KIRMIZI DÜŞ (+18)

By Maviii_lavinia

1.8M 68.3K 36K

Mesih Yıldıran. Namı değer Şah; Sınırsız ve Yıkılış şehrinin sahibi. Herkesin korkudan titrediği, Polis'in al... More

KIRMIZI DÜŞ.
1. B ö l ü m.
2. B ö l ü m.
3. B ö l ü m.
4. B ö l ü m.
5. B ö l ü m.
6. B ö l ü m.
7. B ö l ü m.
8. B ö l ü m.
9. B ö l ü m.
10. B ö l ü m.
11. B ö l ü m.
12. B ö l ü m.
13. B ö l ü m.
14. B ö l ü m.
15. B ö l ü m.
16. B ö l ü m.
17. B ö l ü m.
18. B ö l ü m.
19. B ö l ü m.
20. B ö l ü m.
21. B ö l ü m.
22. B ö l ü m.
23. B ö l ü m.
24. B ö l ü m.
25. B ö l ü m.
26. B ö l ü m.
27. B ö l ü m.
28. B ö l ü m.
29. B ö l ü m.
30. B ö l ü m.
31. B ö l ü m.
32. B ö l ü m.
33. B ö l ü m.
34. B ö l ü m.
35. B ö l ü m.
36. B ö l ü m.
38. B ö l ü m.
39. B ö l ü m.
40. B ö l ü m.
41. B ö l ü m.
42. B ö l ü m.
43. B ö l ü m.
44. B ö l ü m.
45. B ö l ü m.
46. B ö l ü m.
47. B ö l ü m.
48. B ö l ü m.
49. B ö l ü m.
50. B ö l ü m.
500 Bin 🍷🍓♾️
51. B ö l ü m.
52. B ö l ü m.
53. B ö l ü m.
54. B ö l ü m.
55. B ö l ü m.
1 M 😍🎉🎉🎉✨💫❤️🍓🥹♾️
56. B ö l ü m
57. B ö l ü m.
58. B ö l ü m.
59. B ö l ü m.
KIRMIZI DÜŞ ALINTISI.
KIRMIZI DÜŞ TANITIM
Parodi. Kırmızı Düş ve Çıkmazımsın.
ALINTI
YENİ BÖLÜMDEN ALINTI
KIRMIZI DÜŞ AİLESİNE MUTLU YILLAR
60. B ö l ü m. ~Birinci kitap finali.~
BÖLÜMDEN ALINTI
61. Böü alıntı

37. B ö l ü m.

23.9K 1K 589
By Maviii_lavinia

"Sakin ol, Mesih. Kızı bulacağız." diyen Mahir bile sakinleşletiremiyordu kendisini. Öyle öfkeliydi ki kendine, kendini şehri yakacak öfkesiyle yakmak istiyordu. Kızın şu an da yanında olmamasının tek sorumlusu kendiydi. Eğer daha iyi koruyabilseydi Lahza yanında, yamacında olacaktı. Zarar görmeyecekti asla.

"Senin suçun değildi. Kızın başına silah dayamıştı. Bin tane adam olsa neye yarar?" diyerek arka koltukta oturan Yavuz'un sözleri bile sakinleştiremiyordu kendisini asla. Öyle bir şey şeydi ki bu; hem kendine öfkeliydi, hem de bir o kadar çaresizdi. Lahza kendisinin yüzünden tehlikenin içindeydi. Eğer Mario Mazzenti, Lahza'nın kafasına silahı dayamasaydı öldürürdü onu fakat namlunun ucuz Lahza'ya hedef aldığı için ateş edememişti adama.

Arbedeyi andıran çatışma da Mario Mazzenti, Lahza'yı götürmüştü. "Eğer yaklaşırsan kızı öldürürüm," demişti. Sonrası muaammaydı. Her şey birbirine girmişti. Bunun gibi çatışmaları yıllarca yaşıyordu fakat ilk defasında göz yummuştu adamın kaçıp gitmesine. Tek bir kurşunla kızın hayatına son verebilme tehlikesi o an elini kolunu bağlamıştı.

Şimdiyse fellik fellik kızı arıyordu. Yerini biliyordu. Tek sorun geç kalacak olmasıydı. Kızın annesinden kalan bilekliği küçük bir çip yerleştirmişti. Bileğine hastanede taktığında bilekliğin uçlarını da düşme ihtimaline karşı sağlamlaştırmıştı. Yine her bir ihtimal düşmesine karşı giydiği elbisenin görülmeyecek bir köşesine diğer bir çipi taktırmıştı.

Direksiyona sertçe yumruklar atarken
sesi arabada yankılanacak şekilde kükrüyordu."Benim yüzümden lan! Benim yüzümden! Ailesi olacak oruspu çocukları olmasaydı buradan çıkıp gideceklerdi lan! Uzaktan koruyacaktım onları. Hissettirmeden! Ama o siktiğimin ailesinin sikik düşmanları tüm planımı alt üst etti!"

Ön koltukta oturan Mahir arkada oturan Yavuz'a tedirginlikle aynadan göz göze gelirken Mesih'in kendini kaybettiğini ikiside farkındaydı. Bilhassa Mahir. Arkadaşını, kan kardeşini en iyi o tanırdı. Kızın evden ayrıldığı gün Mesih'in kendini kaybettiğini gözleriyle görmüştü. Kızın evden çıkmasıyla her yeri yakıp yıkmaya başlamıştı. Öfke ve sinir krizi geçirmişti. Haykırarak tüm evi birbirine katıyor, deliler gibi kendini kaybetmişçesine haykırıyordu.

♾️

"Gitti lan! Beni bırakıp gitti! O siktiğimin şerefsiziyle terk edip gitti! O kadar yakardım lan! Gitme dedim ama dinlemedi beni! Gözümün önünde çekip gittiler lan! Gitti! O herifle gitti!" Sakın içindeki konsolun üstündeki aynaya elini tüm gücüyle geçirirken ne parçalanan aynayı, ne de kanayan elini umursuyordu. Kalbinin acısı elinden daha fazlaydı. Var olmadığını sandığı kalbi varmış gibi deli gibi acıyordu.

"Alışmıştım Mahir! Alışmıştım lan! Bağlanmıştım! Madem gidecek niye alıştırıyor kendini bana ha! Niye kokusunu bırakıp gidiyor!" Bir avcının bir aslanı avlarken aslanın acıyla haykırışı gibi yaralı bir ses tonuyla bağırıyordu.

Kalbindeki öfkeyi ne yaparsa yapsın dindiremiyordu. Kalbindeki amansız acı kalbini yakıp, yıkıyordu. Ne yaparsa yapsın geçmiyordu bu acı.
Yere dizlerinin üzerine çöktüğünde ellerini yere koydu. Her zaman dik tuttuğu başını kaldırmak bu kadar zor olmamıştı. "Bana o adam için tokat attı. Ben onu korurken, o bana tokat attı. O adam için vurdu bana. Bunu hak etmedim lan! Ben bunu hak etmedim! Köpek gibi onları korurken bu tokadı hak etmedim! Bir veda bile edilmemeyi hak etmedim!" İlk defa sesi güçlü ve otoriter değildi; ilk defa güçsüz ve hayal kırıklığı ile doluydu.

Ailesinden başka hiç bir zaman ağlamayan, ve ağlamayı bırak, gözleri bile dolmayan adamın yıllar sonra ikinci defa gözleri dolmuştu. İlki; kızın gerçek kimliğini öğrendiği andı. Gerçek kimliğiyle hayatına girişiyle o gece gözleri böyle dolmuştu. Şimdi de Lahza Lavia kimliğiyle hayatından çıkıp gitmişti. Terk etmişti kendisini. Nefret ettiği hayata terk edip gitmişti.

"Canımı acıtan tokat değil. Canımı acıtan, bana o adam için vurması. O adamın gözlerinin önünde lan! O adamın gözlerinin önünde!" Ne kadar öfkeli konuşursa konuşsun içindeki öfke dinmek bilmiyordu. Kalbi deli gibi acıyordu.

"O'da dayanamadı bana. Zaten herkes gibi o'da gitti. Herkes gitmek istiyor yanımdan, hayatımdan! Kim ne yapsın lan beni! Kim ne yapsın! Kim böyle karanlık bir adamın hayatında kalmak ister, kim!" Yerden hışımla kalkarken kendisine yaklaşan Mahir'i eliyle durdurdu. Acınılmak istemiyordu. En yakın arkadaşı dâhi olsa da halde görünmek istemiyordu. Ayakta dik durmaya çalışırken elinin tersiyle gözlerindeki ıslaklığı sildi. Değmeyen biri için asla böyle hissetmeyecekti.
Burnunu çekerken derin bir nefes aldı. Boğazındaki düğüm yutkunmasına izin vermiyordu.

"Bende onu istemiyorum. Sürekli korumak zorunda olduğum bir belaydı. Defolup gitsinler. Yeterince katlandım," dedi öfkeyle.

Mahir'in konuşmasını duyamayacak kadar kendinden geçmişti. Kendi dediğini de öfke ateşinden duymamıştı."Ölse bile dönüpte yüzüne bakmayacağım."

Hışımla sığınak olan evden çıkarken, Malikane'ye bakan koca bahçeye geldi. Gözleri onu arıyordu. Hâlâ burada olup olmadığını görmek ister gibi etrafına bakıyordu. Fakat kız yoktu. Gitmişti Ulaş ile. Korumalardan başka hiç bir kimse yoktu. Tüm adamları kendisine bakarken o, tek bir kişiyi görmek istiyordu fakat o kişi yoktu.

Malikane'ye, bahçeye, evinin her köşesine baktı. Koca eve girmek hiç bu kadar zor olmamıştı. Tekrardan sessizliğe gömülen ev, ilk defa canını yakmıştı. Halbuki sessizliği o kadar severdi ki, ev her zaman sessiz olurdu fakat şimdi ıssız bir ada gibi sepsessizdi ev. Lahza Lavia, sessizliğinin de sesi olmuştu bu evde.
Gidişiyle ev bir mezarlık gibi sessizliğe bürünmüştü.

O eve giremezdi. Girerse eğer kafayı yerdi. Yalnız bir şekilde duvarları izlemeye gücü yoktu. Bahçedeki, üstü kapalı, ahşap kamelya grubuna ilerledi. Kızın oturduğu krem rengi koltuğa baktı. Haberi yoktu her an izlenip, aldığı her nefesin kendisine iletildiğine. Çoğunlukla bu kamelya'da oturup vakit geçirdiğini biliyordu. Bazen ona görünmeden bahçeye gelir, uzaktan izlerdi kamelya'daki kızı. Dakikalar geçerdi durup izlerken. Kızın, Ulaş ile vakit geçirmesine rağmen kemalya'da neler yaptığını izlerdi.

Bir kız vardı; saçlarını kırmızıya boyattığı... Bir kız vardı; öylesine oturuşuyla bile evini ev gibi hissettiren. Bir yuvayı andırıyordu Lahza. Yuvayı yuva yapan biri giderse, o yuva, yuva olmazdı. Evini yıllar sonra yuva hissettiren kadın bugün yuvasını başına geçirerek çıkıp gitmişti.

Dakikalarca oturduğu yere baktı ayakta. Yokluğu ne de çok hissediliyordu. Ne der artık her yer bomboş geliyordu. Holdingten her gelişinde onun bu evde olduğunu bilmek bile dünyada nefes alması için yeterli bir sebepti sanki. Evde birileri olduğunu bilmek dünyada yaşamak için bir nedendi adeta. Kız kardeşi Pera Londra'da kalıyordu. Kendisi gönderiyordu tehlikeden uzak olsun diye. Kardeşi Merih'te gözü Elis'ten başka bir şeyi girmediği için geceleri alemlere akardı. Arkadaşları ile buluşur, gün içinde eve bile gelmezdi.
Geldiğinde kendisi evde olmuyordu.

Şimdiyse bu koca malikene de yapayalnızdı yine. Yüzlerce adamı vardı ama yapayalnızdı.

Tam da onun varlığıyla kısa süreliğine yalnız olduğunu unutmuşken, yine yapayalnız kalmıştı. Gerçi her zaman yalnız değil miydi?

Ailesi varken bile yalnız değil miydi?

