Telefonumu elimden bırakıp aynaya koştum ve kendime çeki düzen verdim. Dudaklarım renklensin diye açık renk bir ruj sürdüm, saçlarımı açtım, taradım... Heyecandan içim içimi yiyordu.
Yanaklarımı renklendirirken kapı çaldı. Odamın lambasını hızla söndürüp merdiveni aceleyle indim. O kadar heyecanlıydım ki, neredeyse merdivenlerden düşecektim.
Aynadan son defa üzerimi ve saçlarımı düzenleyip hafif bir gülümsemeyle kapıyı açtım. Kim Taehyung, tüm asaletiyle kapıda duruyordu. Sessizce yutkunup kapıdan birazcık çekildim ve, "Hoşgeldiniz..." dedim fısıldar bir şekilde.
Taehyung eğilip ayakkabılarını çıkardı, ben de çok bekletmeden ayakkabılıktan Taehyung'a bir çift terlik çıkardım.
Taehyung önden, ben arkadan olacak şekilde içeriye girdik. Taehyung, hiçbir duygu gösterisi yapmıyordu. Tamamiyle ifadesiz olan yüzü odayı taradı.
Beraberce koltuklara oturduk. Taehyung tekli koltuğun ucuna rahat olmayan bir şekilde yerleşirken ben de ikili koltuğa oturdum.
Halıyı ilk defa görüyormuş gibi incelerken Taehyung konuştu. "Nasılsın?"
Gözlerimi halıdan çekip Taehyung'un yüzüne getirdikten sonra, "İyiyim... Siz nasılsınız?" dedim.
Taehyung bana göre olgun ve büyük birisiydi, bundandır utangaç ve çekingen oluyordum onun yanında.
"Ben de iyiyim." dedikten sonra bekletmeden konuya girdi. "Lisa'yla... Nasılsın?"
Hafif bir iç çekişten sonra, "O..." dedim ve durdum. Bunu gerçekten yapmam gerekiyor muydu? Lisa, en yakın olmasa bile yakın sayılabilecek bir arkadaşımdı. Ve şu an onun babasıyla onun yaptıklarını ifşa etmek beni kötü hissettirdi.
Taehyung tereddütlerimi anlamış gibi, "Lisa'yla yakınsınız ve ben bunu anlıyorum. Fakat bunu onun iyiliği için yaptığımı bilmeni isterim, eğer başına kötü bir şey gelecekse bunu bilmeli ve kendimce engellemeliyim." dedi.
Sözleri yeterince ikna ediciydi, en azından benim için.
Hafif bir iç çekişten daha sonra, "O dün, Jungkook'la onun evine gitmiş." diye anlatmaya başladım.
Ben anlattıkça Taehyung sinirleniyor fakat bunu ustaca saklıyordu. Tüm bildiklerimi anlattıktan sonra Taehyung'un yüzüne baktım.
Yüzü ifadesiz durmaya devam ederken gözlerinde ufak kıvılcımlar gördüm. Lisa'yı gerçekten kıskanıyor gibiydi. Bunu fark edince 'acaba beni böyle kıskansa nasıl olurdu?' diye düşünmeden edemedim ve kendimi anında kötü hissettim.
Taehyung'a bir takım hisler beslesem bile onun hakkında hayaller kurmak beni kötü hissettiriyordu.
Birden, "Bir şeyler içmek ister misiniz?" diye sordum. Ardından farkındalıkla, "İçecek bir şey de yok ama..." diye ekledim.
Taehyung sakince bana baktı. Tam gözlerimin içine baktığından içim ürperdi. Olduğumuz ortam, şu an çok gericiydi.
"Benden korkuyorsun." dedi, göz kontağını bırakmadan. Ardından sordu, "Benden korkuyor musun?"
Ben de onun gözlerine bakıyordum fakat fark etmeden göz bebeklerim titremişti.
"Yanlış anladınız... Ben..." diye mırıldandım fakat bu durumda ne denirdi ki? Gerçekten gerici birisi olabilirdi fakat benim asıl gerilme nedenim farklıydı.
Taehyung göz kontağını bırakıp hızlıca ayağa kalktı. Arkasını dönüp giderken ben de aceleyle ayağa kalkıp kapıya kadar ona eşlik ettim.
"Bir şey olursa haberdar ederim ben seni." dedi Taehyung.
Hafifçe başımı sallayıp o ayakkabısını giyerken kapıya yaslanıp bekledim.
Taehyung ayakkabılarını bağladıktan sonra dik bir şekilde durup, "İyi günler." dedi.
Ben de, "İyi günler..." dedim ona karşılık olarak.
Kapıyı kapattıktan sonra adeta büyülenmiş gibi geri koltuğa oturdum.
Kim Taehyung, sandığımdan daha garip birisiydi ve bu garipliğin neden hoşuma gittiğini bilmiyordum.
Otoriter, olgun, düzenli ve ne dediğini bilen birisiydi. Cazibesine kapılmamak imkansızdı, fakat cazibesine kapılmak da doğru değildi.
Koltukta dizlerimi kendime çekip kollarımla sarmışken koltukta uyuyakaldım.
Kim Taehyung etkisi, tüm benliğimi ilk defa bu kadar güçlü bir şekilde ezip geçmişti...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.