抖阴社区

21. B?L?M -13 ARALIK

198 22 11
                                        

Uyandığımda gözlerimi ağır ağır araladım, başımda zonklayan bir ağrıyla ve yorgunluğun bütün vücuduma yayılmış hissiyle. Ön koltukta oturan Alaz’a baktım; gözleri tuhaf bir şekilde üzerimdeydi, sanki beni anlamaya çalışıyor ama neyi çözmeye çalıştığını bilmediğim bir ifade taşıyordu. Yüzüne, duruşuna bakıyor, hafifçe kaşlarını çatıyor, sonra yeniden yüzüme döndüğünde, sanki birden karar vermiş gibi sakinleşiyordu. İçimde garip bir tedirginlik hissettim; neden böyle bakıyordu bana? Ne görüyordu gözlerimde, hangi düşünceleri okuyordu?

Başımın ağrısı ve gözlerimin bulanıklığıyla koltuktaki dengesizliğimi toparlamaya çalıştım. Alaz hâlâ bakıyordu; gözlerinin derinliğinde bir şeyler vardı, ama ben tam olarak ne olduğunu çözemedim.

Sanki uyanmamı bekliyordu ama neden? Sesi bile çıkmıyordu, sadece bakışlarıyla bir şeyler anlatmaya çalışıyor gibiydi. Gözlerimi kısarak hafifçe kaçırmaya çalıştım, ama istemsizce tekrar ona takıldı bakışlarım. Bu sessizlik, ne bir kelime ne bir hareket, her şey daha tuhaf hissettirdi.

Derin bir nefes almaya çalıştım, başımı hafifçe geriye yaslayıp koltuğa gömüldüm. İçimdeki uykulu ve sersem hâl arasında bir tuhaflık, bir boşluk hissi vardı; sanki bir anlığına bir yerden koparılmış, sonra tekrar düşmüş gibiydim.

Alaz’ın o sessiz bakışı hâlâ üzerimdeydi. Ne düşündüğümü, ne hissettiğimi anlamaya çalışıyor gibi, ama bir yandan da kendini tutuyor gibiydi. Bense sadece başımın ağrısıyla, uykulu gözlerimle ve tuhaf bir huzursuzlukla baş başa kalmıştım.

Gözlerimi kapatıp kısa bir süre daha kendimi dinledim, nefesimi toparladım, ama Alaz hâlâ bana bakıyordu. Sanki beklediğimden farklı bir bakıştı bu, normalden uzak, anlamaya çalışan ama aynı zamanda bir şeyleri saklayan bir bakış.

İçimde hafif bir tedirginlik karışımı uyanırken, yine de bir parça merak hissettim: Bu bakış neyin peşindeydi? Ve neden beni böyle izliyordu?

İçimden bir ses, gözlerimin önünde hâlâ Alaz’ın duruşu ve bakışıyla karışık, uyanık ama yarı uykulu bir hâlde, bir şeyler söylemeye çalışıyordu, ama ne olduğunu tam olarak çözemiyordum.

Sanki bir şeyin farkında olmalıydım, ama ne? Bütün bu sessizlik ve başımın ağrısı arasında, sadece onu izlemekle yetindim; ne soracak gücüm vardı, ne de konuşacak enerjim. Yalnızca bakışlarımızın arasında geçen o tuhaf, sessiz iletişimi hissettim ve biraz daha gözlerimi kısarak, geriye yaslandım koltukta, uykunun kalıntıları ve baş ağrısının ağırlığıyla.

Alaz'ın, gözlerindeki ifade bir yandan dikkatli, bir yandan meraklıydı. Hafifçe başını yana eğip, sanki sözleriyle değil bakışıyla da ölçüyordu beni. “İyi misin?” diye sordu sonunda, sesi düşük, ama kesin bir tınıyla.

Başımı hafifçe salladım, uykunun ve baş ağrısının verdiği sersemlikle, “Evet, iyiyim,” dedim kısa ve mesafeli bir şekilde. Ama Alaz başını hafifçe yana eğip tekrar baktı bana; gözlerinin derinliğinde bir şeyler gizliydi, hâlâ tam olarak çözemedim. Tekrar, biraz daha vurgulu bir tonla, “Gerçekten iyi misin?” dedi.

Derin bir nefes aldım, ellerim dizimin üstünde sıkıştı; başımın ağrısı bir an daha keskinleşti. “Başım ağrıyor biraz,” diye itiraf ettim, sesi biraz boğuk, uykulu bir tonla.

Alaz gülümsemedi ama gözlerinin köşesi hafifçe oynadı, belki hafif bir tebessüm vardı; bunu fark ettim ama emin olamadım. “Sadece başın mı ağrıyor, yoksa başka bir şey mi var?” diye sordu, sesi hâlâ dikkatli ama merak doluydu.

“Hayır, sadece başım… biraz uykusuzum sanırım,” dedim, ama kendim de emin değildim.

Kelimelerim doğru gelmiyordu, başımın zonklamasıyla düşüncelerim birbirine karışmıştı. Alaz hafifçe kaşlarını kaldırdı, bakışlarını benden ayırmadan sadece başını salladı; sanki sözle değil bakışla ikna etmeye çalışıyor gibiydi.

Kan Ve Kül Hikayelerin ya?ad??? yer. ?imdi ke?fedin