抖阴社区

VIII

1.6K 165 32
                                        

Alevli kanatlar üzerimdeki ipek gömleği mahvetmişti ama artık uçabiliyordum.

Talia yüzünde genişleyen gülümsemesiyle "Sen bir yalancısın Mervin! O çocuk hiç değerli değilmiş gibi davrandın ama onun için kendini yakmayı umursamadan yüzüğü kullandın." Dedi.

Kaşlarımı çattım "Ne bekliyordun? Kardeşimin bir manyağın elinde can vermesine göz yummamı mı? Tarihte hiç bir Yuran bu kadar acınası şekilde ölmedi." Dedim.

"O bir Yuran değil. O sadece sahiplendiğin bir sokak köpeği."

"Peki sana kim fikrini sorduda bu konuda yorum yapabileceğini düşündün?"

Talia'nın öfkeyle buruştu. Tahmin ettiğim gibi bu kalitesiz romandaki karakterler bu tarz basit laf sokmalara bile karşılık veremezler.

Talia asasını havaya kaldırdığında etrafındaki gölgeler dalgalar halinde çevresinde toplanmaya başladı. Bir ahtapotun kolları gibi kıvrılıp Talia'nın etrafını sardı.

Kaşlarımı çatıp kucağımdaki Mihal'e baktım "Yerden çokta uzakta değiliz. Şu çatıya inebilir misin?" Dedim.

Mihal gösterdiğim çatıya bakıp kafasını iki yana salladı "Hayır seninle kalıp sana yardım edic-" cümlesini bitirmeden onu en yakın çatıya doğru fırlattım. Neden uzun uzun düşünüyordum ki bu çocuk zaten ölmeyecekti!

Öte yandan ben, her ne kadar ölümsüzlükle karakterimin kontrolünü ele alsamda, hala bir yan karakterdim!

Talia'nın gölgeleri ok gibi incelip sivreldi ve mızrak gibi üzerime gelmeye başladı. Alevli kanatları çırpıp mızraklardan kaçmaya çalıştım ama peşimden geliyorlardı, beklediğim gibi.

Mızraklar dört bir yandan üzerime gelmeye başladığında olduğum yerde durup mızrakların uygun noktalara gelmesini bekledim. Sonunda kanatlarımdaki alevleri arttırıp havada yanan bir alev topuna dönüştüm. Gömleğim tamamen yanmıştı ve üstün çıplak kalmıştı.

Ah... alevden kanatlarım, Yuran ailesinin genlerinden gelen doğal kaslarım ve bembeyaz tenimle şu anki görüntüm biraz fazla fan servisti!

Yüzüklü elimi öne uzatıp parmaklarımı açtım. Kırmızı yıldırımlar siyah gölge mızraklarla çarpıştı. Havada bir renk cümbüşü oluştu.

Parmaklarımı biraz büktüğümde yıldırımların rengi yavaş yavaş kırmızıdan mora, maviye ve en sonda yeşile dönüşmeye başladı. Kaşlarımı çattım. Bu renk değişimi tam olarak ne anlama geliyordu bilmiyorum ama bu yeşil yıldırımlar aynen romanda tasvir edildiği gibiydi. Belkide yüzük kullanıcısının aurasına göre renk değiştiriyordu.

Talia ile girdiğimiz güç savaşı Talia'nın koluna saplanan okla sona erdi. Gölgeler şiddetini yitirince yeşil yıldırımlar hızla Talia'ya çarptı ve onu dar bir sokağa doğru fırlattı.

Toz bulutunun içinde kaybolan Talia'yı boşverip oku atan kişiye döndüm. Beklediğim gibi Mihal çatının kenarunda elindeki tatar yayıyla duruyordu.

Onu aşağı fırlatmama rağmen iyi görünüyordu, hatta düşmana saldıracak kadar iyi.

Başrolün arkamdaki desteği rahatlatıcıydı. Gülümsedim ve kanatlarımı çırpıp Talia'nın yanına indim. Toz bulutunun içinde sendeleyerek ayağa kalkmaya çalışan Talia'ya küçümser şekilde baktım.

"Adamların çoktan kaybetti Talia. Sen ise ağır yaralısın. Eğer kral adına seni tutuklamama izin verirsen belki hayatta kalabilirsin."

Talia deli gibi güldü. Yüzüne düşen saçlarının arasından bana kindar bir ifadeyle baktı "Krala teslim olmamımı öneriyorsun? O sefil kuklaya hayatımı bağışlaması için yalvarayım mı?!" Bir kahkaha attı "Zaten ölmek üzere olan birinden neden bağışlanma dileneyim?"

Kaşlarımı çattım "Neden bahsediyorsun?"

"Eğer teklifimi kabul etseydin sana söyleyebilirdim. Güçlü olanların tarafında olabilirdin! Ama sende o zavallılar gibi sürünerek öleceksin!"

Kulak tırmalayan bir kahkaha daha attı ve etrafını saran gölgeler arasında kayboldu.

