Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
300 oy
İyi okumalar.
Sena Şener - bak bana (bence ama istediğinizi dinleyebilirsiniz.)
_____________________________
Çok güvenen değil midir en çok kalbi kırılan. Yoksa neden üzülsün kalbini kıran sevdiği değilse. Güvendiğin insan vurur sırtından en çok derlerdi de inanmazdım. Bunu hayat iki kere yüzüme vura vura anlatınca anlamıştım. Yok eder seni sırtını döndüğün zaman öyle bir indirir ki hançeri. O yapmaz dediğin yapar asıl çünkü güvenmişsindir ve ben bunu galiba çok geç anladım.
Sadece bakmakla kaldım. Onun o son gülüşü çıkmıyordu aklımdan. Askerler Asena'yı götürdükten sonra bizde banka oturmuştuk. Hiçbirimizin sesi soluğu çıkmıyordu.
"Gölge yapmaz." Poyraz binbaşının timindeki Yamaç yüzbaşıydı.
"Koskoca Gölge yapmaz, yapamaz. Timine ihanet etmez." Demir binbaşı konuşmuştu bu sefer. O da haklıydı ama o son sözü ve gülüşünü hepimiz duymuş, görmüştük
"Abi son sözü, o gülüşü..." Sadece aklımı karıştıran buraydı. Konuşmamla Poyraz binbaşı konuştu.
"Asya ve Buse için yapmazdı benim tanıdığım Asena. Biraz gıcık ama yinede..." Telefonumu çıkardım Çağrı'yı arasa mıydım?
"Kimseyi arama Karan bende söylemeyeceğim." dedi Demir binbaşı. Telefonu geri cebime koydum.
"Şimdi ne yapacağız?" Konuşmadılar, konuşamadılar... Kapıdan bir topluluğun girmesiyle ayaklandım.
"Bu topluluk ne?" Çınar konuşmuştu. Görevden geldiğimiz gibi banka dizilmiştik. Kimse evine gitmemiş üzerini değiştirmemişti.
"Bakalım." Poyraz binbaşının konuşmasıyla ayaklandık ve topluluğa yürüdük.
"Komutanım göremezsiniz şu an sorguda." Albay komutanım dediğine göre rütbeli biri gelmişti.
"Emrimi mi sorguluyorsun asker!?" Sesi o kadar sertti ki.
"Komutanım." Demir binbaşının konuşmasıyla önümüzdeki topluluk açıldı ve korgeneral rütbeli biri gözüktü. Koskoca korgeneralin ne işi vardı?
"Demir binbaşım Asena yüzbaşı hain olduğu ile ilgili söylentiler ulaştı kulağıma bu doğru mu!?" Demir binbaşı gözlerini yere çevirdi.
"Doğru mu binbaşım!?" Söylenecek hiçbir şey yoktu.
"Doğru komutanım." Korgeneral bakakaldı.
"Konuşmak istiyorum!" Albaya dönmüştü.
"Komutanım size bir kahve ısmarlayım odamda sonra sakin sakin konuşursunuz." Korgeneral Albaya baktı ve onayladı. Onlar gittiğinde bizde Demir'e döndük.
"Tanıyorsun?" Soru sorar gibi konuşmuştum.
"Dedem. Biliyorsun birde karışma durumu var. Sülalede tek kız olunca birde asker olunca en sevdiği torunu oluyor." Has torun meselesi herkeste vardı. Poyraz binbaşının timindekiler durumu bilmediği için boş boş bakıyorlardı bende açıklama ihtiyacı hissettim.
"Asena ve adını hatırlamadığım kız doğumda karışmışlar. Yanlış aileye verilmişler bunuda 27 yıl sonra fark etti hastane." Onlar şaşırırken biz Demir binbaşıya bakıyorduk.
"Yani korgeneral senin öz deden mi?" Başını salladı.
"Onunla konuşsan bizde sorguya girsek." Demir binbaşı bir süre düşündü.
"İkna etmek hiç kolay olmayacak." İşin aslını öğrenmeden bırakmayacaktım.
Görevde Asena ve Albay'ın konuşması
Asena'dan
"Emredin komutanım!" Albay sıkıntılı bir nefes çekti.
"Asena, yanında biri var mı?" Kaşlarımı çattım.
"Hayır, komutanım. Ne oldu?" Albay'dan sıkıntılı bir nefes daha çıktı.
"Asena bir görev var ama" Tamamlamasına izin vermedim.
"Kabul komutanım." Vatan için canım feda.