Tek bir kişi vardı. O, yanından, o gün gittiğinden beri yapayalnızdı.

Yavuz yanına geldiğinde tam arkasında durdu. Yavuz'a arkasını dönmeden kızın oturduğu koltuğa bakarak konuştu. "Adamları gönderin. Alsınlar ve İstanbul'a bıraksınlar ikisini."

Yavuz onun ne kadar kötü bir durumda olduğunu biliyordu. Tüm her şeye rağmen kızı düşünmesi sadece tek bir şeyi gösteriyordu; kendisinin yıllar evvel tattığı duyguyu.

Başını Mesih'in göremeyeceğini bilmesine rağmen salladı. "Ya ondan sonrası, Şah?"

Ne demek istediğini Mesih anlamıştı. İstanbul'a bıraktıktan sonra korumaların gitmesiyle kızı öldürmek isteyen düşmanların an kollayacağıydı. Derin bir nefes alırken başını gökyüzüne kaldırdı. Gökyüzü kendisine hayalini hatırlatıyordu. Her zaman gökyüzü, hayalini hatırlatırken bu defa kızın gözlerini de hatırlatmıştı; maviye çalan turkuaz renk gözleri.

Gökyüzünden gözlerini çekmedi. Onu hatırlattığı için çekemedi. Burnuna çalınan koku, kızın kokusunu andırıyordu. Frezya... "Bir ay boyunca gizlice, izlenenecek. Tehlike geçene kadar." diye fısıldadı. Gözlerini gökyüzünden çekip, kızın oturduğu koltuğa çevirdi. "Bir labirent gibi bu ev. Eminim ki yolu bulamazlar. O salak bir herifle rezil olur. Ormanın içinde ara dur sonra. Arabayla aldırın. İstemezlerse zorla bindirin."

Yavuz konuşmak için ağzını açmıştı ki elini kaldırarak susturdu. Şu an kimseyi dinleyecek durumda değildi.
Keskin bir sesle, "Dediğimi yap Yavuz," dedi.

Yavuz bir şey demeden onun yan profiline baktı. Söylemek istediği bir çok söz var fakat söylemek için ne yeriz ne de zamanıydı. Ki Mesih dinleyecek durumda bile değildi.

Mesih arkasını dönüp giderken yanına yaklaşan Mahir'e baktı. Mahir'de üzgündü arkadaşının bu haline. Elinden hiç bir şey gelmiyordu. Onu toparlayacak hiç bir cümle dahi yoktu. Mesih'in arkasından üzgünce bakarken Yavuz'a, "Kıza çok bağlandı," dedi. Yavuz da Mesih'in arkasından bakmayı kesip başını Mahir'e çevirdi. Mahir'in bu sözüne karşı kafasını salladı. "Hem de ne bağlandı. Kızı gidip zorla getirmesinden korkuyorum," dedi.

Mahir başını iki yana sallayarak onaylamadı Yavuz'un sözünü. "İsteseydi öyle yapabilirdi. Ulaş denen herifi aradan çekip, Lahza'nın yanında kalmasını sağlayabilirdi. Ama bunu yaparsa Lahza'nın kendisinden nefret edeceğini biliyor."

Yavuz sessiz kalırken Mahir sıkıntılı bir nefes vermişti. Arkadaşının uzun süre kendine gelemeyeceğini farkındaydı.

Mesih ise kızın kaldığı odaya girmiş, yatağına uzanmıştı. Kırmızı ve siyah tonlarla dekore edilen oda kızın frezya kokusuyla dolup taşmıştı. Bu haksızlık değil de neydi? Kokusunu bırakarak gitmek reva mıydı?

Derin bir nefesle ciğerlerini bu kokuyla doldururken kızın yattığı yastığı alarak burnuna götürdü. Varlığı yoksa yastığı vardı. Yastığındaki kokuyla yetinebilirdi değil mi?

Dakikalarca yastığıyla kendini avuturken yavaşça ayağa kalkıp yastığı elinden bırakmadan giyinme odasına doğru girdi. Bu oda bile kızın kokusuyla dolup taşmıştı. Kırmızı renkte, tamamen camdan yapılmış ada şifonyerine yaklaştı ve yavaşça dokundu. İçindeki tüm takıları kendi çizdiği takılardı. Hepsi en özel taşımalardı. Çizim defterinden en özel olanları seçip, takı hâline getirtmişti. Takılar vardı fakat sahibi yoktu.

Kırmızı kapaklı dolaba yaklaştı. Kemikli ve uzun parmakları dolabı yana kaydırırken içindeki giysilere baktı. Bu elbiseler kendisinin en özel çizimlerinden oluşan kıyafetlerdi. Elbiseler vardı fakat sahibi yoktu.
Bu kıyafetleri çizim halinde kumaş haline dönmesi için döndürürken hep yanında kalacağını sanıyordu. Hep olmasa bile, 3 ay yanında kalacağını sanıyordu. Fakat kader beklemediği bir şekilde tecelli etmişti. Gitmişti Lahza.

Geçenlerde giydiği kırmızı bir elbiseye dokundu. Kıyafeti üzerinde çok beğenmişti fakat bunu dile getirmemişti.

Gözlerini yumdu. Ardından kalan ama giymediği kıyafetleri geriye kalmıştı kızdan. Canı yanıyordu. Canı hiç olmadığı kadar yanıyordu.

En acıtan şuydu ki; beyaz bir kıyafetle ayrılmıştı evinden bugün. Kırmızı'yı giymemişti.

Kırmızı'yı kendisine ölüm ve kan rengi olarak yakıştırdığını sanıyordu ama hiç bir zaman öyle olmamıştı. Tam aksine kırmızı'yı; ondan başka hiç bir kimseye bu kadar yakışmadığı için kırmızı'yı yakıştırmıştı. Kırmızı rengi adeta bir kadın için yaratılmıştı; o da Lahza Lavia'ydı.

Aklına onunla daha önce karşılaştığı an gelmişti, elbiseleri sessizce izlerken.

Bundan tam altı ay önce karşılaştığı an...

Yılbaşı gecesi...

Lahza'nın Sınırsız'a gelmeden tam bir ay öncesinde; anne babası ölmeden önce bir gece kulübünde.

O gün Eskişehir'e gitmişti. İntikam almak istediği kızın Eskişehir'de olduğunu öğrenmişti. Yani bir tespistti aslında. İntikam almak için, kızı öldürmek için Eskişehir'de soluğunu alırken kızı bulmak için girdiği arayış boşa gitmişti. Sonuç yine hüsrandı. Üstelik yılbaşı gecesinde gelmişti bir de
Öfkesinden kendini ilk bulduğu bir gece kulübüne atmıştı. Kafasını dağıtması lazımdı. Yoksa öfkesinden kafayı yiyecekti.

Bir tane locaya tek başına oturup kendine içki söylerken sarhoş olmamasına rağmen sarhoş olmayı umarak, intikamı bir geceliğine en azından unutmak için sayısını sayamadığı kez içmişti. İçkiye bünye kazanmış bedeni asla sarhoş olmamıştı elbet ama kafası bir hoş olmuştu. En azından intikamı aklından çıkarmıştı.

Kristal bardaktaki kırmızı sıvıyı yudumlarken kulübün dans pistinde eğlenen insanları boş ve ifadesiz gözlerle izliyordu. Koca kulüpte bir kendisi yalnızdı. Herkes delicesine eğlenirken kendisi yalnızdı. Buna ayrı sinir olarak bir kaç duble daha içerken dakikalar geçmiş, kulüp daha da dolup taşmıştı. Sessizliği seven bir adam olarak bu gürültü kafasını ağrıtmıştı. Ağzının içinde bir küfür ederken sakağını ovalamıştı.

Gürültü için gayet normal bir geceydi ama tek başına oturan biri için lanet bir şeydi.

Geceden daha kara gözleri kulüpten içeri giren arkadaş grubuna kaydı. Şarabından bir yudum alırken avını izleyen bir aslan gibi kulübe gürültüye gürültü katarak grubu izledi. Ayağını bir dizinin üstüne atarken kolunu koltuğun başlığına yasladı. Yanına gelmek isteyen kızları attığı sert bakışlarla geri göndermişti.

Grup sinirini bozmuştu. Hepsinin yüzünde saçma bir maske vardı. Attığı kahkahalar, boş konuşmalar ağrıyan başını daha çok ağrıtıyordu. Kalabalık olmaları, yalnızlığını yüzüne vurmak ister gibiydi sanki.

Gözlerini yumup açarken bakışları grubu izledi. Hareketli parça yerini bir dans müziğine bırakırken masadaki kızlı erkekli çiftler dans pistinde ilerlemişti. Dans pistine ilerleyen çiftlerden bakışlarını çekip locaya çevirdiğinde loca da tek başına kalan kız görüş açısına girdi. Yüzü de diğerleri gibi saçma bir çilek maskesiyle kaplıydı. Kızı ifadesiz gözlerle izledi şarabını yudumlarken.

Kız, kendisi gibi tek kalmanın verdiği sinirle kollarını bağlayarak çiçek olmuştu. "Ulaş burada olsaydı görürdüm ben sizi! Yalnız bıraktınız beni vicdansızlar."

Sesi, müzikten duyulacak gibi değildi. Duyduğu da söylenemezdi. Anlaşılan kendisi gibi tek başına yalnız kalmıştı.

Dikkatini çeken kızın çantasından çıkardığı küçük aynayla dudağını ruju sürmesiydi. Yüzünü göremese de dudakları görünüyordu. Kıpkırmızı ruju dudaklarına sürüsü gözlerini kısmasına neden olurken şarabını yudumlayarak kızın ruju dudaklarına yedirmek için dudaklarını garip şekillere sokmasını izledi. Aynayı dudaklarının önünden çekerken şarap bardağını dudaklarından çekerek ağırca yutkundu.

Dikkatini büyük ölçüde çeken kızın kıpkırmızı ruj sürdüğü güzel dudaklarıydı.

Kırmızı, hiç bir dudağa bu kadar fazla yakışmamıştı...

Kızın yerinden kalkışını avını izleyen bir aslan misali izleken dans pistindeki şarkı söylenen yüksek platforma gidişini takip etti. Masasının önünden geçerken kızı dikkatle izliyordu. Sarhoş bir halde önünden geçen kız yüksek topuklu ayakkabısı yüzünden yere düşecek iken kendisinin masasına tutunmuştu. Refleksif olarak yerinden doğrulmuştu. Fakat kız düşmeyince sırtını yeniden geriye yaslamıstı..

Kızı izlemeyi devam etti. Yüzünü merak etmişti. Kırmızı ruj sürdüğü dudağıyla ilgisini çeken kızın dudağının güzel olmasıyla yüzünün de güzel olduğuna emindi.

Şarkı platformuna çıkan kız DJ'lerden mikrofonu aldığında ayakta duramayan bedeniyle sağa sola yalpalanın topuklu ayakkabılarıyla dengede durmaya çalıştı. İçki içtiği için hıçkırıkları mikrofondan kulübe yankı uyandırdı yaparken herkesin siyaset etmesinin aksine dudağı yavaşça yana kıvrıldı. Şarap bardağından şarap içmeyi durdurmuş, kıza kitlenmişti. Neden izlediğini kendisi de bilmiyordu. Yalnızlığını unutmuş, sadece kızı izlemek istiyordu.

Dans eden çiftler çiftler bir bir itiraz ederken kız elini kaldırmış adeta cırlayarak susturmuştu hepsini. "Offff susun- hıçkırdında elini ağzına kapatışına gülümsedi.- bee. Partnerim yok. Tekim. Yalnızım. Bareee şarkı söyleyeyim Allah Allah."

Sıkıcı şarkı kızın DJ'lerin yanına gidip söyleyeceği şarkının adını vermesiyle değişmişti. Yerini yabancı bir şarkı almıştı.

