Taehyun:
Kapıyı açtığımda evin içindeki alkol kokusu ciğerlerime dolmuştu. Açılmayan perdeler yüzünden oda loş, hava durgundu. İçeri adım attığım an sanki zaman durmuş gibiydi. Bütün dünya devam ederken burası unutulmuştu.
Bakışlarım evin içinde dolaşırken onu görmüştüm. İçimde bir şeylerin koptuğunu hissediyordum.
Oturma odasının bir köşesinde, eski bir halının üzerinde sırtını koltuğa yaslayarak oturmuştu. Yüzü solgun, gözleri çöküktü. Dudakları kuruyup çatlamış, gözaltlarında koyu halkalar yer edinmişti. Saçları dağılmış, üzerindeki tişört kırış kırıştı. Sanki haftalardır buradaymış gibi, sanki hiç haraket etmemiş gibi.
Ve etrafa bakınca...Sanırım gerçekten de haraket etmemişti.
Masada hâlâ geçen hafta bıraktığım çay duruyordu. Soğumuş, yüzeyinde ince bir tabaka oluşmuştu. Yanında yediğim pasta tabağı duruyordu.
Boş alkol şişeleri sehpanın bir köşesine yığılmıştı. Hepsi bitmiş, bazıları yere yuvarlanmıştı.
Nefes almakta zorlandım. Bu hale gelmesine nasıl izin vermiştim?
"Beomgyu," dedim sesim titrerken. Başını ağır ağır kaldırmış boş gözlerle yüzüme bakmıştı. Bir kaç saniye konuşmadan sessizce bekledi.
"Geldin mi?" Sesi o kadar kısık çıktı ki duymakta zorlandım. Boğazım düğümlendi. "Nasıl gelmem ki...?"
Gözlerini kaçırdı. "Bilmiyorum," dedi fısıltıyla.
Yanına yürüdüm hızlıca. Çömelip onun seviyesine indim, yüzünü daha iyi görebilmek için. "Kaç gündür burada duruyorsun?"
Omuzlarını silkti. Cevap veremedi.
"Kaç gündür yemek yemedin?" Tekrar sordum.
Yine omuz silkti.
İçimde kendime karşı öyle bir öfke kabardı ki. Onu bu halde bırakmıştım. Kalbimi ve duygularımı hiçe saydığı için, gururumu paramparça ettiği için ona sırtımı dönmüştüm. Ama şu an, ona baktığımda içimde sadece özlem vardı.
Elimi alnına koydum ateşini ölçmek için. Ateşi yoktu ama vücudu zayıf düşmüştü. Ellerini tuttum, buz gibiydiler.
"Sen kendini öldürmeye mi çalışıyorsun?" Başını hızla iki yana salladı. "Hayır..." dedi kısık sesle. "Sadece, böyle oldu işte."
"Öyle mi?" Sinirimi bastırmaya çalışarak etrafa bakındım. "Bir haftadır evden çıkmamışsın. Neredeyse yemek bile yememişsin. Telefonunu açmamışsın. Bana 'seni özledim' yazdıktan sonra bile tekrar kayboldun. Sence hepsi öylesine mi olmuş?"
Beomgyu gözlerini kapattı. "Seni özledim," diye tekrarladı fısıltıyla. "Çok özledim."
"Eğer özlediysen neden aramadın daha önce?" diye sordum. Bu sefer sesi titreyen ben oldum.
"Çünkü," Beomgyu derin bir nefes aldı. "Çünkü hâlâ bana kızgın olduğunu biliyordum. Benden nefret ettiğini de. Seni tekrar görmek istemek bencillik olurdu. Benim buna hakkım yok."
O an kalbimin titrediğini hissettim. "Bunu nasıl düşünebilirsin?" Ben ondan nefret etmemiştim ki. Onu ne kadar özlediğimi, içimdeki karmaşayı, burada olmak için tüm kırgınlıklarımı nasıl yuttuğumu görmüyor muydu?
"Ben senden nefret etmedim," dedim. "Sadece çok kırıldım, Beomgyu."
Bir süre gözlerini yüzüme dikti. Uzun bir süre bakıştık, sonra başını eğdi. "Evet," dedi kısıkça. "Biliyorum, her şeyi ben mahvettim. Ama sen gittiğinde kendime bile itiraf edemediğim bir şeyi farkettim."

??MD? OKUDU?UN
liminal | taegyu
Fanfictionbeomgyu: bunlar?n hepsinin a?k oldu?unu dü?ünüyorum peki ya sen?