İyi okumalar :)
Bilincim yavaş yavaş yerine geldiğinde ilk hissettiğim şey baş ağrım olmuştu. Beynimin her kıvrımında hissedebiliyordum. Kapalı olan gözlerimi sıkıca yumup inledim ağrıyla. Ellerimi başıma götürmek istedim ama o kadar halsizdim ki bu basit eylemi bile yapamıyorum.
Şakaklarım da damarlarımı zorlayan kan akışını hissedebiliyordum. Gözlerimi açmaya çalıştım ama bir türlü açamamıştım. Sanki birbirine yapışmış gibiydiler. Derin bir nefes alıp tekrar açmaya çalıştığımda hafif aralanmıştı ama gözüme saldıran ışıkla tekrar kapatmak zorunda kalmıştım.
Bu sefer kısık ve titrek bir şekilde açtığım da yutkunup başımı sağıma çevirdim. Biraz bekledikten sonra gözlerimi biraz daha aralayıp etrafa bakınmaya başladım.
Odada ki eşyalar hiçte tanıdık gelmiyordu. Burası da neresiydi böy-
Aklıma dolan şeylerle kalbimin hızlanması bir olmuştu. Bütün görüntüler her ayrıntısına kadar bir an da aklıma dolunca ne düşünmem gerektiğini, ne hissetmem gerektiğini şaşırmıştım.
O kadar fazla şey vardı ki, o kadar çok hissettiğim ve düşündüğüm şeyler vardı ki bir an nefesim kesilecek sandım. Başıma giren ağrıyla büyük bir inleme daha çıktı ağzımdan.
Ben... ben bunları yaşamıştım değil mi? Yine sessiz kalıp bana dokunmalarına izin vermiştim. Yine kirli ellerin vücudumda dolaşmasına izin vermiştim. Yine kendimden çok korkaklığımın konuşmasını izlemiştim.
Yutkunup derin nefesler almaya başladım ama göğsümün üstünde ki yükten dolayı nefes alış verişlerim sıklaşmıştı. Yüküm ne kadar büyüktü bilmiyorum ama şu an ağlamak istiyordum.
Aptallığıma ağlamak istiyordum, korkaklığıma, acizliğime. Ağlayarak rahatlayacağımı biliyordum ama aklım bunu şiddetle reddediyordu. Bunu yaparsam içimde hissettiğim ve düşündüğüm şeylerin üzerini ince bir örtüyle kapatmaktan başka bir şey olmazdı.
Bu olsun istemiyordum zaten. Her şeyi hatırlamak istiyordum. Her bir detayına kadar. Çünkü bu benim kendime verebileceğim en büyük cezamdı. Kendime ve benimle bütünleşen korkaklığıma vurulan bir kırpaçtı.
Her şeyi hatırlamak, en büyük cezamdı.
Dışarıdan seslerin geldiğini duyduğumda hemen gözlerimi kapadım tekrar. Aradan ne kadar zaman geçti veya ne zamandır uyuyordum bilmiyorum ama hala Mark'ın evinde olduğumu tahmin etmek zor değildi.
Diğerlerinin burada olup olmadığı da bilmiyordum ama mutlaka neler olduğunu öğrenmişlerdir. Burada olmamalarını ümit ediyordum çünkü onlarla yüz yüze gelip neler olduğunu anlatmak ve acıyan bakışlarını görmek, yapmak isteyeceğim son şey bile değildi.
Kapı açıldığında içeriye adım sesleri dolmuştu. Kaç kişi olduklarını bilmiyordum ama bir kişi olmadığı kesindi.
'' Dediğim gibi herkesi gönderdim. Kimse kalmadı.''
Kimin sesiydi bu böyle? Kısık sesle konuşmuştu. Konuştuğu her kimse cevap vermemişti. Bu ne kadar doğruydu bilmiyorum ama birinin bana baktığını hissediyordum.
Büyük bir ihtimal konuşmayan kişiydi. Onun kim olduğunu bilmiyorum ama az önce ki sesin Mark'a ait olduğunu düşünüyordum. Emin değildim çünkü kısık sesle konuşuyordu.
" Bu arada Yoongi hyung aramalara cevap vermiyor hala ama mesaj attı. Şuan Jimin'in yanındaymış. Ona bir şey söylememiş hala ve-"
Telefonu çalınca susmak zorunda kalmıştı. Kapının açılıp kapanma sesini duyduğumda dışarı çıktığını anlamıştım.
??MD? OKUDU?UN
Save Me | TAEKOOK |
Fanfiction'' Ate?e merak duyan 4 kelebe?in hikayesini bilir misin? '' TaeKook__VKook
