Midem ağzıma gelmişti kusmamak için lev'in omzuna dayandım.
"Otto?" Uzun süredir aç yürüyorduk midemin ağzıma gelmesi çok normaldi.
Yavaşça koşarak bir ağacın önünde öğürmüştüm.
"İyiyim." Tekrar kustum.
Göğüs kafesim inip kalktı.
"İyi değilsin." Tekrar ağzımdan sıvı geldiğinde elimi boğazıma dayamıştım. Gözlerimden yaşlar dökülüyordu. Gözlerimi araladığımda ağacın kabuklarının ve karın üzerin kırmızı bir sıvı gördüm , Kan."Scheiße"
"Ne oldu?" Lev yanıma adımlayıp benin kendisine çevirdi.
"Kan." Mavi gözleri ağacın altına gitmişti , sanki ağaç kan sızdırıyordu.
"Ne yedin?" Konuşamadım boğazım acıdan yanıyordu.
"Lanet olsun Otto ne yedin."
"Çabuk söyle."
"Misha çay-" sözlerimi tamamlayamadan tekrar kustum karın üzerine, midem yavaş yavaş boşalıyordu."Ona güvenmemeliydim." Sesinde bir kırgınlık tınısı vardı, ihanete uğramıştı.
"En yakın yerleşim yeri çok uzakta." Telaştan alnındaki damarlar belirginleşti, hızla kolundan çantasını fırlattığında.
çantasını hızlıca açtı ama içinde bugünkü gibi düzenli bir ilk yardım seti değil, eski usul bandajlar, gazlı bez ve belki birkaç şişe dezenfektan vardı. Elleri kanlı olmasına rağmen aceleyle sargı bezini çıkarıp, ellerini yara üzerindeki kanı temizlemek için kullandı. "Otto, kanın durmuyor, bir an önce hareket etmeliyiz," dedi, sesi endişeliydi ama sertti.Yiyecek konusunda ise o zamanlar yoldan toplanan şeylere dikkat etmek lazımdı; Misha'nın çayı meselesi daha çok sahte bir ilaç ya da kötü hazırlanmış bir bitki çayı olabilir.
Lev, elindeki gazlı bezi kanla ıslanmış ağzıma bastırdı, ne kadar işe yarayacağını o da bilmiyordu ama bir şey yapmadan duramazdı. Dizlerinin üzerine çökmüş, yüzünü bana iyice yaklaştırmıştı. Gözleri karla kaplı zeminden ağacın gövdesine, oradan tekrar benim gözlerime gidip geliyordu. Donmuş toprağın üzerinde her şey fazlasıyla gerçekti.
"Seni burada bırakamam Otto. Ama taşıyamam da. Ayağa kalkmayı dene."
Titreyen ellerimle yere yaslanarak doğrulmaya çalıştım, midem artık boğazıma bir şey göndermiyordu ama içimdeki acı derinleşmişti. Kafamı kaldırdığımda ağaç kabuğundaki kanın hâlâ taze olduğunu gördüm. Oraya ait değildi. Bu kan bizim değildi.
"Lev... ağaç... o kan... Misha o çayı verirken bakıyordu... gözleri değişmişti," dedim kısık bir sesle, neredeyse fısıltıyla.
Lev'in gözleri daraldı. "Misha bize yalnızca bir çay vermedi. Bizi bir yere sürüklüyor. Farkında olmadan."
Bir anda ceketinin iç cebinden küçük deri kaplı defterini çıkardı, elleriyle karıştırırken sayfalar arasında bir şey aradı. "Bize verdiği bitkiyi yazmıştım," dedi kendi kendine. "Yaprakları koyu yeşildi, kenarları kıvrımlıydı..."
Sonunda sayfayı buldu. "Atropa belladonna..." diye mırıldandı. "Lanetten yapılmış bir çay. Zehir. Az verilirse halüsinasyon, çok verilirse ölüm..."
Yutkundum. "Ben... onu içerken, annemin sesini duymuştum."
Lev başını kaldırdı, gözleri yaşla parlıyordu ama ağlamıyordu. "O bize güvenmedi. Bizi harcadı."
Çantasını sırtına geçirdi, sonra bana döndü. "Buradan gitmeliyiz. O bizi hâlâ izliyor olabilir."
Ayağa kalkmama yardım etti. Adımlarım dengesizdi ama Lev beni tutuyordu. Birlikte karların içinde ilerlemeye başladık, ardımızda kanla lekelenmiş toprak, önde ise bilinmeyen, belki daha da zehirli bir orman vardı.
Kısa bir sessizlikten sonra Lev konuştu:
"Bir daha birinden çay alırsak, önce ben tadıcam."
Zorla gülümsedim. "Adil."Kar daha sert yağmaya başladı.
Kar taneleri yüzümüze çarpıyordu, küçük iğneler gibi. Soğuk artık yalnızca hava değildi, içimize de sızmıştı. Her adımda çizmelerimiz kara saplanıyor, çıkarırken ciğerimizden bir parça kopuyordu sanki. Sessizlik uzundu. Konuşmak, sanki geride bıraktığımız şeyleri tekrar çağırmak gibi geliyordu.

??MD? OKUDU?UN
KURT VE KIZIL BxB
Historical Fiction"Kalp midir insana sev diyen, yoksa yaln?zl?k m?d?r k?rükleyen? sahi nedir sevmek? bir muma ate? olmak m?, yoksa yanan ate?e dokunmak m??" Soviet soldier X Nazi soldier (bxb kurgusudur)