Anne sevgisiyle büyümeyen çocuklar güvenme sorunu ve bağlanma sıkıntısı çekerlerdi. Kendimden biliyordum.
Alaeddin'i ilk gördüğümde içimde herkese karşı olduğu gibi ona da saf nefretim vardı. Tanımıyordum tanımadığım için de güvenmiyordum ama şimdi ona karşı büyük değişimler vardı. O duygular neydi bilmiyordum ama ona olan saygım giderek artmıştı.
Hastalığımın ardından bir kaç gün geçmişti ama ona olan mahcubiyetim hiç değişmemişti.
Gece boyunca uyumamıştı yol yorgunu olmasına rağmen. Sürekli iyi olmam için elinden geleni yapmıştı. Sabaha doğru ise yatağın kenarında uyuyakalmıştı. Kıyamadım o haline. İleri uzanıp üstünü kapatmış geri yatmıştım yerime. Yine ona sarılarak uyanırım sanmıştım ama olmamıştı. Çünkü o benden önce uyanmış benim için kahvaltı hazırlattırıyordu.
Bu da ilkti. İlk kez abim dışı birinden bu kadar ilgi görüyordum. Korktum. O da sonlanacak diye korktum.
Bugün ise apayrı bir haberle uyanmıştık. Bütün beyleri bizim bilgi doğrultusunda toplayacağı için bizimkiler de geliyordu. Diğer beyler yarın gelecekti bugün sadece anne ve babam gelecekti.
Heyecanlı mıydım? Mutlu muydum ya da üzgün? Bilmiyorum ki. İlk duyduğumda da ne hissettiğimi pek algılayamamıştım. Sadece hissizlik sarmıştı içimi. Koca bir boşluk.
Büyük ihtimal biraz sonra geleceklerdi ama ben pencere kenarına oturmuş kollarımı çenemin altına koymuş dışarı bakıyordum.
Burada mutsuz değildim ama çok da mutlu değildim. Neredeyse bir ay olacaktı evliliğin üstünden. Buradaki insanlar çok iyi davranıyordu, çok iyi insanlardı ama kendi ailen gibi değildi ki? Sahi kendi ailem nasıldı?
Bakışlarım dalmışken kapı açıldı. Gelen Zeynep'ti. "Hatunum Yakup Bey ve Saadet hatun geldi." Hâlâ dışarı bakmaya devam ederken hissiz bir şekilde seslendim "Geliyorum." Dışarı çıkmış olacakki kapı kapandı. Yine yalnız kaldım.
Aşağıya gitmek istemiyordum ama deli gibi de özlemiştim onları. İstemsizce kalktım ayağa, üstümü başımı onarıp çıktım odadan.
Büyük odaya gelince herkesin orada olduğunu beni beklediklerini anlayınca adımlarım hızlandı. Babamın gözleri parladı beni görünce baktım, baktı. İçim sızladı. Anneme döndü bakışlarım o da yerde babam gibi oturmuş bana bakıyordu. Gülümseme vardı yüzünde oysa benim annem bana doğru düzgün gülmezdi ki. Ona da baktım uzun uzun. Onlara sitemimi kusmak istedim kelimeler dudaklarıma gitti gitti geldi ama yapamadım. Sadece başımla selam verip "Hoşgeldiniz." Demekle yetindim. Sonra hızla Alaeddin'in yanına gittim.
Alaeddin'in yanına oturup onlara doğru düzgün selam vermedim diye kısa bir vakit yüzleri düştü ama onlara bakmamaya devam ettim.
Herkesin bakışlarını üzerimde hissetsem de umursamadım. Osman Bey'e döndüm "Kusura bakmayın geç kaldım."
"Önemli değil kızım." Dedi büyük bir şefkatle. O da anlamıştı ortamın gergin halini herkes gibi.
Büyük ihtimal herkesin içinde onları küçük düşürdüm diye kendi kendini yiyordu annem ama onu da umursamadım. Neye kızgın olduğumu bilselerde umursamıyordur kesin.
Yemek yenmeye başladığında ekmeğini bölüp bana verdi Alaeddin. Aldım. Küçük bir parça koparıp ağzıma attım. Ekmeğin tadı zehir gibiydi ya da benim ağzımın tadı. Bilemiyordum.
Osman Bey ve babam yine bir konu bulmuşlardı kendilerine. Onlar konuşurken ben sessizce başımı öne eğip ucundan ucundan ekmeği kemiriyordum. Aniden önüme konulan şeyle başımı kaldırdım.