İç geçirdim. Romanı okumadığımı mı sanıyorsun? Krala süikast düzenleyeceksiniz, hatta sadece krala değil bütün soylu sınıfına ama tabiki Mihal size engel olacak. Bu yüzden sizin hakkınızda endişelenmeme hiç gerek yok.

****

Saray muhafızları sivillere yardım ederken komutan Baruh'u bulup yanına gittim. Kaşlarımı çatarak etrafa baktım "Mihal nerede?" Dedim.

Komutan Baruh gururlu bir baba gibi biraz ileride yaşlı bir kadının bacağındaki yarayı saran Mihal'i gösterdi "İşte orada efendim, gerçekten çok terbiyeli bir çocuk. Siz düşmanı yendiğinizden beri görevi olmamasına rağmen sivillere yardım ediyor." Dedi.

Rarahtlamış şekilde bir nefes verdim "Yaralı değil, değil mi? Konrtol ettin mi?" Dedim.

Baruh kafasını iki yana salladı "Gayet sağlıklı görünüyordu." Dedi göz ucuyla bana baktı ama sonra utanarak kafasını çevirdi. Tek kaşımı kaldırdım, neden bu adam benimle göz göze gelmemeye çalışıyordu?

"Abi!" Hemen yanımda biten Mihal'e döndüm. İki eliyle tuttuğu dürülü pelerini bana uzatıp "Bunu üzerine giy... hava soğuk." Dedi.

Duraksadım, bir elimle istemsizce göğsümü kapattım. Gömleğim tamamen yanmıştı! Paniğimi belli etmeden pelerini alıp hızla omuzlarıma attım ve önümü kapattım, düz bir sesle "Sağol." Dedim, Baruh'a döndüm "Bana düzgün bir takım ayarlayabilir misin?"

Baruh hızla kafasını salladı "Hemen Efendi Yuran." Dedi ve uzaklaştı.

Savaştan sonra bütün kemiklerim ağrıyordu ve parmaklarımım ucu hala  büyü kullanmanın yan etkisi olarak sızlıyor ve karıncalanıyordu.

Yanımda benim dışımda etraftaki her şeye bakan çocuğa baktım. Çok garip genelde hep gözlerini dikip bana bakardı, şimdi sanki bakmaya utanıyordu. Neyse en azından artık benden korkmuyordu.

Belli belirsiz gülümsedim. Savaşta bana destek olmuştu yani Mihal'in sevgisini kazanmayı başarmıştım. Şimdi tek yapmam gereken Mihal'i o uçurumdan atmamaktı. Böylece beni öldürmek için can atan bir düşmana dönüşmeyecekti, değil mi?

[Reddedildi!!]

[Dipsiz uçuruma atılmak başrol için önemli bir karakter gelişimidir!]

[Karakter bu senrayonun dışına çıkamaz]

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Nasıl yani!? Ama ben ölümsüzlüğün kilidini açmıştım! Bu senaryoyu değiştirmenin hiç yolu yokmu!?

[Dipsiz uçuruma atılmak başrol için önemli bir karakter gelişimidir!]

[KARAKTER BU SENARYONUN DIŞINA ÇIKAMAZ!!]

Büyük harflerle bunu vurgulamana gerek yok anladık!

Ama bu demektir ki benim bütün emeklerim boşuna. Sonunda Mihal yinede bana nefret besleyecek kindar bir kahraman olacak... ve ben... kraliyet zindanlarında günlerce Mihal'in işgencelerine maruz kalarak, acı içinde öleceğim!

Gözlerim karardı, bir an nefes alamadım. Hafifçe yana doğru sendelediğimde Mihal hemen bir eliyle belimden destekleyip diğeriyle kolumdan tuttu "Abi iyi misin?" Dedi.

Dönüp ona bakamadım bile. İrkilerek onun tutuşundan uzaklaşıp at arabasına doğru ağır adımlarla yürümeye başladım, yürürken zayıf bir sesle "Bu kadar büyü kullanmak beni zayıflattı. Hemen malikaneye dönelim." Dedim.

Baruh'un getirdiği yeni takımı giyip, başkanın teşekkürlerini kabul ettim ve arabaya bindim. Dönüş yolunda dinleneceğim bahanesiyle Mihal'i başka bir arabaya binmeye ikna ettim. Yapışkan çocuk sağlığımdan endişe etmese kabul etmeyi düşünmeyecekti bile.

Gözlerimi kapatıp bir nefes verdim. O uçurumdan Mihal'i ittiğimde de bu kadar yapışkan olacaktı ama bu sefer benim boynumu kırmak için hevesli bir şekilde yanıma gelecekti.

Hayır, belki yinede kaçabilirdim... onu o uçurumdan ittikten sonra bu ülkeyi terk edip gidebilirdim... yapabilirdim... değil mi? O korkunç ölümden... kaçabilir miydim?

Kaderden Ka???Hikayelerin ya?ad??? yer. ?imdi ke?fedin