Did you really think, I'd just forgive and forget, no
After catching you with her, your blood should run cold, so cold
You, you two-timing, cheap lying wannabe
You're a fool, if you thought that I'd just let this go

Gerçekten affedeceğimi ve unutacağımı mı düşündün, hayır
Seni onunla yakaladıktan sonra, kanın donmalı, donmalı
Sen, sen aldatansın, ucuz yalancısın, taklitçisin
Eğer bunun öylece yanına kalmasına izin vereceğimi düşünüyorsan, bir aptalsın

I see red, red, oh red
A gun to your head, head, to your head
Now all I see is red, red, red

Kırmızı görüyorum, kırmızı, kırmızı
Kafana bir silah doğrulttum, kafana, kafana
Şimdi tek gördüğüm kırmızı, kırmızı, kırmızı

Did you really just say, she didn't mean anything, oh
I'll remember those words, when I come for your soul, your soul
Know that you, you dug your own grave, now lie in it
You're so cruel, but revenge is a dish best served cold

Gerçekten söylediğin tek şey onun hiçbir şey ifade etmediği mi, oh8
O sözleri hatırlayacağım, ruhun için geldiğimde, ruhun
Bil ki sen, sen kendi mezarını kazdın, şimdi içine uzan
Çok acımasızsın ama intikam soğuk yenen bir yemektir

I see red, red, oh red
A gun to your head, head, to your head, oh
Executioner style, and there won't be no trial
Don't you know that you better off dead
All I see is red, red, oh red
Now all I see is

Kırmızı görüyorum, kırmızı, kırmızı
Kafana bir silah doğrulttum, kafana, kafana
Cellat tarzında ve deneme olmadan
Ölüyken daha iyi olduğunu bilmiyor musun
Tek gördüğüm kırmızı, kırmızı, kırmızı
Şimdi tek gördüğüm kırmızı, kırmızı oh kırmızı
Şimdi tek görebildiğim..

Run, hide
Oh, you're so done
You better sleep with one eye open tonight

Kaç, saklan
Çoktan bittin
Bu gece tek gözün açık uyusan iyi olur

I see red, red, oh red, oh
Got gun to your head, head, to your head, oh
Executioner style, and there won't be no trial
Don't you know that you better off dead

All I see is red, red, oh red
Now all I see is red, red

Kırmızı görüyorum, kırmızı, kırmızı
Kafana bir silah doğrulttum, kafana, kafana
Cellat tarzında ve deneme olmadan
Ölüyken daha iyi olduğunu bilmiyor musun

Tek gördüğüm kırmızı, kırmızı, kırmızı
Şimdi tek gördüğüm

Bir film sahnesi gibi izledi. Şarkının ana nakarat kısmında üzerindeki çilekli elbise ile belini yay gibi eğip, upuzun saçlarını belinden aşağısına salınması oldukça etkileyiciyken bedeninin hatlarını tamamen kadınsal bir şekilde kıvırtışı, topuklu ayakkabısının ucunu kaldırıp dizlerine sürtmesi bir erkeği etkileyecek kadar ihtiraslıydı. Çevresine bakındığında bir çok erkeğin kıza yiyecek gibi baktığını gördü. Dişlerini sıkarken başını geriye atıp, şarabını tek seferde kafasına dikti. Ciğerlerine çektiği derin nefes göğsünü heybetlendirmişti.

Erkeklere attığı sert bakışlarla önüne dönerken kız piste inmiş, dans eden da çiftlerin arasına karışıp, slow müzik çalmasına rağmen çılgınca dans etmeye başlamıştı. Kollarını ve saçlarını savurarak deliler gibi dans etmesini gülümser bir şekilde şarabını yudumlayarak izlerken gözleri kıza arkadan yaklaşan adama ilişti. Bardağın üzerindeki dudakları duraksarken gözlerini kıstı.

Kıza dans teklifi ettiğini ve kızın kabul etmediğini anlamıştı. Fakat adamın kızın reddetmesine ve ondan uzaklaşmasına rağmen yanına sırnaşıp ellerini kızın özel bölgesine götürmesine ve kızın itirazlar ederek kendini geriye çekmesine kaşları çatılırken bardağı tutan parmak boğumları sıkmaktan bembeyaz kesilirken gözleri keskinleşmiş ve sertleşmişti. Bir adam dediğin, bir kızı rahatsız etmemeliydi. Dans etmek istemiyorsa zorlamamalıydı fakat karşısındaki piç kızı zorla dans etmeye çalışmakla kalmamış, taciz etmeye başlamıştı.

Sert ve delici gözleri kız ve adamın üzerinden ayrılmazken telefonunu çıkartıp kulağına dayadı ve sert bir şekilde emir verdi. "Karşımda duran, kıza sarkmaya çalışan ibneyi alıyorsunuz ve icabına bakıyorsunuz Yavuz." Telefonu kapattığında adamlarının adamlarının hemen karşısındaki ibneyi kızdan yaka paça çelişini izlerken garsonun kendisine doldurduğu şarap bardağını alarak kızı tekrardan izlemeye başladı.

Kız ise yanından alınan adamı alan adamlara kaşlarını çatarak saf saf bakmış, sonra da sarhoş kafasıyla omuz silkip dansına geri dönmüştü. Şarabı tek dikişte içerken garsonun elindeki şarap şişesini aldı ve düz bir tonda, "Gidebilirsin," dedi. Garson ise büyük bir saygıyla yanından ayrılırken kızın dansını izlemeye devam etti.

Şüphesiz en dikkatini çeken kızın kıpkırmızı ruj sürülmüş dudaklarıydı. Kırmızıya takıntılı bir adamın ilgisini çekmemesi mümkün dahi değildi. Resmen ben buradayım diye bağırıyordu dudakları.

Bir süre sonra dans durmuş herkes kendi masasına geçmişti. Kızın arkadaş grubu şişe çevirmece oynamaya başlamıştı. Bu sıkıcı oyunu izleme sebebi şüphesiz genç kızdı.

Kızlı erkekli grup oyunu oynadıkça bağırtılar yükseltiyor beyninin içindeki ağrıyı körüklüyordu. Eğer şimdi mekanı boşaltmak istemiyorsa kızı izlemek istediğindendi. Şişe çevirmece oyununda şişenin cevap kısmı kıza gelmiş, soru kısmı karşısındaki kıza gelmişti. Aralarında geçen konuşmayı çok az duyuyordu ve kızın sadece gülümseyerek cesaret demesini duyabilmişti.

Kızın karşısındaki kız her dediyse kızın gözleri fal taşı gibi açılmıştı ve geldiğinden bu yana ilk defa gözlerini gözleriyle buluşturmuştu. Her ne denildiyse fal taşı gibi açılan gözlerle ki kendisine bakıyordu. Kendiyle alakalı bir şey denildiğini farkındaydı ve muhtemelen kızın da bunu beklemediği şaşkın yüz ifadesinden belliydi.

Kızı izlediğini belli etmemek adına şarap bardağındaki kırmızı sıvıyı izlemeye başladı. Her ne kadar kızla birbirlerinin yüzüne bakmak istese de bundan rahatsız olabileceğini düşünüp bakışlarını indirmişti. Şarap bardağını tek dikişte bitirirken bardağı sertçe masaya bıraktı. Ayağı kalktı ve yüzünü biraz yıkamak için lavaboya doğru ilerledi. Kızın bakışlarının ağırlığını sırtında hissediyordu. Lavaboya girdiğinde musluğu açarak yüzüne soğuk su çarptı. İyi gelmişti soğukluk. İçerisi sıcak ve nefessizdi. Yüzünden damlayan suları silmeden yüzünde hissetmeyi severcesine başını hafifçe eğdi. Ağrıyan başı çok içmekten kaynaklanıyordu. Sarhoş olmazdı asla ama bugün bile yalnız oluşuna içerlendiği için sınırsızca içmişti ve haliyle kafası bi' hoş olmuştu. Olmasa eğer saçma sapan bir oyunu izler miydi Allah aşkına?

Kızı izlemek istemesi de saçmaydı fakat izlemesine engel olamıyordu. Sanki bakışlarını üzerinden çekmesi mümkün olmayan bir film karesi gibiydi. Her anı heyecanlı ve ilgi çekiciydi. Belki de yalnızlığını unutmak için kızı izlemek istemişti.

Lavabonun olduğu koridordan küçük adım sesleri duymasıyla başını aynaya doğru kaldırdı. Yüzünden damlayan sular teninden kayıp fayans lavaboya düşerken keskince bakan kara gözlerini koridorda kendi kendine konuşan kızla buluşturdu.

"Ayyy ne yapacaksın Lahza? Ayvayı yedin. Herif çok psikopat bakıyordu. Resmen ben tehlikenin ağababası."

Yüzünde hiç bir ifade oluşmazken kız yere bakarak kendi kendine konuşmaya devam etti. Aynanın başında olduğunu bile görmemişti konuşmaktan

"Öpsem şimdi bu adamı, sormazlar mı kardeşim niye gelip öpüyorsun diye hı? Kafadan kontak mısın demez mi? Hay cesaret diyen dilimi eşek arıları soksaydı."

Öpme lafını duyduğunda dudakları şeytani bir şekilde yana kıvrıldı. Kıza cesaret adı altında yaptırmak istedikleri şeyi şimdi anlamıştı. Küçük bir oyun oynamanın zararı olmazdı herhalde değil mi? Ellerini çekip, lavabo kabinine doğru ilerledi. Ses çıkarmadan kapıyı örterek kapının arkasına geçerken kızın adım seslerinin lavaboya ilerlediğini duydu. Dudaklarına konan alışkın olmadığı gülümseme kaybolmak yerine, giderken büyürken kapı aralığından kızın hareketlerini izledi. Kız lavabonun tam ortasında durmuş saf saf kendisini arıyordu. Tedirgince dlediği tırnaklarıyla birlikte etrafına bakınıyordu.

"Allah Allah nereye gitti bu adam?"

Kızın dili konuşmakta zorlanıyordu. Sarhoşluğun etkisiyle dili birbirine sürtüyordu.

"Nereye gittin kara gözlü adam?"

Kapının arkasına biraz daha saklanıren daha çok tebessüm ediyordu.

Kız hıçkırdında kısıkça gülmüştü. Ağzını gözlerini belerterek elleriyle kapatması çok komikti.

"Huuu. Burada mısın? Huuu?

"Neredesin yahu?"

"Öldün mü kaldın mı içerde?"

Gülmemek için dudaklarını dişlerinin arasına aldı. Eğleniyordu resmen kızın halinden. Bunu yapacağı asla aklına bile gelmezdi. Gerçi çakır keyif olmasa bunu da yapmazdı.

"Ayyyyy ayyyyy. Yoksa küçüldünde klozetin içine mi düştün sen hı?" Ellerini dizlerine vurmaya başlayarak dövünen kızın bu yaptığıyla kahkaha atmamak için başını duvara yasladı. Resmen sürüklediği saçma sapan bir şey için dövüne dövüne ağlamaya başlamıştı bir de."Gitti gül gibi çocuk.
Sen oralara düşecek adam mıydın? İri kıyım bir şeydin bide!" Dizlerine vurmaya bırakıp bir an bir profesör edasıyla düşünmeye başlamıştı kız.
"Şifonu falan çekmeden yetissem mi acaba? Bu pahalı kulupde o da otomatikdir şimdi. Ayy adam gitdi
gitti gitti gitti." Tekrardan ağıt yakmaya başlayan kıza artık sessizce gülüyordu. Gülmeyi unutmuş bir adamı güldüren ilk insandı bu kız. Kimsenin başaramadığı şeyi başarıyordu; gülmeyi özlemiş bir adamı güldürmeyi.
Sahi ne kadar olmuştu böyle içtenlikle gülmeyeli? Böyle içten güldüğü günü bile unutmuştu. Gülmeyi özlediğini şimdi fark ediyordu.

"Ay yok yok. Bende de düşerim. Çarpılırım şimdi. Mundar giderim."

Ayakta bile duramayan kızın, tuvalet kabinlerine bakmayı aklına getiremeyip dert yanmasına kısıkça gülerken kızın, kendisinin bulunduğu tuvalet kabininin tam önünde durmasıyla dudakları şeytani bir şekilde yana kıvrıldı.

Bir anda kızın bileğinden çekerek kabin kapısını örterek kızı hızla kapıya yasladı. Kızın çığlığı kabin içinde yankı yaparken ellerini tutarak iki yanında sabitledi.

"Beni mi arıyordun, küçük kız?"

