Taehyun
Onunla tanışmamızın üzerinden aylar geçti. Pek çok kez tartıştık, birbirimize girdik ancak komiktir ki bunların sonunda yine birbirimizin dibinde bitiverdik. Sanki bedenlerimize dolanan ipler vardı da bizi birbirimizde tutuyordu. Şikayetçi değildim halimden. Adımlarımın ne olursa olsun onu bulmasından daha fazla hoşnut olduğum bir şey daha yoktu.
Her daim yanında olmak istiyor, tüm benliğimle bunun peşinde koşuyordum. Komik geliyordu durumumuz. Başlarda bir çift soğuk bakış olarak görüyordum onu. Adı ya da kim olduğu önemsizdi. İçimi ürperten, sadece bakışlarıyla yüreğimi parçalar haline getiren biriydi. Herkesin hırçın olduğunu bilip de elini uzatmadığı biriydi.
Kaktüs gibiydi tıpkı. Avucumda tutmak canımı yaksa da bir an olsun bırakmak gelmemişti içimden. Çiçek açtırana dek bekledim o kaktüsü. Yeri geldi ellerimden kurtulmak istedi, bir kenarda kurumak için çırpındı. Ancak yine de çiçek açtırmama engel olamadı.
Choi Beomgyu, tıpkı bir güneş gibi parıldadı gözlerimin önünde. Çiçek açtı, korkup kaçtığı tüm kapıları birer birer araladı. Kendisine karşı büyük bir adım attı elleri ellerimdeyken. Biliyordu hiç bırakmayacağımı.
Ben de biliyordum pek çok şeyi. Bir kere tuttuysa asla bırakmazdı mesela ellerimi. Bana öğrettiği şeylerden biriydi bu. Birinin güvenini hissetmeyi de ondan öğrendim. Korkularımı birer birer aşmamı sağlayan da bu olmuştu zaten. Choi Beomgyu beni öyle sesli alkışladı ki, ne bir başkasını ne de zihnimin içindeki korku dolu Taehyun'u duyabildim. Teker teker yol oldu tüm seslerim, canavarlarım ve korkularım. Her bir adımımın arkasında o vardı. Bir gölge gibi takip etti beni.
Birinin tenini avuçlarımın arasında hissetmenin ne denli büyük bir ihtiyaç olduğunu onunla öğrendim. Birini gülüşünden öpmeyi, saçlarını sevmeyi, hatta sadece sevmeyi bile onunla öğrendim. En büyük öğretmenim oldu, gözlerimi bir an olsun üzerinden çekmek istemediğim.
Onu bir nefesmiş gibi içime çekmek istedim her bir anımda. Göğüs kafesimin ortasında bir ağırlık vardı onun adını haykırıp duran. Bir gülüşüyle bile beni mahvediyor, o ağırlık vücudumdan fırlayıp gidecekmiş gibi hissettiriyordu.
"Ne zaman uyandın sen?" kollarımın arasındaki bedeni hafifçe kıpırdanıp, boğuk sesiyle konuştuğunda kafamı eğip yüzüne baktım. Yeni uyanmanın getirdiği sersemlik yüzünden gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu. Bir eli ona sarılmış olan kolumu sımsıkı tutmuştu. Sanki birileri beni alıp da götüremesin ister gibiydi. Gülümseyip hemen dibimdeki yanağına büyük bir öpücük kondurdum. Kıkırdadı küçük bir çocukmuşçasına. Ardından bir kedi misali başını koluma sürtüp yattığı yerde kıvrıldı.
"Bilniyorum." dedim bilinçsizce. Aklım fikrim saniyesinde onunla dolduğundan geriye kalan her şey silinip gitmişti sanki. Hoş, o uyurken bile aklım onunla doluydu. Aşık olmak ne garip bir şeydi. Birini kendinden önce düşünmek, onun için yapamayacağın hiçbir şeyin olmadığını bilmek, gözünü onunla açıp onunla kapatmak. Ciğerine inen her nefesi onun için almak. Belki de tehlikeli bir duyguydu ancak biz zaten tehlikenin içine doğan iki kişiden başka bir şey değildik.
Kolumu kıpırdatamasam da bana yakın tuttuğu saçlarına daldırdım parmaklarımı. Seviyordum buklelerini sevip izlemeyi. Bir gün bunu yapamayacak olma ihtimalim göğsümü sıkıştırıyordu adeta.
"Rüyamda Yeonjun'un bana sarıldığını gördüm çok korkunçtu." boğuk sesiyle mırıldandığı şeyi duyar duymaz yüksek sesli bir kahkaha fırladı dudaklarımın arasından. "O gerçekti bir tanem." dedim hala gülerken. "Rick'in odasında yaşanmış hatta." kısık bakan gözleri bir anda fal taşı gibi açıldı ve yerinden fırlayıp yatakta oturur pozisyona geçtikten sonra dehşetle yüzüme baktı.

??MD? OKUDU?UN
oblivion ? taegyu
Fanfiction"ve ?imdi f?rt?nan?n tam ortas?nday?z, izin ver yan?nda ko?an ben olay?m."