"Kızım emin misin?" Emin değilim Asena'yım demek isterdim ama neyse.
"Vatan için her şeye razıyım komutanım." Albay anlatmaya başladı.
"Karargahta hain vardı bildiğin üzere." Onayladım.
"Bulmak için seni hain gibi göstereceğiz ve senin yanına gelmesini bekleyeceğiz." Umarım Buse öğrendiğinde çok kızmazdı.
"Kabul, komutanım ne zaman?" Hainden kurtulacaktık en sonunda. Bana büyük ihtimalle bir daha güvenmeyeceklerdi ama görevdi işte.
"Görevden döner dönmez tutuklanacaksın." Karan yüzbaşının güvenini talan edecektim ve o bana güvenirken...
"Emredersiniz." Telefonu kapattım ve hızlıca helikoptere bindim. Benden tiksinmedikleri yüzlerine son kez baktım. Başımı arkaya yaslandım ve düşünmeye başladım.
Bir şeyler bulmalıydım. İnanmayacaklarını biliyordum bir bahane bulmalıydım.
Helikopter indiğinde sıraya dizildik albay gözüme kısa bir süre baktı ve konuşmaya başladı.
"Aramızdaki haini bulduk." Albayın yanında iki asker vardı.
"Kimmiş peki komutanım?" Karan yüzbaşıydı, birazdan güvenini alt üst edeceğim adam...
Askerler beni götürmeye başladıklarında hepsi dondu.
"Komutanım bu ne demek?!" Karan yüzbaşıydı yine, güvenini kırdığım adam.
Karan yüzbaşı son kez yüzüme baktı ve dudaklarını oynattı.
"Yaptın mı?" Yine aynısını yaptım, tüm duygularımı sakladım ve gülümsedim... Kimse de anlamadı...
"Ben sadece aptalı oynadım sende buna inanacak kadar aptaldın Karan." İsminden nefret edecekti belki de ama peşimi bırakmaları gerekiyordu.
Hepsine baktım son kez ve beni götürmelerine izin verdim. Benden nefret edeceklerdi, tiksineceklerdi. Onun dediği gibi bütün sevdiklerimi kaybedecektim, ben buna mahkumdum...
Gözümden bir damla yaş düştü. Kırdığım güvene düştü göz yaşım, arkamda bıraktığım ve kaybettiklerime düştü göz yaşım...
Beni sorgu odasına götürdüler ama götürürlerken bana koridorda attıkları bakışlar benim içimden geçti.
Sorgu odasında beklerken içeri korgeneral girdi. Hızlıca ayağa kalktım.
"Otur kızım." Oturdum çünkü şu an yapabileceğim en iyi şey buydu.
"Sen doğrusunu yaptın. Onlarda öğrendiklerinde sana hak verecekler." Başımı salladım. Korgeneral öğrenmişti demek ki.
"Birazdan bir asker gelecek seni sorgulayacak. Sizinkilerde camdan dışarıda izleyecek. Bende camın arkasında olacağım. Dikkat et kızım." dedi ve cevap vermemi beklemeden çıktı.
Bir süre sonra asker geldi ve kamerayı açtı. Binbaşıydı.
"Asena Yıldırım." Kalkmaya gerek duymadım zaten hain konumundaydım.
"Anlat kim için çalışıyorsun?" Cevap vermedim.
"Kim için çalışıyorsun?" Cevap vermedim.
"Gerçek adın Asena Yıldırım mı?" Cevap vermedim. Sakince karşıma oturdu. Benim yüzüm ifadesizdi ta ki o soruya kadar.
"Bozkurt timinin ölümünde senin parmağın var mı?" Yutkunamadım... Canımdan can gittiğini hissettim...
Her yıl dönümünde içip içip sızdığım, şehitlikte günlerce ağlayıp bayıldığım, onların yanına gitmek için yani ölmek için geceler boyu yalvardığım, 15 yaşımdan sonra ağlayamayıp şehitlikte hüngür hüngür ağladığım, şehit olduklarında nefret ettiğim sigaraya başladığım, özleminden öldüğüm timimin şehit olmasında parmağımın olmasıyla suçlanıyordum...
"Sana diyorum!" Çenemin kasıldığını hissettim.
"Bozkurt timinin ölümünde senin parmağın var mı?" Konuşmayacaktım, konuşmamalıydım, haini bulmak içinde, haini bulmalıydık, sakin ol...