Nefesi kızın dudağını okşarken uzun boyundan dolayı kafasını kızın kafasına doğru eğmiş, ve yaramaz bir şeytanın tehlikeyle parlayan bakışları gibi kıza tehlikeli bir parıltıyla bakıyordu.

Az önce konuşan kız, şimdi kollarının arasında suspus olmuştu. Turkuaz rengi gözlerini belertmiş bir şekilde yüzüne bakıyordu. Boyu kendisine göre kısa olduğu için yüzünü yüzüne doğru kaldırmıştı. Kaplan iken, ürkek bir kedicik olmuştu. Bu hoşuna daha çok gitmişti.

"Iıı-ııı şeeeeyyy. Be-benn" Turkuaz gözler kendi kara gözlerine kilitlenip kalmış gibi gislerine saplanmışken kekelemesi daha çok hoşuna gitmişti ve parıltılı gözlerine rağmen ciddiyetle bakmaya devam etti.

Fısıltısı kızın dudaklarına doğru çarpmıştı. Titrediğini hissetmişti. "Sen ne?"

Kız, ürkek kedi gibi duvara daha çok sinerken inadına bir adım daha çok yaklaştı kıza. "Buradayım. Söyle. Dinliyorum," diye fısıldadı sanki yanlarında başkası varmış gibi. Kız gözlerinin içine kitlenmiş gibi yutkundu. Etkilenmiş miydi kendisinden yoksa?"

Normalde bir kız asla arkadaşlarının  ne yaptığını söylemezdi ama bu kız hemen ötmeye başlamıştı. "Ş-sey. Arkadaşlarımla oyun oynuyorduk biz. Sıra bana geldi de." Susup titrek bir nefes aldığında kıza biraz daha yaklaştı. Aralarında hiç bir mesafe yoktu. Yutkunmuştu bir kez daha.

Kalın bir ses tonuyla "Hımmm?" diye mırıldandı. Kız başını uysal bir kız çocuğu gibi sallamıştı.

"B-benden seni öpmemi istediler de."Birden gözlerini açmıştı kız. "Ama yanaktan."

Dudağı yana doğru aheste aheste kıvrılırken kızın bakışları dudağına düşmüştü. Bir kez daha yutkunmuştu.
Dilini dudağının üzerinde gezdirip kıza başını biraz daha yaklaştırdı. Eğer kızın ellerini duvarda sabitlemeseydi kız titreyen vücudu yüzünden yere düşerdi. "Ama ben yanaktan sevmem," diye fısıldadı. Kızın gözleri bir kez daha irileşirken turkuaz gözlere tehlikeli bir parıltıyla bakmaya devam etti.

"Yaa. Ne yapalım ki o zaman?"

Kızın saf bir şekilde sorusu kendisini gülümsetirken tek elini çekip, işaret parmağıyla kızın kırmızı ruj sürülü dudağına dokundu. "Arkadaşlarına küçük bir yalan söyleyebilirsin o zaman? Sonuçta sana yapamadı diye dalga geçmelerini istemezsin değil mi?" Kısık sorusuna kız saf bir şekilde başını sallamıştı. Gözlerine öyle duru, öyle masum bir şekilde bakıyordu ki hayatında ilk kez bir kızı öpmek istedi.

"Öpme mi ister misin?"

Hem başını aşağı yukarı sallamış, hem de iki yana sallamıştı. İkilimde kaldığını görüyordu.

Bakışları kırmızı dudaklar ve güzel yüz arasında gidip geliyordu. Kız bir kaç saniye boyunca suspus olmuş sonra pat diye, "Öp ama uzun olmasın olur mu?" diye demişti.

Gülümsemesi genişledi. Oyunu sonlandırmanın zamanı gelmişti.
Dudağını kıza doğru yaklaştırdı. Nefesleri birbirine karışırken kız resmen titriyordu. Alt dudağına doğru yaklaşırken kız gözlerini kapatmıştı. Dudaklarında bir öpücük bekliyordu. Kızın kapalı gözlerini izledi. Kirpikleri çok güzel ve uzundu. Yüzü ise çok güzeldi. Kavisli burun, ne kalın ne ince olmayan güzel dudaklar, ince yüz, beyaz ten... Bakışları bile masumdu. Şehrinde gördüğü kadınlardan çok farklıydı. Hepsi gücü ve bedeni için kendisini isterken bakışlarıyla bile kötü ve bencil düşüncelerini belli ederdi fakat bu kızın bakışları çok duruydu. Ondan öpücüğünü çalmak haksızlık olurdu.

Hâlâ kapalı tuttuğu göz kapaklarıyla ve inip kalkan göğsü ile öpücük bekleyen kızın ellerinden ellerini çekti ve yüzünü uzaklaştırdı. Kız gözlerini şaşkınlıkla açmış, şaşkınca kendisine bakıyordu. Sormak için dudaklarını aralamıştı ki dinlemeden kızı kapının önünden çekip, hızla kabinden çıkmıştı.

Her ne kadar öpmek istese de sarhoş bir kızın halinden faydalanacak bir adam değildi.

Hızlı ve sert adımları kulübün dışına yöneldi. Dışarı çıktığında yüzüne çarpan temiz hava ile derin bir nefes aldı. Alkol ve sigara kokan mekandan bunalmıştı. Bileğindeki saate baktığında gece yarısına iki buçuk saat kaldığını gördü. Eskisehir'den gitme vakti gelmişti. Zaten o kızı bulamamıştı ayrı bir öfkeliydi. Fakat bir gün bulacaktı.

Kalabalık caddeye baktı. Herkes deli gibi eğleniyor, gecenin tadını çıkarıyordu. Tek olmak canını baya çok sıkıyordu. İsteseydi Mahir ile gece kulüplerine akar, etrafında pervanesi olacak kızlarla vakit geçirebilir, birlikte olabilirdi fakat bunu istemiyordu. Bedenini herkese teşhir eder gibi kullandırmak istemiyordu. Tek ve özel olmayı seviyordu.

Orduyu andıran adamlarının önünde arabasına doğru ilerledi. Ardı ardına dizili arabalar ve bu kadar koruma elbetteki herkesin dikkatini çekiyordu; gittiği her yerde olduğu gibi.

Adamının açtığı kapıdan binmek üzereydi ki arkasından bağırılmasıyla duraksadı, başını hafifçe yana doğru çevirdi. "Hey!"

Bu kızın o kızın sesiydi. Ne yani arkasından deli danalar gibi koşmuş muydu?

Kendisine bakan insanlar ve kendi adamların ilgisi kıza doğru çevrilmişti fakat kız bir tek kendisine bakıyordu; sinirlice ve sinirden inip kalkan göğsüyle.

Sarhoş bir kızla uğraşacak vakti yoktu.
Zaten o kızı bulamamıştı ve sarhoş bir kızla uğraşacak vakti yoktu.

Duymazdan gelerek arabasına binmek için harekete geçmişti ki kız daha yüksek bir sesle bağırmıştı. "Heyy. Dursana kara gözlü adam!"

Nedense bu lafı hoşuna gitmişti. Adamları kıza doğru harekete geçecekti elini kaldırarak durdurdu.
Yavaşça kıza doğru döndü. Kız, yanındaki koruma ordusuna tedirgince bakışlar atıyordu fakat alkolün etkisinden olsa dik durmaya çalışıyordu; tabi dengede durabilirse.

"Ne istiyorsun" diye sordu, zerre kadar duygu barındırmayan bir sesle. Kızın yüzündeki şaşkınlığa aldırmadı. Kabinde iken parıldayan gözlerle bakarken şimdi ise ifadesiz gözlerle bakıyordu.

Genç kız ise şaşkınlığını üzerinden atmaya çalışıp, kendisine doğru bir adım attı fakat topuklu ayakkabısının hışmına uğrayıp yere doğru yalpalanmıştı. Kıza doğru istemsiz bir adım atmıştı ki kız kendini hızla toparlamıştı. Konuşmayacağını görünce hızla arabasına bindi. Arabayı çalıştırırken tam gaza basacaktı ki genç kız hızla kapıyı açmış, kendini yanındaki koltuğa atmıştı.

Hızla kıza dönerken, "Ne yaptığını sanıyorsun? İn arabadan!" diye tısladı sertçe.

Kız, inmeyeceğini belli eden inatçı bakışlarıyla karşılık verdi ve kemerini bağladı. "İnmeyeceğim."

Eğer bilseydi kimin arabasında olduğunu değil bimek, yaklaşmaya cesaret edebilir miydi? Köşe bucak kaçardı kendisinden. Direksiyona sabitlenen gözlerini kıza çevirmeden, "Kimin arabasında olduğunu bilmiyorsun. Beni tanısaydın karşıma çıkamamak için yalvarırdın," dedi, sert bir ses tonuyla. Emirlerinin yerine getilmemesinden ziyade, kızın gereksiz cesareti sinirlendirmişti kendisini. Eğer kim olduğunu bilse binmeyeceğinden öyle emindi ki.

Genç kız kollarını göğsünde bağlayarak alayla kendisine baktı. "O niyeymiş?" diye sordu. Kimse asla bugüne kadar değil alayla konuşmak, konuşmaya bile cesaret edemezken yanındaki kız alayla konuşuyordu. Eğer alkollü olmasaydı bunun bedelini kıza ödetirdi.

"Çünkü tehlikenin tâ kendisi olan bir adamın arabasının içindesin?" dedi, direksiyona odaklanan kara gözlerini kıza çevirmeden.

"Niye mafya mafya babası mısın? Oldu olalı hani şu dünyanın peşinde olduğu illagal alemin Şah'ı ol." Duyduğu alay dolu söz ile kafasını kıza doğru çevirdi. Turkuaz rengi gözlere kara gözlerini değdirmesiyle gözlerini kaçırmıştı kız. Gözlerinin içine bakmaya korkuyor ama deli cesareti ile arabasında duruyordu.

"Pekala," dedi. Sert bir nefes verdi. "Sen bilirsin." Aniden arabayı çalıştırıp çığlık atarcasına dönüş yaptığında kız tiz bir çığlık atarak öne doğru savrulmuştu. Başını torpidoya çarpmaktan taktığı emniyet kemeri korumuştu. Dehşet içinde açılan gözleriyle kendisine baka kalmıştı. Umurunda olmamıştı. Arabasına binen bu kızdı. İnmesini söylemişti sonuçta.

"Kimseye iltimas geçmem. Pişman olacaksın." Duygusuz bir tonda konuşurken kız tedirginlikle dudaklarını ısırmıştı.

"Yapma şunu," diye tısladı. Gözlerinin önünde kırmızı dudaklarını dişlememeliydi.

"Neyi?" Bir de saf saf soruyor muydu?

"Dudaklarını dişlemeyi kes. Rengi dikkatimi dağıtıyor." dedi sertçe. Renginden çok, dudaklarının şekli dikkatini dağıtıyordu. Neyse ki dudaklarını dişlemeyi kesmişti.

Şehirden uzaklaşırken kız arabanın yan aynasından peşinde takip eden arabalara bakmıştı. Muhtemelen satışının ondan beşten fazla olduğu arabaları sorguluyor olmalıydı.

"Bu arabalar seni mi takip ediyor? Maşallah sayamadım sayısını. Sendeki araba sayısı Polat Alemdar'da yok."

Ciddiye bile almadığı sözlere bir an gerçeği söylemek istedi fakat kızın kalbine indirmeye niyeti yoktu. Fakat madem arabaya binmişti, ufak bir şekildedir korkutabilirdi değil mi?

"Gökyüzüne bir de bak," dedi. Kız dediğini yaparak pencereyi açarak başını dışarıya çıkarıp gökyüzüne kaldırdı. O an dikkatini kızın kumral saçları çekmişti. Bir an içinden kırmızı rengin bu kızın saçlarına ne kadar çok yakışacağını düşündü. Zira kumral saçlarının arasında süs niyetine taktığı kırmızı renk bunu düşünmesine neden olmuştu. Acaba tamamen kırmızı olsaydı nasıl görünürdü diye düşünmeden edemedi. Hele ki Rapunzeli andıran uzunluğa sahip saçlar rüzgardan böyle belinde salınırken, kırmızı rengi tamamen yakışırdı. Buna emin olmuştu.

"Üç tane helikopter var. Ne var ki bunda?"

