spor yapmıyordum. Aynaya bakınca kısa zaman önce yerinde olan sıkı kaslarımın erimeye başladığını fark etmiştim. Hala yerinde olsalar da eskisi kadar sıkı ve belirgin görünmüyorlardı.

Taehyung hayatıma girmeden önce, iş yoğunluğumdan dolayı hafta sonları spora gidebiliyordum. Okuldan erken çıktığım zamanlarda mümkün olduğunca gitmeye çalışsam da yoğun dönemlerde gidemiyordum. Şu birkaç ayda vaktim pek olmamıştı. Olduysa da yorgun olduğumdan sadece yatıp dinlenmeyi seçmiştim.

Yemeğimi bitirdikten sonra hesabı ödeyip çıkmıştık. İkimiz de motorlarımıza bindiğimizde kaskımı takıp Taehyung'u arkadan takip etmiştim.

Tek motorla gelmeyi düşünmüştük fakat ikimiz aynı anda bir motora çok zor sığıyorduk. Arabayla gitmeyi teklif ettiğimde Taehyung reddetmişti. Dövüşleri izlemeye gelen kişiler yüzünden arabayı park edecek yer olmayacağını, motorları sokak arasına koymanın daha iyi olacağını söylemişti.

Küçük beklediğim ama devasa olan binaya geldiğimizde motorları binanın yan tarafındaki ara sokağa bırakmıştık. İki katlı gibi duruyordu. Belli ki üst katı antrenman içindi ve dövüşçüler için bekleme odaları da vardı. Alt tarafın da dövüş için ayrıldığını düşünüyordum.

Başlamasına saatler olsa da şimdiden kalabalıktı. Park edilen arabalardan ne kadar kalabalık olduğu anlaşılıyordu. Neden bu kadar erken gelmiştik bilmiyordum. Taehyung'un bir bildiği vardır diye sorgulamak da istememiştim.

Büyük binanın sürgülü demir kapısı, kapı önünde bekleyen adamlara biletleri gösterdiğimizde açılmıştı. İçeri girmeden hemen önce biletlerin ucuna ufak bir kesik atıp girmemize izin vermişlerdi.

İçeri adımımızı attığımız an açık planlı mekan karşılamıştı beni. Tahmin ettiğim gibi ortada ring vardı ve neredeyse dört tarafı katlı oturma alanlarıyla çevriliydi. Ringin en önlerinde demir korkuluklu alanlar vardı. O alanlar da dövüşçülerin yakınları için ayrılmıştı.

Bina fabrikayı andırsa da aslında pek benzemiyordu. İçinde olduğumuz bu alanın ikinci katı yoktu. İkiye bölünmüş bir alandı ve dövüş alanıyla antrenman salonu bir duvarla birbirinden ayrılmıştı. İkinci kat diyemeyeceğimiz, karşı tarafta bulunan, balkonu andıran camlı bir alan vardı. Orası büyük ihtimalle VIP izleyiciler veya buranın sahibi için ayrılmış bir alandı.

Ayrıca dövüşler televizyonda yayınlanmıyordu. Yasaldı fakat televizyonda yayınlanması yasaktı. İzlemek isteyen buraya gelmek zorundaydı. Kesinlikle yayınlanmıyor olması içimi rahatlatmıştı. Üstelik çekim yapmak yani telefon kamerasıyla çekip sanal alemde paylaşmak kesinlikle yasaktı. Sızdırılan görüntüler için yasal işlem başlatılıyordu.

Erken saatlerde bile içerisi oldukça kalabalıktı. Taehyung, melezlerin fazlalığı nedeniyle şimdiden sahiplenme eğilimi gösterip elimi sıkıca tutmuştu.

Aslında elimi tutması, beni işaretlemediği sürece pek bir şey ifade etmiyordu. Üzerimde işaretlendiğime dair keskin bir koku yoksa bu, melezlere göre, birlikte olduğum kişi için önemsiz ve geçici olduğumu, onlar için de sahip olabilecekleri birisi olduğumu gösteriyordu. İşaretli değilsem bana dokunmaktan çekinmezlerdi.

Kısacası koku yoksa sahiplik kavramı ortadan kalkıyordu ve böylece melezlerin gözünde orta malı olup kapanın elinde kalıyordum.

Taehyung tam da bu yüzden beni sürekli işaretlemek istiyordu. Üzerimdeki kokunun yok olmasını istemiyor, onun için geçici olmadığımı bana ve çevresindeki herkese belli etmek istiyordu. Onun için önemli ve değerli olduğumu bu yolla gösteriyordu.