"Bozkurt timiyle tanışmadım ama başarılarını duymuştum. Şimdi nasıl hayal kırıklığına uğramışlardır. Senin gibi biri yüzünden şehit oldukları için." Sus diye bağırmak istiyordum ama ben sustum. Çenemin kasıldığını gördükleri için üstüme gidiyordular.
"Cevap ver!" Bağırdığında sakince başımı kaldırdım ve yüzüne baktım.
"Aptalsın." Yüzüme tokat atacağı sıra elini tuttum. Bizde kaç sorguda hainleri dövmüştük ama timimin ölümüyle beni suçladığı için ayrı bir gıcık olmuştum.
"Bırak elimi!" Elini bıraktım. Sorgu odasının kapısını çarpıp çıktı. Bir süre sonra kapı açıldı ve içeri Demir girdi.
"Senden beklemezdim." Gözlerindeki hayal kırıklığını görünce kendimden nefret ettim ama yine gülümsedim. Kendi canım yanarken gülümsemek kolaydı ama sevdiklerinin canını yakınca gülümsemek... İşte en zor olan buydu.
"Benden kimse beklemezdi." Başını iki yana salladı.
"Seni iyi bir zannetmiştim." Gözlerime baktı.
"Niye? Tek bir sebep söyle! Niye lan, niye?!" İçimi deşsin, canımı acıtsın istedim. Hakkıydı ya da belki alıştığım buydu. Demir'i götürdüler.
İçeri Poyraz binbaşı girdi.
"En azından Asya için yapmazsın ye düşündüm ki kendisi kapıda bekliyor." Şokla ona baktım.
"Burçak burda mı?" Tiksintiyle bana baktı.
"Sorarsan Buse ve Çağrı da burda." Kim haber vermişti?
"Nasıl geldiler buraya?" Poyraz binbaşı sustu.
"Sana sadece şunu söylemeye geldim. Asya buraya geldiğinde ona manipüle edebileceğin hiçbir söz söyleme." O da çıktı. İçeri Çağrı abi girdi.
"Abi" Sözümü böldü.
"Niye? Tehtit mi ettiler gerçi tehtit etseler bile yapmazdın. En azından ben öyle zannediyordum. Seni yıllardır tanıyorum diyordum ki ben seni tanıyamamışım. Onca yıl için yazık." Gözlerime baktı ve o da çıktı. Kısıtlı zaman vermişlerdir dedim içimden çünkü yüz yüze gelip benden tiksinme ihtimallerini düşünmek istemiyordum. İçeri Buse girdi.
"Bunun bir şaka olduğunu söyle." Gözleri dolu doluydu. Bakışlarımı yere indirdim. Konuşmadı, çok konuşup ölümüme bile karışan kızın ilk defa sesi çıkmadı...
Buse de çıktı. Bu sefer Burçak girdi.
"Abla." Dolu gözlerle bana baktı.
"Yalan söylüyorlar değil mi?" Başımı iki yana salladım.
"İhanet ettim Burçak. Yalan söylemiyorlar. Hepimizde bana inanıp güvendiniz." Burçak gözlerime baktı. Konuşurken yüzümde beliren alaylı gülüşüme takıldı gözü.
"Yalan söylüyorsun." Göz göze geldik.
"Ben yalan söylemem." Burçak konuştu.
"Hayır, sen yalan söylersin ama." Kendimi iyi göstermek için, üzüldüğümü görmesinler diye yalan söylerim... İçinden tamamladı o da. Tekrar konuştu.
"Sözlerini tutarsın abla." O benim kardeşimdi, sırdaşımdı, beni en iyi anlayandı ve aynı kaderi farklı şekillerde yaşadığımdı. Kimse anlamazsa o anlardı ve anlamıştı... Buruk bir şekilde gülümsedim.
"Burçak son bir isteğim var." Bunu Buse ve Burçak anlayacaktı ve ikiside kimseye söylemeyecekti adım kadar emindim.
"Söyle abla." Kapıya doğru ilerlemişti.
"Çikolata getir gelirken." Gözlerime baktı anlamıştı beni. Başını salladı.
İçeri Karan yüzbaşı girdi.
"Çikolata mı?" Güvenini kırdığım adamın ilk sorusuydu.
"Burçak, Buse ve Çağrı abiyi kim çağırdı?" Cevap vermedi.
"İhanet etmiş olamazsın." Alaylı bir şekilde güldüm.
"O kadar inandırmışım seni yani." Umarım sırlarım hala sırdır.
"Sen hain olamazsın." Yıllarca tanıdığım insanlar bile şüphe duyarken onun güvenini kırmak için uğraşmama rağmen güveniyordu. Sırlarımın en doğru insanda olduğunu anladım.