Saf saf , kırmızı rengindeki helikopterlere bakıp ne için olduğunu anlam verememesine gülmek istedi. Bu kızın yanında ne kadar da çok gülmek istiyordu böyle.

"Bu arabayı takip ediyor. Beni korumak için. Tam 28 keskin nişancı var." dedi, gözlerini yola doğru odaklarken. Bunu demesiyle kızın şok içinde kafasını kaldırmasıyla kafasını pencerenin başlığına vurması bir oldu. İnlerken bir de şok içinde resmen bağırmıştı.

"Neeee?! Ne diyorsun?"

Gözlerini belertşi gözüne nedense tatlı gelmişti. Ciddiyetinden ödün vermeden yola odaklı gözleriyle cevap verdi.

"Sana söylemiştim. Kimin arabasında olduğunu bilmiyorsun. Bir mafyadan daha fazlasıyım."

Kızın yüzündeki dehşet ifadesine dehşet eklenirken yüz ifadesine gülmemek için kendine bir pipo yaktı ve dudaklarının arasına yerleştirdi. Kız dumandan rahatsız olmasın diye pencereyi açmıştı.

"Ama yüzün sert olsa da çok minnoş bakıyorsun sen ama." Üzüntülü ve dehşet karışık kurduğu cümleye içine çektiği duman boğazına kaçmıştı. Öksürmeye başlarken kız endişeyle beline sert sert vurmaya başlamıştı.

"Ay helal helal. İyi misin?"

Arabayı sert bir fren yaparak durdurup, öksürüklerini durdurmaya çalıştı. Sonunda öksürüğü kesildiğinde bu defa dehşetle bakma sırası kendisine geçmişti. Dehşetle kızın yüzüne baktı ve bu dehşet ses tonuna da yansıdı. "Minnoş mu?"

Genelde herkes sert bakışlarından ürkerek gözlerinin içine bakmaya cesaret edemezdi ama bu kız kendisine minnoş gibi bakıyorsun diyordu.

Bir de başını sallıyordu. Bu kız kendisini delirtmeye yemin etmiş gibiydi. Hem yüzüne bakmaya korkan fakat yine de yüzüne bakmaya çalışan kızdan başını yana çevirdi ve başını iki yana salladı. Başkası bunu dese yumruğu yüzüme indirirdi fakat yanındaki hem bir kadındı hem de oldukça masum bir yüz ifadesiyle bakıyordu kendisine. Sarhoş kafasıyla akıllı davranmadığı aşikardı. Arabayı tekrardan çalıştırırken kız birden bire taramalı tüfek gibi konuşmaya başlamıştı.

"Yanağından öpmek için geldim ben. İddiayı kazacanaktım ben. Ama izin vermedin. Senin yüzünden borçlandım. Hem de bir sürü dalga geçtiler. Büyük büyük laflar etmiştim bir de! Hep senin yüzünden. Sadece yanağından minicik bir şekilde öpecektim. Niye çekip gittin ki aniden? Çok mu zor bir şeydi?"

Sarhoş diye dili dolanıyordu fakat konuşmaktan geri durmuyordu. Resmen kendisinin ayda bir söylediği kelime sayısının hepsini bir dakika içinde söylemişti.

"Niye hem duygusuz bakıyorsun? Ölü bir cenaze misin sen? Ay bak sinirimi bozuyorsun. Konuşsana yahu?"

Suskunluğunu bozmazken konuşmaya devam etti. Sabır çekmemek imkansızdı. Hayatında ilk defa bu kadar konuşan insan görüyordu.

"Heyy? Adın ne? Gizemli gibi görünerek havalı olduğunu mu sanıyorsun?"

Sesli bir nefes aldı.

"Hiçte gizemli değilsin. Yani tamam sert sert bakarak öyle gözükebilirsin ama değilsin bence. Ya konuşsana. Senin yüzünden rezil oldum.Ne vardı ki öpsen. Minicik bir öpücüktü. Dalga geçmezlerdi benimle. Senin yüzünden."

Sinlenmeye başlıyordu artık. Dişlerini sıkarak, "Bak kötü olacak," dedi.

Kız gözlerini belerterek adeta savunma moduna geçmişti. İşte şimdi konuşmaya başlamıştı. "Ne ne ne! Ne yapacaksın. En fazla ne yapabilirsin? Mafya mısın sen he! Nesin sen! Sinirlendirdin beni. Hadi yap. Ne yapacaksın, dövecek misin?"

"Sus!" diye tısladı. Mafya babası olabilirdi ama bu kızın düşüncesi sinirlenmesine neden olmuştu.

Kız susmak yerine büyük bir öfkeyle damarına basmaya devam etmişti.

"Susmuyorum. Sustursana. Artist!"

Arabayı sert bir fren yaptırmasıyla kızın çığlık atarak öne doğru savrulması bir oldu. Kızın konuşmasına fırsat dahi vermeden şaşkınlığından yararlanarak büyük bir öfkeyle kemerini çözüp kolay bir hamle de kızın tarafına geçti ve kızın oturduğu koltuğu; düğmeye basarak geriye bir anda geriye itip, geriye doğru yatırarak uzatır pozisyona getirdi. "Manyak mısın nes..." Kızın cümlesinin tamamlanmasına fırsat dahi vermeden dudağına dudağını kapatıp, geriye iterek bir anda başını ve sırtını koltuğa yapıştırdı. Hareket etmesine dahi fırsat vermeden ellerini tutarak basının tepesinde birleştirdi.

İşte böyle sustururdu.

Kavga eder gibi canını acıtmayacak şekilde vahşi bir şekilde dudağını öpmeye başlarken damağında hissettiği tatla adeta kızın dudağına gömüldü. İlk kez öpüşüyordu bir kadınla ve illi adeta vahşice ve tutkulucaydı. İlk defa öpmenin tadına varıyordu ve dudağına yayılan çilek tadı bu hissi daha da tutkulaştırıyordu.

Kızın üzerine uzanmıştı Resmen ve bundan rahatsız değildi. Kız da değildi. Hatta bir kaç saniye öpücüğün etkisinden çıkmış gibi aynı kendi gibi karşılık vermeye başlamıştı; vahşice ve kavgayla. Bu daha da hırslanmasına neden olurken adeta kızın dudağını ais
sömürür gibi derinleştirdi öpücüğünü.

Ne arkasında durduğu arabaları önemsiyor, ne de birisinin gelebileceğini önemsiyordu. Gerçi gelemezlerdi ve göremezlerdi. Araba, siyah film şeridiyle kaplıydı ve yakınına dahi yaklaşılsa da içini göremezlerdi. Emri olmadan arabadan da çıkamazlardı.

Not. Bundan sonrası+18'dir. Okumak istemeyenler atlayabilir.

Kızın üzerine daha fazla uzanırken ıslak öpücük seslerine yağmurun ve gökgürültüsünün sesi karışmıştı. Sanki şahit olurcasına yağmur bastırmıştı ve arabanın ön camına sakinleştirici bir ses yayacak şekilde yağmaya başlamıştı.

Dudakları dudaklarından bir an bile ayrılmıyor, daha fazlasını istercesine dilini arsız bir yılan gibi dudaklarının arasına daldırıyordu. Ağzının içini turluyordu. Dudaklarının tadına daha çok varmak isyer gibi dilini kızın damağında gezdiriyor, dil darbeleriyle kaçma kovalamaca oynar gibi diliyle kızın dilini kafesliyordu. Diliyle verdiği tatlı savaş derin ve tutkulu bir öpücüğe bırakıyordu yerini.

Genç kız da dudaklarını, yumuşak dudaklara bırakmıştı. Sert ve bir o kadar ihtiraslı öpücüğe izin veriyor, adamın hızına yetişmeye çalışırcasına karşılık veriyordu. Damağında gezinen arsız dil, kendi dilini yakalamaya çalışıyor, kıstırdığı yerde hükümdarlığıyla tadını alıyordu. Ardından sesli, bir kızı utandıracak kadar sesli ve ıslak bir öpücükle taçlandırıyordu. Dudaklarına doğru da adını fısıldıyordu, güzel dudaklardan duymak istercesine. Bilakis kız da aynısını yapıyordu. Lahza diye fısıldıyordu.

Yağan yağmur taneleri arabanın camına vururken arabanın içine yayılan öpücük seslerine karışıyordu. Kızdan daha tutkuyla öpen adam, tüm ruhuyla, benliğiyle öpüyordu. Doymuyor, kendi benliğine katmak istercesine birleştiriyordu dudaklarını.
Çıkardığı öpücük sesleri kulağına pası silinemez bir ezgi gibi geliyordu. Hep duymak isteyeceği mükemmel bir ezgi gibi.

Yetmiyordu ona. Daha fazlasını istiyor, dudaklarından kopmak istemeyen dudakları kızın ince ve zarif boynuna doğru yağmuru keşfeder gibi ilerliyordu. Dili; arsız bir yılan gibiydi. Dudaklarını sinsice takip eden şehvetkar bir yılan gibi gibiydi. Ezber bilmediği ama büyük bir istekle ezber bilmek istediği beyaz boyunda sinsice geziyor, damarına ulaşarak yakıcı nefesini bırakıyordu. Kırmızımsı bir ateş alevi gibi nefesini üflediği boynu, şehvetinde yakmak istiyordu. Daha fazlasını istiyordu. Sınırsızlığın beden bulmuş hali olan adama yetmiyordu. Daha fazlasını tatmak istiyordu.

Kızın dudaklarına sızan dudakları sesli bir öpücük bırakırken daha fazlasını istercesine kızı kendine bastırdı. Tüm benliğini istiyordu kızın. Tenini hissetmek bir hazineye sahip olmak gibiydi. Bir anda doğrulup yer değiştirerek kızı kucağına çekti. Kızın bacaklarını beline sararken sırtını koltuğa yasladı ve kızı tamamen kucağına yerleştirdi. Elleri hazineyi keşfetmek ister gibi kızın sırtında elbisenin bir parçası olan ince askıların olduğu ipe ilerlerken baş parmağını bir çengel gibi ipe dokundurdu. Erkeksi bir hareketle ipi tek hamlede çözdüğünde ip elbisenin iki yanına düşmüş, kızın tenini özgür kılmışçasına teninden bir çarşaf gibi kaymıştı.

Karşısındaki kızın güzelliği aklını başından alacak kadar güzeldi. Bembeyaz teni gözlerinin önüne serildiğinde kara gözleri anbean daha da koyulaştı. Nefesini kesen bir ten bana dokun diyordu adeta. Dokunacakı elbet. Dokunmak için yanan avucu teninde gezmeliydi. Bakışlarıyla kızın güzel tenini bir film karesi gibi izlerken kızın saçlarını arkadan canını acıtmayacak şekilde tutup boynunu gözler önüne serecek kadar aşağı çekti. Sadece boynu değil, tüm bedeni gözleri önündeydi.

Kızın giydiği elbise sırtı sadece iplerle bağlanan bir elbise olduğu için altına iç çamaşırı giyilmesine gerek kalmıyordu. Çünkü elbise ona göre tasarlanmıştı. Haliyle elbise kızın karnını boylar boylamaz teni tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmişti.Kızın bunu farkında dâhi olmadığını öyle biliyordu ki... Elbise üzerinden düşerken üzerinde olmadığı iç çamaşırını hesaba katmadığını. Anın büyüsü olmasa buna asla ve katiyen izin vermeyeceğini. İkisi de kendinden geçmiş ve ileriye giden bu öpüşmenin daha da ilerleyeceğini farkında değillerdi. Sadece anın duygusuna, tutkunun ve ihtirasın gözleri kör eden hissine kapılmıslardı. Dünyadan kopmuş gibilerdi.

