Taşlar ve çeşitli deniz kabukları ile kaplı sahilin ötesinde, henüz yeni doğmaya başlamış güneş gökyüzünü tatlı bir turuncuya boyuyor; ışığını yansıttığı evlerdeki yaşamı başlatıyordu. Sabahın ilk ışıkları ile uyanan ve kahvaltıları için limanın üzerinde uçmaya başlayan martılar için tatlı ve serin bir sabah sayılırdı.
Kuş cıvıltıları ve dalga seslerine eşlik eden adım sesleri, üzerine bastığı deniz kabuklarını kırıyordu. Sabahın tatlı serin rüzgarı yüzüne çarpıyor ve gözlerinin önüne düşen siyah kâküllerini iki yana uçuruyordu. Denizden yükselen yosun kokusu burnuna doluyor ve akciğerlerini şişiriyordu. Ritmik adımlara sahip uzun adam, dimdik yürüyüşünü birkaç metre sonrasında, cesedin baş ucuna geldiğinde sonlandırdı.
Ayakları ucundaki cesedin morarmış tenine, göz önüne serilen mavi damarlarına ve deniz kabukları üzerine yayılan nemli saçlara dikkat kesilerek dizleri üzerine çöktü. Parmaklarına geçirdiği beyaz cerrahi eldivenle, maktulün alnına yapışmış birkaç beyaz tel saçı nazikçe kenara çekti.
Tüm sahili doldurmuş olay yeri inceleme ekipleri ve polisler arasında hiç durmadan akan bir diyalog vardı. Kulaklarına ulaşmadan uğultuya dönüşen sesler arasında kendine doğru yaklaşan bir çift ayak sesini ayırt ederek, eğildiği yerden kalktı uzun adam. Yüzünde uykudan yeni uyanmış olduğu belli olan bir ifadeyle yanına gelen kızıl saçlı iş arkadaşının sağa sola kaymış üniformasını görmezden gelerek başıyla selam verdi.
"Günaydın, Tecchou-san." Ayaklarının dibindeki cesedin yüzüne bile bakma gereği duymadan, az önce kendisinin durduğu gibi eğilip cesede yaklaşan iş arkadaşından bir adım uzaklaştı, Tecchou. "Bu ay karşılaştığımız 2. boğulma vakası, değil mi?"
Kızıl adamın cevap alma beklentisi olmadan soru sormasına karşılık Tecchou, sadece az ötedeki calico kedinin kendini temizlemesini izliyordu.
"Oldukça güzel bir genç adammış yazık olmuş..." Derin bir iç çekme sonunda ayağa kalkan kızıl saçlı genç polis, karşısıdaki üstünün gözlerinin içine baka baka esnemişti. "Kahvaltı edelim mi?" Ağzından yarım yamalak çıkan sözler karşısında ciddiyetle dikilen Tecchou sadece yüzüne bakmayı sürdürmüştü.
"Hadi ama Tecchou-san! Saat sabahın henüz 6'sı. Buraya yataktan kalkıp geldim!"
Mızmız ses tonu sahilin sakin sessizliğini bozarken bunun karşılıklı bir diyalogtan çok bir duvara karşı olan konuşma olduğu belliydi. Tek taraflı iletişimleri siyah saçlı polis memurunun çalan telefonu ile sonlanırken, kızıl adam bir an Tecchou'nun telefonda da konuşmayacağından oldukça emin gibi hissetti.
"Ben Tecchou... Evet... Tamam..."
Kısa telefon görüşmesinin ardından kehribar gözlerini ona dikti ve kahvaltı için bekleyen iş arkadaşına gamsızca "Ben merkeze dönüyorum." dedi.
"Ya raporlar?"
"Sen buradasın." Değişmeyen mimikleri karşısında yüzünü buruşturarak yerlerde tepinmeye kendini hazırlayarak sesini yükseltti, kızıl olan.
"Ya! Rapor tutmaktan nefret ediyoru-" Ekip arkadaşının konuşmasını duymuyor gibi yapıp arkasını dönüp gitmeden hemen önce, belli ki gece yatmadan önce burnuna yapıştırdığı bandı köşesinden tutup kızla çekti, Tecchou.
"Kolay gelsin, Tachihara."
◇◇◇
Yokohama'nın en kalabalık caddelerinden birinde, ön kısmı tamamen cam kaplı olan binanın içinde sağa ve sola bir kez daha yürüdü, siyah saçlı polis. Caddenin kalabalığı ve gürültüsüne rağmen içinde bulunduğu büyük salonda bir piyano melodisi kulaklarına doluyor, etrafta dolaşıp tabloları inceleyen onlarca insana rağmen yerdeki fayansın krem rengi net bir şekilde görülebiliyordu.

??MD? OKUDU?UN
Angel of Small Death and The Codeine Scene | Suegiku
Fanfiction||| "Benim tablolar?m? sevmediniz." Art?k iyice so?mu? kahveyi korkmadan zarif elleriyle tutuyordu, ressam adam. "Benim tablolar?m? sevmediniz ?ünkü ben di?er ressamlar?n aksine g?rdü?ünüzde hissettiklerinizi resmedemem. Hislerinizi a??k ederim." Av...