抖阴社区

                                        

"Bu kafadan çıksan iyi edersin, yoksa fazla yaşamazsın."

Söyledikleri ile dehşete düşmüştüm. Gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. O ise benden uzaklaşıp köşedeki sandalyeye oturdu.

"Bana ne olacak? Ne yapacaksınız?!" Sesim biraz yüksek çıkmıştı.

"Sesini alçalt geberttirme kendini."

Dediğini görmezden geldim. "Biz aynı vatandanız. Lütfen, lütfen yardım edin."

Sıkıntıyla nefes verdi. Yüzü ise oldukça soğuk ve ifadesizdi. "Yanılıyorsun, ben kuzeyliyim."

Oturup sadece ağlamak istiyordum şu an. "Olsun. Lutfen yardım edin."

"Alışsan iyi olur, bundan sonra burdasın."

"Ne demek burdasın? Delireceğim."

"Kısaca anlatıyorum. Burda oluşturduğumuz tarlalarda ve minik seralarda köle olarak çalışacaksın ve diğerleri ile aynı yerde kalacaksın. Yemek saatinde yemeğini yersin, banyo saatinde banyonu yaparsın. Emirlere itaatsizliğin cezası kesin olarak ölümdür. Kaçmayı deneme bile, cezası yine ölüm. Anladın mı?"

Ne diyordu bu adam? Bunları nasıl kabullenip alışmamı beklerdi? Aklımı kaçırmama az kalmıştı.

"Böyle bir şey mümkün değil!"

"Sana sesini yükseltme dedim!" Benden çok daha güçlü bir şekilde bağırınca yerime sindim.

"Dilini bildiğim için seninle ben ilgileneceğim. Sözümden çıkıp benim başımı ağrıtma."

"Ailemi aramama izin verin bari."

Güldü ve ayaklandı. "Başka bir isteğiniz var mıydı prenses?"

Beni dalgaya alıp yanımdan geçip gitmişti. Çadırdan dışarı çıktı ve beni yalnız bıraktı. Yaklaşık beş dakika sonra elinde kıyafetlerle döndü.

"Şunları giyin."

Üzerime fırlatırcasına attığında bunun bir tişört ve işçi tulumu olduğunu gördüm. Cidden köle mi olacaktım?

"Ben bunları giymem."

"Giyer misin demedim? Saraylarda mı büyüdün sen?"

"Evet."

Gözlerini devirip sabır dilercesine yukarıya baktı. "Salak taklidi mi yapıyorsun yoksa gerçekten salak mısın anlamadım. Giy şunu dedim. Üstündekiler bir boka benzemiyor."

Aslında giymem iyi olurdu. Üzerim ıslaktı ve bu ortam için kıyafetim epey açıktı. Elime aldım ve konuştum.

"Çıkar mısın?"

Bir şey demeden çıktı. Muhtemelen çadırın önünde bekliyordu. Giyindikten sonra haber vermem gerektiğini düşündüm.

"Giyindim!"

İçeri girip beni süzdü.
"Güzel."

Kolumdan tutup çadırdan çıkardı. Tahta evin arka tarafına doğru yürüdük. Arkadaki manzara ile şok oldum. Burda bir sürü benimle aynı tulumu giymiş köleler, silahlı askerlerin gözetiminde çalışıyordu.

"B-ben ben de mi böyle-"

"Çok söylenmeden bir an önce işe başla. Şurdaki şeyleri toplayıp poşete koy. Daha sonra sana işi öğretmesi için birini ayarlayacağım."

Daha fazla tersine gitmek istemiyordum. Bir elim sıcak sudan soğuk suya değmezken geldiğim durumu aklım almıyordu. Dediği yere doğru gidip boş bir çuvalı elime aldım. O da arkamdan beni gözetlemek için gelmişti. Dediği gibi topluyordum.

"Hızlı ol biraz."

Kolaydı sanki! Sinirle daha hızlı toplamaya çalıştım. Elime dikenler batıyordu. Kanamıştı.

"Elim kanadı."

Yüzüme dalga mı geçiyorsun dercesine bakmıştı. Hemen önüme dönüp elimin acısıyla işe devam ettim.

Yorulmuştum. Alnımdan terler akıyordu. Nefes nefese olduğum yerden kalktım. Sonunda bitmişti. Ellerim de mahvolmuştu.

"İlk güne göre fena değil." O sinir bozucu bir şekilde konuşunca daha da ağlayasım geliyordu.

Yine kolumdan tutup beni bir yere sürükledi. Bu seferki çadır büyük ve uzundu. İçeri girdiğimde sıralı yataklar diziliydi ve herkes bana bakıyordu.

Yine anlamadığım bir şeyler söyledi ve birini yanımıza çağırdı. Ardından bana döndü. "Bu kadın ingilizce biliyor. Seninle ilgilenecek, sözünden çıkma."

"Tamam."

Kadın benimle ilgilenip her şeyin yerini gösterdi. Kuralları anlattı. Son olarak yatağımı gösterdiğinde çekingen bir şekilde oturdum. Buradan kurtulmam gerekiyordu fakat nasıl olacağını bilmiyordum.

Geceye kadar dinlenmiştim. Kadının verdiği merhemi ellerime sürmüştüm. Şimdi ise gece olmuştu. Herkes uyumuş olmalıydı. Tek bir ses dahi çıkmıyordu. Yerimden kalkıp dışarı çıktım. Tuvalet dışardaydı. Etrafta çok kişi gözükmüyordu. Tuvalete girer gibi yürüdüm. Bu tarafta kimse yoktu. Etrafa iyice bakındım ve tuvalete uğramadan ormana doğru ilerledim. Karanlıkta ilerlerken bir kol beni sol tarafa çekmişti. Kim olduğunu görememiştim. Konuşunca kimin olduğunu anlamıştım.

"Gerizekalı mısın sen?!"

"Lütfen gideyim, görmezden gel."

"Kes sesini. Bu bölgede görevli olan ben olmasaydım kafana kurşunu yemiştin çoktan."

Gözyaşlarım yanağımdan süzülürken umursamadan konuşmaya devam etti.

"Tuvalete kadar seninle yürüyeceğim sonra girmiş gibi yap ve yatağına dön. Birdaha sakın kaçmayı deneme bile. Her yerde gizli asker var."

Başımla onayladım. Dediği gibi tuvalete kadar benimle yürümüştü. Tuvalete uğrayıp sonrasında kaldığım yere doğru ilerledim.

Başımı yastığa koydum fakat sabaha kadar uyuyamadım. Burası benim kabusum olacaktı.

×

Düşüncelerinizi merak ediyorum bebeklerim❤️ İlk bölümü nasıl buldunuz?

Lütfen oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın ⭐

Taennie seven arkadaşlarınızı etiketleyin lütfen ❤️

savior on the island, taennieHikayelerin ya?ad??? yer. ?imdi ke?fedin