Karnına bir yılan gibi sızan kolu kızı kendine bir bütün yapmak ister gibi sertçe ama bir o kadar yavaşça bastırırken dudaklarından çıkan hırıltılı inleme kızın tiz inlemesine karışmıştı. Her şeye karşı kör ve sağır olmuş gibi bu anın bozulmasını istemez gibi kızın dudaklarına gömülürken bir kez daha kızı kendine sertçe çekmişti. Tenini hissediyordu. Giydiği pantolona rağmen kızın sıcak tenini hissediyordu. Elbisenin içinde sadece külottan başka bir şey olmadığını öğrenmesi bedenini ateşler içinde kalmış gibi bırakırken kızın karnını karış karış gezen elleri sırtına çıkıyor ve sırtının her zerresini gezerek bir anda kendine bastırıyordu. Bir sürtünmeden fazlasıydı şu an. Daha fazlaydı; can birleştirir gibi. Aradaki engel kumaşlardı. Onu da söküp atmak istiyor fakat bunun şimdi olmayacağını farkındalığıyla sınırsız şehvetine kamçı vuruyordu dizginlemek adına. Bu yine de kızın tenini hissetmesine engel değildi. Nasıl hissetmesin ki? Kumaş üzerinden benliğine değen teni nasıl hissetmeyebilirdi?

Kızın iniltileri kulağına bir ezgi notası gibi gelirken iniltilerini daha fazla duymak istercesine kendine öyle bir bastırdı ki kız onun tüm heybetini tamamen hissetmişti; sanki o birleşme anını yaşamış gibi adamın adını büyük bir iniltiyle bağırmıştı. Adam durmadı. Adını daha fazla duymak istiyordu. Şimdiye kadar sayısız kişiye hükmetmişti ama hiç biri şu an ki kadar kızın tenine hükmetmek kadar güzel ve baskın olmamıştı. Aralamaya çalışan kızın bacağını baldırından tutarak beline daha çok sarar gibi bastırmıştı. Bu daha çok hissetmesini sağlarken, pantolonun ve iç çamaşıra rağmen içe kadınlığı heybetine karşı gömülür gibi olurken kıza çığlık attırır gibi adını bağırtmıştı.

İşte buydu! Sınırsızca hükmetmek istediği bu an işte buydu.

Pantolona rağmen heybetine karşı içe gömülmüş kızın benliğini kendine sürtüğün de sanki bir birliktelik yaşar gibi daha çok çok içine gömülmüştü; bu, kızın, ensesini tutarak ensesini sıkmasına ve çıplak sırtına kollarını sararak tırnaklamasına neden olmuştu. Yaslandığı direksiyon sanki bir yatak ya da masa görevi görüyordu . Adamın üzerine eğilmiş bedeni sanki yatakta birbiriyle hasret gideren bir çift gibiydi. Kızdan bir itiraz bekledi. İleriye gidişlerinden bir itiraz bekledi fakat beline kollarını daha fazla sarışı izni vermekle kalmayıp teslim olur gibiydi. Bu anı bozmaya, büyüsünden çıkmaya ikisinin de gücü yoktu. Tek bir kelam bile yağmur dışında duyulmuyor, sadece bedenler konuşuyordu.

Bir sevişmeyi andıran bu sahneyi ikisi de farkında dâhi değilken ikisi de kendini hissettikleri duygu ve arzunun akışına bırakmıştı. İki dokunulmamış beden ilk defa birbirlerinde dokunmanın tadını alırken, ilk defa arzuyu tadıyorlardı. Adam, bu güne kadar hiç bir kadınla birliktelik yaşamamıştı. Özel ve tek olmayı seviyordu. Değerli hissetmeyi. İlkler kendisi için önemliydi. Bedenini kadınlara sunmayı sevmiyordu. Sadece tek bir kadına sunmalıydı düşüncesine göre.

Elini bir yılan gibi sinsice karnına dolaştırıp aradaki engeli kaldırarak bir bütün olmak ister gibi iç çamaşırından elini içine sızdırıp tenini iç çamaşırından özgür bırakırken, kendisine sıra gelmiş gibi kendi benliğini kumaştan kurtarıp özgürlüğüne kavuşturmak ister gibi pantolonun fermuarına elini götürmüştü. Buna kızın elini eşlik ettirmek ister gibi eliyle avuçlayıp özgürlüğe kavuşturma işlemini fermuarının çekerek gerçekleştirirken kızın elini kendi elinden ayırmadan kendi kasığına daldırmak için tam boxerına dokunmuşti ki, buna engel olan cama sertçe vurulan yumruk sesi oldu.

O an ikiside de bir rüyadan uyanırcasına irkilirken genç kız sesten sıçrayıp tiz bir çığlık atmıştı. Kucağında hafifçe sıçrayışı dişlerini sıkmasına neden olurken, ikisi ne yaptığını o an kavramaya başlamıştı.
Bu anı bölen kişiye küfür savururken,
kız önce üstüne başına baktı. Üzerinin halini girmesiyle gözleri utanca ve endişeye büründü. Şu an bir anadan üryan olmadığı kalmıştı adamın kucağında. Kilodu bacaklarından sıyrılmış, sırtındaki ipler çözülmüştü. O an kafasına bir bomba düşer gibi gerçeği fark ettiğinde elbiseye şok içinde baktı. Elbisenin göğüs kısmı zaten sütyen tarzında olduğu için sütyen giymemişti. Üzeri tamamen çıplaktı. Göğüsleri, bedeni adamın gözlerinin önünde meydandaydı. Ardına kadar irileşen gözleriyle panikle kollarını göğsüne kapatırken bedenindeki izlere şok içinde baktı. Göğüs ucu değil ama onun yukarısı kızarmıştı hafiften. Öpücük izleri ve sakalın batma izleri vardı. Büyük bir utançla inledi. Adamın pantolona baktığında gördüğü şeyle elini ağzına dehşet içinde kapadı. Adamın pantolonu ıslaktı.

Ay yoksa kendisi tüm olanların da etkisiyle; en çok korkunun etkisiyle ve bu anın etkisiyle altına mı yapmıştı? Yoksa bu derece ıslaklık olmazdı! Elinin teki ağzına kapanırken, Mesih'te baktığı yere bakmıştı. O farklı düşünmüş gibi yutkunmuş ve dudağının altını ısırmıştı. Cama bir kez daha vurulurken yerinden sıçramasıyla Mesih'in kucağında zıplaması bir oldu. Tam da o an Mesih'in başını geriye atarak inlemesine büyüyen gözleriyle bakarken yaptığı hareketin ne anlama geldiğini o an idrak etmişti.

"Korkma. Endişelenme. Göremezler bizi." diye fısıldayan Mesih'in tek bir kelimesiyle karnında garip bir sızı hissetmişti. Bizi... Kendisi ve adamı kapsayan bir kelime bu kadar tuhaf hissettiremezdi kendisine. Ulaş ile hiç böylesine hissetmemişti. Bizi diye bir kelime bile kullanmamıştı kendisine.

Mesih'in telefonunu çıkarışını utanç içinde izlerken hâlâ kucağında olduğuna inanmıyordu. Girdiği şoktan kendini yana atamıyordu. Eli kolu birbirine dolanmıştı sanki.

Kucağında sessizce dururken adamın ne yaptığını izlemeye başladı. Adam telefonunu çıkartarak birisini aramış ve bir lider gibi emredici tonda konuşmaya başlamıştı.

"Herkes çıksın ve terk etsin. Tek bir araba dahi görürsem hepinizi mahvederim."

Telefonu kapattığında geriye yaslanarak kara gözleriyle yüzünü izlemeye başlamıştı. Karanlık bir geceyi andırıyordu kara gözleri. Sınırsız bir karanlığı andıran gibi derindi bakışları. İnsanın baktıkça içine çekildiğini görüyordu. Zira kendi gözleri adamın gözleriyle her buluştuğunda kara gözlerinin derinliğine çekilip kaybolacağını sanıyordu ve bu yüzden gözlerine uzun süreden fazla bakamıyordu. Çok keskin bir karanlığı vardı gözlerinin. Ama insanın baktıkça bakası geliyordu. İçine çekilmesini isteyen bir tılsım vardı sanki gözlerinde ve kendisi baktıkça sanki o gözlerde kayboluyordu.

Kendini bir anda bu kara gözlü adamın yörüngesinde bulmuştu. Sarhoş olabilirdi ama bilinci ve aklı gayet yerindeydi. İsteseydi karşı çıkabilirdi öpmesine ama karşı çıkmak yerine kendini adamın sert ve tatlı dudaklarının etkisinde ve karşılık verirken bulmuştu. Sanki iki dudağın birbiriyle kavga etmesi gibi başlamıştı öpücükleri ama ikisi de kendini şehvetin ve ihtirasın kollarında bulmuştu. Engel olamamıştı kendine. Çünkü daha önce böyle hissetmemişti. Yüzünü derince izleyen adamın kucağında oturmak bile nedensiz bir şekilde güven veriyordu kendine. Karşı koyamadığı bir güven çekimi vardı adamın. Halbuki tanımıyor ve kim olduğunu bilmiyordu. Tehlikeli olduğunu da diyordu ama bakışlarında saf bir güven vardı. Bu güvene bu gece ansızın kapılmıştı ve bundan hiç pişman değildi.

Belini masaj yapar gibi okşayan adamın dokunuşları aklını başından alırken titrek bir nefes alarak duygunun verdiği boğuk bir sesle konuştu."Daha öncesine böyle bir şey yaşamamıştım hiç. Çok garip bir şey. Ulaş beni daha önce öpmedi bile."

Bunu demesiyle adamın kaşlarının çatılması bir olmuştu. Kıskanılmak hoşuna gitmişti çünkü ilk defa bir adam tarafından Kıskanılmak duygusunu tadıyordu. Bu his mükemmel bir şeydi. "Ulaş kim?" diye sordu adam kıskandığını ele veren bir ses tonuyla. Dudakları kıskanmanın verdiği duyguyla iki yana kıvrıldı.

"Arkadaşım," diye cevap verdi. Sadece bu adama değil, herkese böyle cevap veriyordu çünkü sevgililik durumu yoktu arada. Ulaş bile kendisine her şeye rağmen emin değilim derken sevgilim demek çok ileriye kaçardı. Ulaş ile arasında net bir ilişki yokken bu adam ile yaşadıklarından asla pişman değildi. Eğer ortada sevgililik gibi bir durum söz konusu olsa asla bir adama yaklaşmazdı. Fakat ilişki yoktu ortada ve bu adamla yaptığından yanlış bir şey görmüyordu.

"Sinirli gibisin?"

Adamın sorusu üzerine gülümsemesi genişledi. Sadece yüz ifadesinden bile ne olduğunu anlamıştı adam. Bu çok hoşuna gitmişti. İki kelimelik soruya vereceği tcevaptan da pişman değildi.
"Çok sinirliyim ona. Bana çıkma teklifi bile etmedi. Sözde sevgili gibiyiz ama değil. İlişkimizin adı bile yok. Arkadaş gibiyiz. Üzülüyorum."

Kızın dudağının büzmesiyle kanında yana alev ile dudağına sert bir öpücük kondurdu adam.

"Demek ki o aptalmış." dedi, baş parmağı, öptüğü dudakları özenle oksarken. Kucağında ki kızı sanki kendine ait hissediyordu. Hiç böylesine hissetmemişti.

"Senin sevgilin var mı?" diye soran kızın yüzünü izledi. Parmağının tersiyle okşadı güzel yüzü.

"Hayır. Yok, " diyerek tok bir sesle cevap verdi.

"Hiç biriyle öpüştün mü peki?"

"İlki sensin," diye cevap verdi.

"Biriyle oldun mu?" Kızın merakı kendisini gülümsetirken kız başını ya yana eğdi. Meraklı bir kız çocuğu gibi elleriyle yüzünü keşfetmek istemesine gülümserken yüzüne doğru uzanan elini tutup yüzünü açmasına engel oldu. Kızın itiraz dolu inlemesini bir müzik notası gibi dinlerken boştaki elinin işaret parmağıyla küçük bir kız çocuğunu uyanırcasına salladı.

"Yaramazlaşma."

Parmağını indirirken kız, cilveli bir şekilde omuzlarını silkmişti. Bu hareketi adeta damarlarındaki kanı kaynatmıştı. Dudağını kızın boynuna gömdü ve ıslak bir öpücük bıraktı.

"Oyun oynamak ister misin?" diye fısıldadı kızın dudaklarına doğru.

Kız merakla, "Ay ne oyunu?" diye sorarken baş parmağı kızın yanağını özenle okşamıştı.