"Niye?" Alaylı bir gülümseme hakimdi hala yüzümde.
"Aşık mı oldun?" O gözlerime bakıyordu.
"Sadece seni tanıdım." Başımı iki yana salladım.
"Beni tanıyamazsın." O da gülüyordu.
"Hain olmadığını biliyorum." Başım ağrımaya başlamıştı sigarasızlıktan.
"Sen hiçbir şey bilmiyorsun." Gülümsedi ve çıktı. Kapının arkasından kendi kendine söylenmesini duydum.
"Ben seni ezberlemişimde haberim yokmuş..."
Karan yüzbaşı'dan
Asena gerçekten güldüğünde gözleri kısılıyordu. Bana o sözleri söylerken gerçekten mutlu olsaydı gözleri kısılırdı gülerken ama kısılmamıştı. Ayrıca gördüğüm kadının acıları sahte olamazdı.
Belki gözler bile yalan söylerdi ama acılar asla...
Bu kadının hareketleri nasıl aklıma kazınmıştı bilmiyorum ama şimdi işime yaramıştı. Hiç dikkat etmemiştim aslında ama sanki biri kalemi almış eline tüm hareketlerini beynime yazmıştı.
Diğerlerini söylememiştim, söyleyememiştim çünkü hepimiz farklı bir köşeye dağılmıştık. Umut vermekte istememiştim açıkcası.
Buse, Asya ve Çağrı'nın ise Çağrı bizden haber alamayıp albayı aradığında haberi olmuştu.
Şimdi ise arabadaydık. Görev çıkmıştı ve gitmemiz gerekiyordu. Evlenen askerimizin düğününde silahlı saldırı olacağı ihbarını almıştık. Korumaya gidiyorduk kısaca.
Sivil bir şekilde gideceğimiz için üstümüzde takım elbise vardı. Düğüne geldiğimizde etrafa dağıldık.
"Komutanım yakıyorsunuz." Gökhan'ın konuşmasıyla ona doğru döndüm. Gökhan, Emre ve Selçuk'u ayırmıştık başlarına bela almasınlar diye ama malzeme aynıydı.
"Eyvallah Gökhan." Hepimiz hazırda bekliyorduk. Düğün başladığında gelin ile damat salona girdiler ve alkış koptu.
"Dayıoğlu bu ne ses ya?!" Haydar abiydi.
"Abi düğündeyiz." Haydar abi ile Selçuk yan yanaydı. Mikrofonları açık olduğu için onları dinliyorduk.
"Farkındayım." Selçuk göz devirdi ve eliyle saçlarını düzeltti. Karşımda oldukları için onları görebiliyordum.
"Şimdi ne kızlar vardır." Kaşlarım havaya kalktı.
"Vardır Selçuk, vardır." Sesimi duyunca şaşkın gözleri bana döndü.
"Komutanım."
"Selçuk." Emre ve Yiğit'in konuşmaları duyuldu.
"Selçuk komutanım Asena komutanımın arkadaşı Buse'ye yanık değil miydi?" Hepimiz sustuk. Asena...
"Özür dilerim komutanım. Bir an şey oldu." Emre ile konuşuyorlardı ama onlarında mikrofonu açıktı. Ortalığı toplamak adına ve duyduğumuzu belirtmek için konuştum.
"Selçuk." Selçuk zıpladı.
"Ağzına sıçıcam Yiğit senin. Dinliyorum komutanım."
"Buse bunları duysaydı ne olurdu sence." Selçuk durgunlaştı.
"Komutanım ben platonik iyiyim. Hem asker adamı niye beklesin? Zamanla geçer herhalde."
"Söylemedin yani."
"Söylemedim komutanım bir iki kez gördüm zaten." Selçuk şifayı kapmıştı. Haydar abi konuşmaya başladı.
"Selçuk ben Zeyneple nasıl evlendim biliyor musun?" Selçuk konuştu.
"Bilmiyorum komutanım." Haydar abi o günlere dönmüş gibi gülümsedi ve anlatmaya başladı.