"Dövüşmeye gelmeden, önce seni işaretlemeliyim. O gün yanında çok az duracağım. Sana bir şey yaparlarsa aklımı kaybederim ve sonucunda iyi şeyler olmaz"

Biliyordum. Eğer öyle bir şey başıma gelirse Taehyung o melezi veya melezleri parçalarına ayırırdı. Ben İşaretli değilken dokunduysa ve Taehyung adamı parçalarsa, Taehyung suçlu olurdu ama ben işaretliyken dokunursa Taehyung haklı olduğundan böyle bir ortamda üzeri kapatılırdı. Melez dünyasında işler böyle yürüyordu.

Taehyung iki türlü de adamı yok edeceği için işaretli değilsem buranın sahibi kaplanımı parmaklıklar ardına yollayıp beni de hapishane kapılarında süründürürdü.

Yasalar, melezlere göre değil insanlara göre işlediğinden direkt katil sayılıyordu fakat melezleri savunan böyle bir ortamda, melez kuralları geçerliydi. Her türün ayrı ayrı kuralları vardı ve hangi taraf haklı veya haksızsa ona göre davranılıyordu. 

Taehyung, burada, melez kuralları yönünden çok fazla kavga çıktığını ve çoğunun ölümle sonuçlandığını söylemişti. Haklı taraflar olduğunda olayın üzeri kapatılmış ve olmamış gibi davranılmıştı fakat haksız taraflar olduğunda hapse atılan melezlerin olduğunu söylemişti. Tek umudum, bizim bugün böyle bir şey yaşamamamızdı.

Beni neden işaretlemediğine dair kafasında birtakım şeyler kurup, kurduğu senaryolara sinir olduğunu bildiğimden onu sakince onaylayıp konuyu değiştirmek için ne söyleyeceğimi düşünmüştüm.

"Beklediğimden daha büyük. Oturma alanları tamamen doluyor mudur?"

Bir yandan yan yana yavaşça yürüyor, diğer yandan etrafı inceliyordum. Taehyung'un baş parmağı, tuttuğu elimin üzerinde gezinirken başıyla onaylamıştı. "Biletler tamamen tükeniyormuş. İstisnalar hariç, koltuk sayısı kadar bilet satılıyormuş"

"Her şeyi en ince ayrıntısına kadar nasıl öğreniyorsun? Eminim detaylıca öğrenene kadar herkesin başını ağrıtmışsındır" Gülmüştü.

"Az kalsın kovuluyordum ama değdi. Buraya çok sık gelen izleyicilerle de sohbet ettim. Neredeyse yaşanmış her olayı biliyorum"

"Sayende ben de biliyorum"

Antrenman salonuna açılan iki kapılı yere gelmiştik. Taehyung, hareketli kapılardan birini öne doğru iterek açmıştı. Elini bırakmadan açtığı kapıdan önce ben girmiştim. Kendi kendine kapanan bir kapı olduğundan Taehyung da içeri girip kapıyı bıraktığında kapı eski konumuna dönmek için yavaşça hereket etmişti.

Burada, diğerinden daha küçük olan bir ring bulunuyordu. Çeşitli spor aletleri ve bir sürü kum torbasının olduğu kalabalık bir salondu. İçeride, akşam yapılacak dövüş için hazırlanan dövüşçüler vardı.

Kapının kapanma sesiyle birlikte hepsinin başı anında buraya dönmüştü. Kimisi saniyelik olarak bakıp kafasını çevirmiş, kimisi de bir av bulmuş gibi buraya takılı kalmıştı.

Taehyung içgüdülerine ve sahiplenme güdüsüne hakim olamadan belimden kavrayıp beni kendine çekmişti. Buraya kitlenenlere tehditkar bakışlar atıyor, genzinden gelen sinirli hırıltısıyla gergin ortama gerginlik katıyordu.

Güzel bir yüzüm olduğunun farkındaydım. Taehyung hayatıma girdiğinden beri beni zora sokan bu yüzü, yakında duvara kafa atarak dağıtacaktım. Her girdiğim ortamda dikkat çekiyor olmaktan ve Taehyung yüzünden geriliyor olmaktan yorulmuştum.

