while you were sleeping - laufey-love and some confessions
Kahverengi saçlı, cevap vermek yerine üçüncü şişeyi açtı ve hızlıca içmeye başladı. Chan,artık neden bu kadar fazla içtiğini anlamıştı bu yüzden bir şey demedi. Eğer içtikten sonra dürüst olacaksa, yapacak bir şey yoktu. Minho yerine konuşmaya devam etti, "Mahvetmediğin başka şeyler söyleyeyim. Bizim ilişkimiz mesela, sen her şeyi mahvettikten sonra tanıştık biz. Yaşanmış şeyler için içiyordun. Ben, senin geçmişinde yoksam, bizim arkadaşlığımızı nasıl mahvetmiş olabilirsin ki?"
"Bana sinirli değil miydin sen?"
"Hala sinirliyim. Kendini dünyanın en saçma argümanına inandırıp beni aramadığın için. Bu yüzden bu düşünceyi yıkacağım." Dori'yi kucağına aldı, Minho diğer iki kediyle uğraşırken kendisini en çok seven kediyle ilgilenmek ona düşmüş gibi bir şey olmuştu.
Minho kıkırdadı, "Tamam, seni dinliyorum o zaman."
Chan iç çekti, "Benim de bir sorunum var, ve bu kesinlikle senin suçun değil. Bak, her şeyi sen mahvetmemişsin, başkaları da bir şeyleri mahvedebiliyor."
Cevap gelmedi, Chan Minho'nun ona ne olduğuyla ilgili soru sormasını engellemek için konuşamaya devam etti, "Ayrıca, çoktan mahvolmuş şeylerden de sen sorumlu değilsindir. Neden başkalarının suçlarını kabullenip, her şeyi mahvediyorsun? Sen sadece bir şeyi, belki de hiç bir şeyi mahvetmemişsin Minho. Sadece, olanlar yüzünden kendini suçluyor, dünyadaki bütün sorunlar senin yüzünden olmuş gibi davranıyorsun."
Açılmamış şişelerden birini aldı ve açtı, bu seferki kendisi içindi.
"Belki de, birileri senin için bir şeyleri mahvetmiştir-"
Minho'nun dudaklarının arasından kaçan hıçkırık sesi, sözünü kesti Chan'ın. Endişeyle arkasını döndü, istediği son şey onu ağlatmaktı. Ve, bu olmuştu işte. Minho yaşlı gözleri ve kırmızı, ıslak yanakları ile baktı Chan'a. "Ben hiç bir şey yapmadım." dedi titrek bir sesle. "Yemin ederim hiç bir şey yapmadım." Kollarını Chan'ın boynuna sardı hızlıca. Bu durumda bile Chan'ın gözlerini görmesini istemiyor gibiydi.
Ne yapacağını bilemiyordu kıvırcık saçlı olan, Minho başını boynuna gömmüş, hıçkırarak ağlıyordu. Chan onun ne için ağladığını bile bilmiyordu. Eli yavaşça kahvrengi yumuşak saçlara gitti, diğer eliyle ise belinden sarmıştı onu. "Yapmamışsındır, sana güveniyorum." dedi sessizce. O konuştukça Minho'nun ağlaması arttı. Sakinleşene kadar konuşmama kararı aldı Chan. En iyisi duygularını boşaltmasını beklemekti. Minho'nun bunu sık sık yapmadığını ortadaydı. Hiç bir şey demedi, sadece sıkıca sardı diğerini, saçlarını okşadı ve onu rahatlatmaya çalıştı.
Üç kedi şaşırmış olacak ki, başlarını Minho'ya sürtüyor, ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Minho başını kaldırdı ve yaşlı gözlerle Soonie'nin başını okşadı yavaşça. Bir süre sonra ağlaması durmuş, kedilerle oynar hale gelmişti.
"Biraz rahatladın mı?" dedi Chan yumuşak bir sesle.
Minho burnunu çekti ve hafifçe başını salladı. "Özür dilerim, şaşırmış olmalısın."
Chan kulaklarının kızardığını hissetti, "Ah, sorun değil. İçki arkadaşları bu yüzden vardır, sanırım." Minho kıkırdadı, "Sanırım... Daha önce hiç içki arkadaşım olmadı da, ne yaparlar bilmiyorum."
"Şansa bak, benim de olmadı. Ama, bir birlerini dinlediklerini biliyorum. İçerken dertleşme falan..." Ensesini kaşırken gözlerini kaçırdı, bir adım atmaya çalışmıştı aslında ama pek başarılı bir girişim olmamıştı.

??MD? OKUDU?UN
compass - minchan
General Fictionyou're the star i look for every night when it's dark, you'll stick right by my side | minchan - minific(?)