"Görevden dönmüşüm yaralıyım. Gittim hastaneye arkadaş zoruyla. Bir hemşire geldi ilgilenmeye başladı. Odaya Zeynep girdi bir anda. O an gözlerine vuruldum ben zaten. O kadar güzel ki. Ben dedim herhalde öldüm cennetteyim. Pansuman bitti ben hastaneden çıktım biriyle kavga ediyordu. Kucağındada kedi var. Gittim baktım ne oluyor diye. Adam benim hatuna bağırıyor hatun adama bağırıyor. Cesarete bak hatunum benim. Neyse. Adam kediye vurmuş. Hiçbir insan yapmaz şimdi Allah var. Merhametinide görünce ben sırılsıklam aşık oldum hatuna. Sonra parmağıma kürdan batsa hastanedeydim. En sonundada evlendik." Emre konuştu.
"Abi adama ne oldu?" Haydar abi güldü.
"Haa adamı dövdüm ben. Tabi dövünce polisler geldi beni karakola aldı. O da mahçup olmuş çıkışında çay içtik." Yiğit'in sorusuyla Haydar abinin gülüşü bozuldu.
"Normalde kahve içilmez mi?" Haydar abi ters ters baktı.
"Çok biliyorsun Çaylakcığım. Sus istersen." İkisi konuşurken garsonlardan birinin belinde silah olduğunu fark ettim.
"Erkek garson sahnenin hemen sağında belinde silah var." Arkadan dolanmaya başladım. Garsonun arkasına geldiğimizde sarhoş taklidi yaptım.
"Aa sen sen sen" yalpaladım ve elini omzuna attım.
"Beeen seniii büyücü yengeme benzettim!" Hızla uzaklaştırdım. Arka tarafa geldiğimizde ensesine vurdum ve bayılttım.
"Vay salak, vay." Kulaklığa doğru konuştum.
"Bu tamam arkada biriniz gelin alın. Çınar sen gel." Silahını aldıktan sonra Çınar gelmişti. Adamı Çınar'a teslim etmiştim. Buraya silahla girilmesi yasaktı tabi biz dışında.
"Komutanım beş kişi oldukları haberi geldi." Hızlıca eski yerime döndüm. Etrafı taramaya başladım.
"İkinciyi indirdim komutanım. Son üç." Gökhandı.
"Son iki komutanım." Selçuk konuşmuştu.
"Koyduğumun gavuru dur işte!" Dövüşme sesleri geldi.
"Haydar abi iyi misiniz?" Gülme sesi geldi.
"Son bir." Etrafta kimse gözükmüyordu.
"Gören var mı?" Kimse olumlu cevap vermedi. O sırada bir garson bana çarptı.
"Özür dilerim efendim." Belinde silah vardı. Sonuncusu oydu. Peşine takıldım.
"Bakar mısınız?" Durdu ama arkasını dönmedi. Hamle yapacağım sıra kalbimin biraz altında bir ağrı hissettim ve masaya tutundum.
Son gücümle belimdeki silahı ateşledim. Son adamı vurmuştum ama beni vuran başka biriydi. Biri daha vardı. Yere çöktüm.
"Komutanım!" Tüm sesler uğultu gibi gelmeye başladı.
"Ambulansı arayın!" Yanımda olan Emre'ye doğru konuştum.
"Emre biri daha var." Öksürmeye başladım ama ağzımdan kan geldi. Emre koşarak uzaklaştı. Yaraya baskı uyguluyorlardı. Gözlerim kapanmaya başladı.
"Komutanım uyumayın!" Gökhan bağırıyordu ama benim gözümün önünde bir kişi canlandı.
Taylandı, can dostumdu, kardeşimdi...
"Karan." Taylandı. Bakmakla yetindim.
"Ben en huzurlu yerdeyim. Üzülme artık benim için. Bu sefer güven kardeşim. O kadının yaraları çok. İkinizinde birbirinize ihtiyacı var. O kadına güvenerek doğru yapıyorsun. İçinde toz tanesi kadar şüphe olmasın." Gitti ve gözüme karanlık bir perde çekildi.
"Komutanım!"
________________________________
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın!
Bitti.
Bölümü beğendiniz mi?
Taylan?
Karan?
Asena?
Burçak?
Buse?
Asena'nın çikolata istemesi?
Demir?
Korgeneral?
Çağrı?
Hain kim?
Asena'nın timinin ölümüyle suçlanması?
Asena ve Karan artık birbirlerine güveniyor ki bunu Taylan da onayladı. Güven kısmı tamam olduğuna göre sıra farklı şeylerde.
Sizce diğer bölümde ne olacak?
Sizi seviyorum.
Kendinize iyi bakın.
Görüşürüz.
İnstagram: biryazarr18
Tik tok: biryazarr18
WhatsApp kanalı: https://whatsapp.com/channel/0029VaW35k65fM5cpbsWXJ01
2136 kelime