"İşaretle beni" demiştim aniden, Taehyung'a bakarak. Başı, sinirli ifadesini korurken anında bana dönmüştü. "Ne?" diye sorduğunda "Duydun" demiştim gerginlikle. "Odalardan biri veya tuvaletler boş olmalı. İşaretle beni"

Dövüşe saatler varken illa ki kötü bir şeyler olurdu. Ne Taehyung olacaklara sakin kalabilirdi ne de ben gerginlikten akıl sağlığımı koruyabilirdim. En mantıklısı beni işaretlemesiydi.

Evde beni bekleyen iki küçüğün biraz daha bensiz kalması gerekecekti. Şu anda onları düşünemezdim. Melez dolu bu ortamı çabucak nasıl terk edebiliriz onu düşünmeliydim.

"Taehyung" demiştim sızlanarak. Şaşırdığından saniyelerce tepki vermemişti. Bir elimi ensesine götürüp aramıza geri dönmesi için yavaşça yumuşak saç tutamlarını okşamıştım.

"Lütfen, işaretle beni"

•••

Aranızda, Taehyung'un abarttığını, aşırı kıskanç ve korumacı olduğunu düşünenleriniz olacaktır. Şöyle söyleyeyim...

Taehyung bildiğiniz gibi kaplan melezi. Onun gibi birçok hayvan türünde, özellikle vahşi hayvanlarda, bölge ve sahiplik kavramı çok önemli ve bu sınırların dışına çıkmak hayvanlar aleminde ölümle sonuçlanabiliyor.

Bu aslında kıskançlık değil. Hayvanlarda işler, insanlardaki gibi yürümüyor. Sahip oldukları bölge ve eş konusunda hem katı, hem aşırı sahiplenici hem de ciddiler. Kan çıkar kann! Bundan da asla çekinmezler.

Vahşiler çünkü wkdheidhwjdjwk

Neyse öhm

Vahşi hayvanlar, hakimiyetin kimde olduğunu, sahip oldukları şeyler konusunda ciddi olduklarını göstermek için genellikle şiddete başvururlar. Yani aslında göz dağı verir ve korkuturlar. Böylece sahip olduklarıyla diğer hayvanlar elleşmeye cesaret edemez.

Vahşi melezlerin olayı bu. Hayvani yönleri daha baskın ve insani duygulardan genellikle yoksunlar. Bu yüzden tehlikeli ve kusurlu olarak görülüyorlar.

Kısacası Taehyung böyle davranmakta çok haklı. Jeongguk'u tavşancık haliyle kurtlar sofrasına getirdi. Üstelik üzerinde, Taehyung'a dair eşi olduğunu belli edecek bir koku da barındırmıyordu.

Yani kısanın da kısası, bir bakış için bu kadar sinirlenip abartması gereksiz diyorsanız, Taehyung'un vahşi bir kaplan melezi olduğunu, sahiplik ve bölge kavramının, onun gibi hayvanlar için hayatlarından daha önemli olduğunu hatırlayın.

Tabiki Taehyung bunu gittiği her ortamda yapmıyor. Her bakışa tepki vermiyor. İçinde bulundukları ortam, vahşi melezlerle dolu bir ortam. Onlarca tehditkar ve alıcı göz var. Yani bu da binevi baskınlık çatışması gibi bir şey.

Taehyung, oradaki melezlere, Jeongguk'un kendisine ait olduğunu, onu koruyacağını ve almalarına izin vermeyeceğini göstermek istedi. Canı pahasına Jeongguk'u koruyacağını, hırıltısıyla meydan okuyarak belli etti.

Hayvan dili biliyorum arkadaşlar ehehü

Neyse

Ne çok konuştum nasıl uzatmışım yaw

Hadee ben gidiyom baağy 🖐🏻🖐🏻🖐🏻

Continue Reading

You'll Also Like

846K 76.9K 44
Şehrin tanınmış tüccarı Kim Taehyung köle pazarından bir köle satın alır. - Fic geçmişte geçtiği için günümüz toplumunda uygun karşılanmayan davranış...
60.5K 4.9K 28
Fenomen Min Yoongi bir gün dm kutusunu temizlemeye karar verir.İnanın hayatında onu en mutlu eden şeylerin mesaj kutusunda karşısına çıkacağını bilmi...
30.4K 2.5K 24
❝ Zorunlu bir evlilik, Jungkook'un hayatını mahvetmek üzereyken; balayında ruh eşi Delta Kim Taehyung'la karşılaşır. Kırılan zincirler ve yıkılan kur...
3.3K 262 26
- Ölmek mi istiyorsunuz? - Size yardımcı olabilirim. - Yoonmin