"Az önceki gibi. Daha ilerisi." Nefesleri birbirin karışıyor, eli kızın boynundan saçına doğru karışmıştı. Kızdan cevap bekliyordu. İkisinin de kafası ayık değildi. Kız körkütük sarhoş, kendisinin kafası da yerinde değildi. Normalde asla demeyeceği şeyler söylüyor ve davranmayacağı şekilde davranıyordu. Belki de bu geceyi yalnız geçirmek istemiyordu. Diğer yılbaşı gecelerinden farklı olmasını istiyordu.

Kızın düşünmesini dikkatle izlerken kız başını masum bir şekilde aşağı yukarı sallamıştı. "Olur." diye fısıldamıştı.

"Emin misin?" diye sordu, emin olmak istercesine. "Büyük ihtimalle unutacaksın. Bende unutacağım. İkimiz de unutacağız. İkimiz de sarhoş olduk. Dönüşü yok bunun. Bir daha karşılaşmayacağın bir erkekle olmak istiyor musun?"

Kız derin bir nefes almıştı. Eli ensesine karışmış saçlarını okşamaya başlamıştı. Yutkundu ve başını arkaya atarak kendini kızın sıcacık dokunuşuna vermişti. "İstiyorum." Kızdan duyduğu net bir cevapla kapattığı gözlerini açtı.

"Ulaş dediğin kişi peki?" diye sordu, aklına gelmişçesine.

Kız buruk bir tebessüm etmişti. "Aramızda olmayan bir ilişki var. İki arkadaş gibiyiz. Hiç bir zaman ilişkimizin adı şu demedi. Soran insanlara bile beni arkadaşı olarak tanıttı. Belki de utandı benden. Arkadaşım diye tanıttı. Sevgili olsaydık ilişkimiz var ve biz sevgiliyiz derdi. Ama insanlara beni sevgilisi olarak tanıtmıyor. Niye böyle yapıyor bilmiyorum. Ortada bir ilişki olsaydı gelebilmesine rağmen gelirdi. Ama o işini bana tercih etti. Hem ailesi de beni fazla istemiyor. Ses etmiyorlar ama daha güzel ve zengin bir kız istiyorlar. İlişkisi olsaydı ve bundan emin olsaydı neden annesinin kız arayışına karşı çıkmadı? O'da duygusundan emin değil. Biliyorum. Hissediyorum. Olmayan bir ilişki için tereddüt etmek istemiyorum."

Kızın uzun uzadıya anlatarak dertlendiği cümleleri dinlerken, aklına takılan bir soruyu dile getirdi. "Peki neden beni şimdi istiyorsun?"

Kız yutkunmuştu ve gözlerini kaslarına tırnaklarını sürttüğü eline çevirmişti. "Çünkü kendimi ilk defa ait hissettim. Dokunuşların kendimi çok değerli hissettirdi. Özel hissettim. Biri tarafından böyle güzel dokunulmak... Mahallenin içine girerken elimi bırakan Ulaş böyle hissettirmedi. Olmayan ilişkiyi sakladı." diye fısıldamıştı.

Kızın bahsettiği kişiye öfkelenmisti. Eğer bir adam ilişki yaşıyorsa bunu herkese demeliydi. İlişki yoksa da hem varmış hem yokmuş gibi davranmamalıydı.

Cevap vermedi. Cevabını dudaklarında verdi; dudağına asılarak.

Kızın belinden tutarak daha sıkı kucaklayıp arabadan indi. Bir tepe kenarına geldiğini şimdi fark ediyordu. Kızın çok konuşmasından dolayı geldiği yeri bile fark etmemişti fakat pişman değildi. Tam da olması gereken yerdi. Kızı arabaya yaslamadan kucağında tutarak tepenin ucuna gitti. Kız yüksekliğin korkusundan bacaklarını beline daha sıkı dolamış, kollarını boynuna daha sıkı sarmıştı. Bir bütün olmuşcasına sarılmıştı.

Şimdiye kadar hissetmediği güveni hissetmişti genç kız. Kalbine oluk oluk akan güven ve sıcak kollara sığınma hissi kendisine bir bal kadar tatlı ve güzel gelmişti. Babasının kollarından sonra ilk defa bir erkeğin kollarında güven ve sığınma hissini bulmuştu. Bu bir acziyet değil; kalbindeki boşluğun tamamlanmasıydı.

Adamın merhametli, tutkulu, ihtiraslı yumuşacık dudaklarına bıraktı dudaklarını. Bir süre karşılık vermedi, adamın güzel öpücüklerinin tadını çıkarmaya ve hissini hissetmeye çalıştı.

Kalbindeki boşluk dolmuştu sanki. Kendini hiç bu kadar güvende hissetmemişti. Adamı tanımıyordu ama kapkara gözleri güven veriyordu. Pişman olmayacaktı. Belki de yaşayacağı en güzel şey olacaktı.

Adam ise kızın dudaklarını tutkulu öpücükleriyle taçlandırıyor, diliyle kızın damağına, dudaklarının içine bir yılan gibi sızıyordu. Kızın kendini kendisine bıraktığının farkındaydı. Bu ise kendisine çok garip hissettirmişti. İlk defa birisi kendisine güveniyordu ve kendini bırakıyordu. Güvenilmek hissini yıllar sonra ilk defa tadıyordu.

Birisi kendisine güveniyordu. Bu hissi kaybedeli öyle yıllar olmuştu ki.... unutmuştu bu hissi...

Tepenin ucuna biraz daha yaklaştı ve kızı öpmeye devam etti. Bu defa kız da karşılık vermeye başlamıştı. Dudaklarında sanki bir bedevi gibi susuz kalmısçasına dudaklarında susuzluklarını dindiriyordu. Emdiği dudaklar öyle tatlıydı ki doymak bilmez bir şekilde dudaklarını daha çok iki dudağının arasına alıyordu. Daha çok tadına varmak ister gibi dudaklarını emiyor ve kapana kıstırır gibi iki dudağını arasına alıyordu.

Kızı kızı yere uzattığında üzerinde yerini alarak dizlerinin üzerinde durarak kıza üstünden bakarak tüm tenini süzdü. Bir kez daha sordu. Kendisi asla pişman olmayacaktı. Kendisi belki hatırlamazdı ama bir olasılıktı. Fakat kız körkütük sarhoştu. Unutacaktı. Kendisi de sarhoştu fakat kız kadar değildi. Yılbaşı gecesinin diğer gecelerinden farklı olmasını istiyordu.

"İstiyor musun beni?"

Kızın gözlerinde tereddüt aradı. Fakat gördüğü bakışlar sadece güven dolu bakışlardı. "İstiyorum." diye cevap verdi kız, emince.

Duyduğu cevapla dudaklarına memnun dolu bir gülümseme yerleşti. Kız sarhoştu fakat ne istediğini biliyordu. Ne istediğini bilecek kadar bilinci yerindeydi. Bu bir kızın halinden yararlanma değildi. Asla bilinci yerinde olmayan bir kıza dokunmazdı. Fakat genç kız sarhoş olmasına rağmen bilinci yerindeydi. Aklı yerindeydi. Ne istediğini biliyor ve tereddüt etmeden kabul ediyordu. Pişman olmayacağından emin olarak kalbiyle kabul etmişti. Bu gece hiç olmadığı kadar değerli ve birisine ait hissetmek istiyordu.

Kıza doğru eğildi ve kızı doğrultarak üzerindeki elbiseyi çıkardı. Tamamen çıplak bir şekilde kalırken kız sanki ara arabada çıplak kalmamış gibi kollarıyla bedenini kapatmaya çalışmıştı.

Kızın bembeyaz tenini şınav pozisyonunda izlerken her bir zerreyi acele etmeden izledi. Kumral saçları yere serpilmişti. Kızın utançla kapattığı ellerini alarak tepesinde sabitledi. İlk önce utanç dolu inlemeyle göğsünü kapatmak istemiş fakat güçlü ellere karşı çıkamayarak ellerini tepesinde birleştirilirken bulmuştu.
Sanki arabada çıplak kalan kendisi değilmiş gibi adamın tenini izleyen bakışlarından utanarak gözlerini kaçırmıştı.

"Çok güzelsin." Adamın şuh bir sesle fısıldayışı bedenini baştan sona titretmişti. Hiç bu kadar heyecanlanmamıştı. Güzel olduğunun hissini İlk defa bu adamla tatmıştı.
"Seni istiyorum," diyen adamın bir cümlesi bile kendini ait hissetmesine yetmişti bile.

Gözlerini kapatıp açmasıyla ellerini bırakmadan boynuna doğru eğilen adam arabada söylediği sözü kanıtlar gibi soluğunu göğsünde almıştı; "Az önceki gibi. Daha ilerisi."

Göğüs ucunu adamın cehennem ateşini andıran ağzının içerisinde hissetmesiyle uzandığı yerden kıvranarak inledi. "Ahhh." Bedeni bir ok gibi gerilirken adamın güçlü ellerinin arasında tuttuğu ellerini çekmeye çalışarak ayaklarını zemin üstünde kaydırdı. Bir ateşin içine göğsünü koymuş gibi hissediyordu. Bir yangın alevi gibiydi adamın ağzının içi.

Bedeni yerinde durmuyor, ilk defa tattığı duyguyla kıvranıp duruyordu.
Bedenine dokunan adamın eli öyle değerli hissettiriyordu ki dokunuşlarına kapılmamak imkansızdı. Sihirli bir el gibiydi dokunuşları. Dokunuşları kendisini kaybetmesine yetecek kadar ateşliyken başını boynuna gömerek boynunu ısırıklarla emen adama karşı seslice inledi. Başını geriye atarak zarif ve beyaz boynunu adama açarken adam bogukça inledi ve resmen boynuna tamamen gömüldü. Boynunun her karışını önce dişleriyle ısırıyor, sonra emiyor ve dil darbeleri atıyordu.

İkiside tutku ve arzuya bürünmüslerdi. İlk defa dokunulmak hissini tadıyorlardı. İlk defa birisine ait olacaklardı.

"Ah, boynun... Boynun.." Hızlı hızlı çıkan sıcak nefesler boynuna çarpıyordu. Kanına karışan şehveti alevlendiriyordu.

"İlkim sensin, küçük kız. Bana dokunan ilk kadınsın. Sana dokunan ilk erkek ben olmalıyım." Adam, sık nefeslerinden konuşamıyor es veriyordu her kelimesinde. Oksijensiz kalmış gibi nefes nefese kalmıştı. İlk kez bir kadına dokunmanın hissini yaşıyordu.

Acemiliği genelde kadınlar tadardı şehrinde fakat şehrin sahibi olmasına rağmen acemiydi. İlk defa bir kadına böylesine dokunuyordu. İlk defa kendinu bir kadına bırakmıştı. İlk olmayı seviyordu. Kendisinde de, birlikte olacağı kadında da.

Genç kız gökyüzüne baktı. Yıldızlar ne kadar güzel görünüyordu bu gece. Diğer günlerden daha farklı olarak daha parlak ve daha güzel görünüyordu. Yağmur dinmişti.Yer ıslak olmasına rağmen ıslak yerde uzanıyor olmasını umursamıyordu. Aksine hoşuna gidiyordu. Özgür olduğunu hissediyordu.

Adamın tenini hissetmek değerli bir hazineyi keşfetmek ve dokunmak gibiydi. Dizili kasları, bir çikolatayı andıran esmer teni, sert bir kabuğu andıran yeni, şişkin kol kasları, güçlü elleri... Yakışıklılığı hele... Anlatılamayacak kadar güzeldi. Çok ama çok yakışıklı bir erkekti. Kusursuz ve keskin yüz hatları bir heykeltıraşın elinden çıkmış gibi kusursuzdu. Hayatında gördüğü en yakışıklı erkek olabilirdi.

Gözleri, şimdi izlediği geceden bile daha karanlık ve daha keskindi. Kara gözler, sadece kara değildi; karanlıktı da. Adamın karanlık olduğunu hissediyor fakat yine de kollarında güven hissedecek kadar kendini bırakabiliyordu..

