Jennie'den
Gözlerimi açtığımda rüzgarın esintisi ve üzerimdeki ıslaklıkla birlikte ürpermiştim. Başımı yerden kaldırdım ve etrafa göz gezdirdim. Olanları bir bir hatırlamaya başlayınca tüm korku içimi sarmıştı.
Gemideki partide çok içmiştim. Daha sonra denize düşmüştüm ve yüzmeye çalışmıştım. Kıyıya vurmuştum fakat hangi kıyıydı burası bir fikrim yoktu.
Ayaklandım ve etrafıma bakındım. Hiçbir şey yoktu. Korkuyla sağa sola saparken iki tane adamın sesini duydum. Başka bir dil konuşuyorlardı. Hemen gerideki ağaçların arasına girip saklandım.
Ağacın arkasından kafamı hafifçe çıkarıp baktığımda iki tane askerin yürüdüğünü gördüm. Ellerinde omuzlarına asılı büyük silahlar vardı. Sohbet ederek dolaşıyorlardı. Yerden gelen yaprak sesine dönüp baktım. Bir yılandı. Refleks olarak ağzımdan çığlık çıksa da hemen elimle ağzımı kapatıp. Kaçmaya başladım. Askerlerin dikkatini üzerime çekmiştim. Onların koşma sesi de kulağıma dolunca daha çok koşmaya başladım. Duyduğum silah sesi yerimde durmama yetmişti. Bilmediğim bir dilde birkaç kelime bağırdı biri. Ellerimi havaya kaldırıp arkamı döndüm.
İkisi de silahlarını bana doğrultmuştu. İngilizce konuşmaktan başka çarem yoktu.
"Lütfen yardım edin. Kayboldum."
Neyseki ingilizce bilen biri vardı.
"Buraya nasıl geldin?""Okyanusa düştüm, kıyıya vurdum."
Birbirlerine bakıp kaş göz işaretleri ile anlaşmışlardı. Birisi yanıma yaklaşıp üzerimi aradı. Her yerimi ellemişti resmen. Daha sonrasında konuştu. "Yürü."
"Nereye?"
"Çok konuşma ve yürü." Bir şey demeden korkuyla yürüdüm. Ne kadar yürüdüğümüzü bilmiyordum. Bir sürü çadırın ve bir tane de tahtadan küçük bir evin olduğu yere getirmişlerdi beni. Etraf asker kaynıyordu. Büyükçe bir çadırın içine soktular ve sandalyede oturan bir adamın önünde diz çöktürdüler.
Çince olarak tahmin ettiğim fakat kesinlikle anlamadığım dille bir şeyler söylediler. Adam ayağa kalkıp yanıma geldi. O da ingilizce konuşmuştu.
"Nerelisin? Adın ne?"
"Kore, Güney Kore. Kim Jennie."
Soran adamın bakışları üzerimi arayan askere döndü. Bir şeyler dedi ve tekrardan sandalyesine oturdu.
Beni arayan adam kolumdan tutup kaldırdı ve dışarı çıkardı. Çadırların arasından geçtik ve birinde durduk. Beni çadırdan içeri soktu ve giriş yerini örttü. Silahını kenara bırakıp bana döndü. Benimle Korece konuştu.
"Ne işin var burda senin?"
"Siz, siz korelisiniz!" Aşırı mutlu olmuştum.
"Uzatma. Buraya nasıl düştün?"
"Gemideydik. Birden düştüm işte. Sesimi duyan olmadı. O sırada da bu adaya yakındık galiba. Yüzebildiğim kadar yüzdüm. Sonrasını hatırlamıyorum, kıyıya vurmuşum."
"Aman ne güzel." Sinirle konuşunca hiçbir şey anlamamıştım.
"Ailemi arayabilir miyim? Beni alabilirler. Yardımcı olursunuz değil mi?"
Kahkaha attı. Dediklerinde gülünecek hiçbir şey yoktu. Sinirle ona baktım. Yanıma geldi ve çenemden tutup göz temasımızı daha yakın mesafeye getirdi.
"Bizi gördükten sonra bu adadan çıkabileceğini mi düşünüyorsun?"
Korkuyla gözlerim büyüdü. "Ne demek çıkabileceğini mi düşünüyorsun? Tabii ki çıkacağım."

??MD? OKUDU?UN
savior on the island, taennie
FanfictionKim Jennie'nin bedeni, gemi kazas? sonucu Lian Yu adas?n?n k?y?s?na vurur. Kim Taehyung × Kim Jennie Savior On The Island by thelastn