İnsanlar onu bilirdi. Her konuda olmasa da bilirlerdi. Ya da bildiklerini düşünürlerdi. Her birinin gözünde kendi için oluşturduğu bir kalıp vardı. Onu soğuk, aksi ve bilgiyle dolu sanıyorlardı. Her şeyi bildiği düşünülüyordu. Oysa bu komikti çünkü bilmediği bir dünya şey vardı. Kendisini bilmiyordu mesela. Zihnini ele geçiren bunca rahatsız edici düşünceyle nasıl savaşacağını, onlardan nasıl kurtulacağını ya da gücünün kontrolünü neden kaybetmeye başladığını bilmiyordu.
Nereye kadar böyle devam edeceğini de bilmiyordu. Bilmediği şeylerin giderek arttığını fark etmek içini huzursuzlukla kaplıyordu. Düz bir çizgide ilerlerken çizgi birden sarsılır olmuştu ve ne yaparsa yapsın eski haline döndüremiyordu.
"Yapabilecekleri en kötü grubu kurmuşlar." Yeonjun elini kolunu sallaya sallaya yanlarına geldiğinde acıyan bakışlarını bıkkınlıkla ona bakan üçlünün üzerinde gezdirdi. Soluk kızıl tutamlar gitmiş yerine siyah rengi gelmişti. Böyle de oldukça hoş görünüyordu. "Birimiz ukala diğer ikisi çocuk. Benim mükemmelliğim bu grubu sırtında taşıyacak belli ki." Beomgyu gözlerini devirdi.
"Sen mi mükemmelsin?" dedi Soobin, sarı tutamlar sert esen rüzgar yüzünden hızla savrulurken. "Evet?" Soobin Yeonjun'dan aldığı cevapla kahkaha attı. "Komikliğini yanında getirmen iyi olmuş Yeonjun." Yeonjun kaşlarını çatarak dik dik baktı karşısındaki uzun boylu çocuğa. Bu sırada Taehyun rahatsız olduğu her açıdan belli olan haliyle öylece dikiliyordu.
Burada olmaktan hoşnut değildi. Beomgyu'nun burnunun dibinde bitmişti ve bunu kesinlikle kendi isteğiyle yapmamıştı. İşleri daha da kötüleştiren şey buydu zaten. Çekip gitmek istiyordu. Dalgın bakışlarını etraftaki ağaçların üzerinde dolaştırmaya ve ayağıyla kendi kendine ritim tutmaya başladı.
Savaş alıştırması için tıpkı bir önceki gibi ormanı kullanmaları söylenmişti. Ardından öğrenciler öğretmenler tarafından dörtlü gruplara ayrılmış ve başlangıç için kendilerine söylenen birbirinden farklı bölgelere dizilmişlerdi. Taehyun bunun bir an önce sonlanmasını istiyordu. Tek iyi yanı Soobin ve Yeonjun'un da yanlarında olmasıydı. Yalnızca Beomgyu'yla kalmış olsaydı her şeyin çok daha zor olacağını biliyordu.
"Kes sesini." dedi Yeonjun. Dakikalardır konuştukları konu yüzünden gittikçe kızmaya başlıyor, Soobin ise sırıtarak onu izliyordu. Taehyun konunun ne olduğunu takip bile edemiyordu. "İşine gelmeyince nasıl da kızıyorsun." Soobin cümlesi biter bitmez gülerek Yeonjun'a bakarken, Yeonjun ona doğru koşup küçük bıçağıyla yanağında kesik açtı.
Taehyun bu anı kocaman açılmış gözleriyle izliyordu. Soobin acıyla tıslarken, ceketinin koluyla yanağından damlamaya başlayan kanları sildi. Ancak birkaç saniye içinde bakışları farklılaşmıştı. "Seni piç." dedi Yeonjun'a bakarak. Sanki bir şeyleri anlamaya başlıyor gibiydi. Yeonjun'un yüzünde büyük bir gülümseme belirdi ve elini havaya kaldırıp işaret parmağını nazikçe oynattı.
Bunu yapmasıyla Soobin'in vücudu sanki kontrolünden çıkmışçasına Yeonjun'a doğru ilerlemeye başladı. Büyükçe atılan adımlar çok geçmeden Yeonjun'un önünde bittiğinde, Yeonjun'un gülümsemesi büyüdü. "Kim olduğumu unutuyorsun, ateş çocuk." parmağını öyle sert hareket ettirdi ki, Soobin'in vücudu hareketlenerek öne doğru savruldu ve ikisinin yüzleri birbirlerinin dibine girdi. Burunları birbirine değiyor, Soobin afallamış ifadesiyle Yeonjun'a bakıyordu. Kendini yutkunmaktan alıkoyamadı.
"Sen kazandın bırak şimdi beni." dedi gözlerini kaçırırken. Yeonjun'un eli çenesini bulup bakışlarını yeniden kendi üzerine çevirmesini sağladı. "Bıraktır."
"Pekala burada kalıp gözlerimi yerinden çıkarmaya çalışabilirim ama birilerini tokatlamak daha cazip geliyor."

??MD? OKUDU?UN
oblivion ? taegyu
Fanfiction"ve ?imdi f?rt?nan?n tam ortas?nday?z, izin ver yan?nda ko?an ben olay?m."