Adam ise altındaki fazlalıktan kurtulmadan önce kızı birden bire kucaklayıp ayağa kalkmıştı. Kızın şaşkın bakışları arasında arabanın arka koltuğuna kızı uzattı. Arabası çok büyüktü. Yine de arka koltuğu birer yatak haline getirirken ön tarafa uzanıp klimayı açtı. Kızın şaşkın gözleri kendisini gülümsetirken, "Hasta olabilirsin," diye cevap verdi. Kızın güzel dudakları tebessüm ederken arabaya getirmenin ne kadar doğru bir karar olduğunu görmüştü. Kız üşüyordu ve klimanın sıcaklığı iyi gelmişti.

Kendisi ise her zaman soğuğu sevmişti fakat bu, Ocak ayında kızın bir gece yüzünden hasta olmasını istemiyordu. Bir daha karşılaşmayacak olmasa da hasta olmasını istemiyordu.

"Klimadan önce kollarımda ısıtacağım seni.." dediğinde kızın utançtan yanakları al al olmuştu. Kırmızı dudaklarını dişlemesi kanına karışan şehveti artırırken altındaki pantolondan ve boxerından kurtuldu. Kızın gözlerini kaçırışını, mimiklerini bir şahin edasıyla izlerken
yavaşça eğildi. Kızın güzel bedeninin üzerine uzanırken kız tenini hissetmişçesine seslice inlemişti.
Alnını alnına dayarken dudaklarına derin bir öpücük bırakmıştı. Birleştirmeden önce kızı hazırlamak istiyordu. Bilhassa kendisini. İlk defa yaşayacağı için kızın canını acıtmak istemiyordu. Kızın kesik nefesleri dudağına çarparken turkuaz rengi güzel gözlere baktı. Hayatına girmek isteyen o kadar kadın vardı ki hiç biri bu kızın gözleri kadar masum bakmıyordu.. Bakışlarındaki masumiyete bile kapılabilirdi. Gördüğü en güzel gözlerdi.

"Canını acıtmak istemiyorum. İlk defa yaşayacağım. Kendimi tutamayabilirim. Önce şunu yapacağım." Yapacağı şeyin adını diyememişti. Kız anlamamıştı ne dediğini. Derin bir nefes alarak göğsünü heybetlendirirken parmaklarını kızın parmaklarına geçirdi ve başının iki tarafında sabitledi. Bir kaç saniye pencereden gözüken yıldızları izledi. Tekrardan yağmur yağmaya başlamıştı. Dışarda iken yağmur durmuşken, arabaya geçmeleriyle tekrardan yağmaya başlamıştı. Sanki sahit olur gibiydi.

Yağmur taneleri cama vurdukça insanın kalbine huzur veren bir ses çıkartıyordu. Kollarını arasındaki kız, sıcacık araba içi, yağan yağmur taneleri... Öyle huzurluydu ki, bu huzurluğu tatmayalı yıllar olmuştu. En son ne zaman huzurlu hissettiğini bile unutmuştu. Yıllar sonra tekrardan huzuru tatmak öyle güzel bir duyguydu ki ömrünün geri kalanında hep tatmak istiyordu. Huzur bu kızdı. Ağza bir geceliğine çalınan bal gibiydi. Sonra da elinden gidecekti ve bir daha karşısına çıkmayacaktı. Kendini bir kez tattırıp gidecekti ve yine huzursuz dolu bir hayata terk edip gidecekti.

Bir geceliğine armağan edilen kızı şafağın ilk ışıklarına kadar tadacaktı. Bir geceyi bin gece gibi dolu dolu değerlendirecekti.

Kızın bacaklarını aralarken alnından alnını çekmeyip sakinleştirmek ister gibi öpücükler bırakıyordu dudaklarına. Kız kadar kendi de sakin değildi. Sadece sakin tutmaya çalışıyordu. sonuçta kendi de ilk defa dokunulma duygusunu tadıyordu. Acemiydi. İlk defa bir kadının olacaktı. Kadın da ona.

Kızın titreyen bedeni kendi kasılan bedeniyle bir bütün olmuş gibi birbirine dokunuyordu. Bacağını biraz daha aralarken heybetini kızın kadınlığının üzerine getirdi. Sadece değmesi bile ikisini titretirken kızdan arabanın içini dolduran bir inleme doldurmuştu. İki yanında sabitlediği ellerini oynatmaya çalışmış ve dokunuşun ilk etkisiyla kıvranmaya başlamıştı.

"Hişshhh," diye fısıldadı kızın dudaklarına doğru. Kızın kesik nefesleri,. kendi kesik nefeslerine karışıyordu. "Korkma. Bana bırak kendini." Fısıltısı yağmurun sesine karışmıştı. Gözleri güven veren bir sıcaklıkla bakıyordu kızın gözlerinin içine. Sözleri kızı bir ilaç gibi yarıştırmıştı. Kendini tamamen kendisine teslim ederken dudaklarına bir öpücük bırakılmıştı. Dudakları bu tatlı öpücüğe kayıtsız kalamadı..Derin bir öpücük bıraktı dudaklarına. Öpücüğü durmadı, devam etti. Yağmur sesine karışan ıslak ve sesli öpücük seslerine tenin tene çarpma ve sürtünme sesi karışmıştı. Kendisi de, kız da irkilse de sıcaklarının etkisine daha da kapılarak birbirlerine bırakmışlardı kendilerini.

Birlikteliği andıran bu an ikisini de mahvetmeye yemin etmiş gibiydi. Birliktelik yaşanırken ki gel gitlik şu anda da yaşanıyordu. Kızla delicesine, kendilerinin kaybetmişçesine öpüşüyor, erkekliğini kızın sıcak ve kaygan kadınlığı üzerine kaydırıyordu. Az önce demek istediği tam da buydu; sürtünmek.

Sürtünmeyi iyi ki de akıl etmişti. Sadece bunda bile kendini böyle kaybederken içine girse kesinlikle kızın canını yakardı. Bu haldeyken bile kendinden geçmiş gibi kendini kıza sürtüyordu. Kızdan çıkan inlemeler aklını bulandırıyordu. Daha çok kendini. Sıcaklığı başını döndürüyordu.
"Hiç böyle hissetmedim," diye fısıldadı, kızın dudaklarına doğru. Öpücüklerine es veriyordu, yaşadığı yoğun arzudan.
"Bir bilsen kimin kollarında kime ait olacağını." Başını kızın gerdanına gömdü. Ereksiyonu kızın ıslak kadınlığı üzerinde kaydıkça çıkan ses yağmur tanelerine karışıyor, kızı utandırıyordu.

"B-bende böyle h-hissetmedim." diye fısıldadı kız, nefes nefese kalmış bir şekilde.

İçine gömülmek istiyor fakat kendini tutmaya çalışıyordu. Teninin dokusu o kadar yumuşak ve güzeldi ki elinden gelse günlerce kızı arabadan çıkarmazdı. Başını geriye atarak adem elmasını ortaya çıkarırken sürtünmeye devam etti. Ereksiyonu kızın kadınlığının arasında kaydıkça sanki içine girmiş gibi hissediyordu. Sanki ereksiyonunun tüm parçasını sarıp sarmalamıştı.

"Bunu sen yapmak ister misin küçük Frezya?" diye fısıldadı nefes nefese kalmış bir şekilde. Teni tenine sürtüldükçe çıkan ses ve kızın inlemeleri kendini öyle bir zorluyordu ki bir an önce derinliğinde kaybolmak istiyordu.

Genç kız ise kıkırdamıştı."Yolu biliyor olsaydım sen gerekmezdin canım."

Dişleri gözükecek bir şekilde gülümsedi. "Nasıl bir şeysin sen. Unutmayacağım seni asla." dedi. Bu kızı unutmak mümkün dahi değildi. Kim unutabilirdi ki böyle ateş parçası bir kızı.

Adamın gülmesinden yararlanan genç kız ise elini adamın adonislerine getirip cilveli bir şekilde yakışıklı yüze bakarak tırnaklarını batırdı. Yüzünde hin bir gülümseme oluşurken adam başını geriye atmış, boğukça inlemişti. Boyun, kas damarları öyle bir çıkmıştı ki sanki derisinden fırlayıp gidecekmiş gibiydi. Ellerini ellerinden koparmış arabanın tavanına koymuştu. İlk defa bir adamın böyle savunmasız olduğunu görüyordu. Hele onun gibi yakışıklı bir erkek, istese istediği her kadınla olabilecek iken kimseyle olmayıp sadece kendi dokunduğunda böyle hissetmesi gururunu okşamıştı. "Sen çok tatlısın ama." Adamın zincirini avuçlayıp kendine çekerek dudaklarına kapandı. Yumuşak ama bir o kadar cilveli bir öpücük kondurdu. Adam, kadar olamasa da onun kadar ıslak ve tutkulu bir öpücük kondurabilmişti. Adamın öpüş tarzı hem ıslak, hem sesli hemde de çok ateşli ve en çok erkeksiydi.

Dudağını geri çekerken cilveli bir sesle "Tatlım istiyor canım," dedi.

Adam da dudağına erkeksi bir tonda, önce erkeksi bir öpücük kondurdu
"Hmmm. Demek tatlı seviyorsun küçük Frezya?"

Dilini dudağının üzerinde bilerek gezdirdi. Kara gözlerin daha da karalaştığını görmek kadınlık gururunu okşamıştı. Bir erkek tarafından beğenilmek öyle hoşuna gitmişti ki... Hele ki onun gibi kusursuz bir erkek tarafından beğenilmek...

Başını masum bir kız çocuğu gibi salladı. "Çok severim tatlıyı ben."

Adamın gülümsemesi öyle hoşuna gitmişti ki hep bu gülümsemeyi görmek istedi. Duygusuz değil, gülümseme yakışıyordu bu kusursuz ve yakışıklı yüze.

Adam ise aramaz bir çocuk gibi bakan gözlerle burnunu kızın burnuna sürttü. Kızın sözleri daha önce hissetmediği duyguları hissetmesini sağlıyordu. İlk defa kendini bir erkek gibi hissediyordu. Erkeklik tabi birliktelik ile olmuyordu ama böylesine bir kız tarafından beğenilmek, böylesine dokunulmak, dokunmak kendini bir erkek gibi hissettirmişti. Gülümsemesi dudağında bir an bile kaybolmazken, kızın dudağına kapanmadan önce erkeksi ve şehvetkar bir ses tonuyla "Seve seve veririm, güzelim," dedi ve dudaklarını kızın dudaklarına kapattı.

♾️

Ayyyy ayyyyyy. Bomba gibi bir bölüm ile geldikkkkkk.

Yemin ederim heyecandan nefesimi tuttum.

O ne bölümdü öyle ya.. olayyyy..olayyyy

Sizlerde benim gibi hissettiniz değil mi? 🙈🤭

Çok güzel bir bölümdü yaa. Öyle güzeldi ki her satırı büyük bir aşkla yazdım 😍

Ne düşünüyorsunuz bu bölüm hakkında? Bu sahneleri kimse beklemiyordu demiiiii? Herkes şok oldu.🤭

150 binin şerefine yazdım.. emek veriyorum arkadaşlar. Lütfen oy verin ve satır arası özelikle yorum yapın.

Sizlerin yarım saatte okuduğu satırları günlerce yazıyorum. Emek veriyorum. Herkes içtenlikle birkaç yorum yapsa gerçekten yazdığıma değeceğini düşünüp daha istekle, daha motive bir şekilde yazacağım.

Lütfen ya lütfen. Kırmızı Düş ve ben bunu hak etmiyor muyuz? İçtenlikle yapılsın ama yapılsın..

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

Sınırsızca seviliyorsunuz♾️♾️

Continue Reading

You'll Also Like

3.8M 114K 38
|| Mardin'den Kaçış Serisi: I || * Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." İstanbul'un ışıkları ve acımasız bir törenin gö...
1.5M 75.5K 61
"Beni sevdiğini söyledin!" "Yalandı" dedi acımasızca Yapma diyemedim, beni bununla imtihan etme diyemedim. Ne yapmam gerekiyordu?
976 342 12
Aşka kaçış iki kız kardeşini bir adam sürükleyici hikayesi, Bir ömür hikaye'si şehrazat ve kılıç.
2.2M 70.3K 60
Öpüşü beni darmaduman edebilecek, yok edebilecek, lezzetli bir azabı verebilecek şeydi. Bir ateş yandığında, yakar. Yakarsa kül ederdi, yok ederdi. O...