"Bak, işte." dedi bandajı kaldırırken. Başımı eğip açtığı yere baktığımda derin bir nefes aldım. Birkaç küçük ben dışında tertemiz olan teni göz devirmeme sebep oldu. "Rehberlik servisinden yardım almayı düşündün mü?" dedim elimi dostça omzuna atarken.
Boş boş suratıma bakıp sonra bakışlarını yara olduğunu iddia ettiği karnına çevirdiğinde şaşkınlıkla dudakları aralandı.
"B-burdaydı. Ya kocaman diş izleri vardı Batu. Anlamıyorum saatler içinde nasıl yok olur?"
Koç gelip bağıra çağıra hızlı olmamızı söyleyip çıkarken daha fazla konuşma fırsatımız olmadı.
Hazırlanıp sahaya gittiğimizde Koç ikişer takım oluşturdu. Hepimiz yerimizi aldığımızda antrenman başlamıştı. Her zamanki gibi bir antrenmandı, top Anıl'ın manşetinden sekip gözden kaybolana kadar. Bir süre herkes şaşkınlıkla topun geri gelmesini beklese de pek gelecek gibi değildi.
"Eeee tamam. Devam edelim, Batuhan." sepetten başka bir top alıp bana atan Koç da fazlasıyla şaşkındı. Servis çizgisine geçerken bakışlarım alık alık etrafa bakan Anıl'ı buldu. 'Noluyor?' anlamında kafamı iki yana salladığımda omuz silkti.
Koç'un işaretiyle topu karşı tarafa gönderdiğimde koşarak geri yerime geçtim. Rakipten gelen top liberomuzda yumuşayıp bana gelirken zıplayıp parmak pasla Anıl'a attım topu. Tek ayağa çıkarak sert bir smaç vurduğu top gözle görülemeyecek bir hızla karşı tarafın zeminine şiddetle çarpıp patladı.
"Bu kadar yeter!" kapalı sahada sesi yankılanan Koç az önceki şaşkınlığının yanında ateş saçan gözlerle Anıl'a bakıyordu.
"Topu öldürmekten anladığın topları bir bir yok etmek mi Anıl?!"
"Kusura bakma Koç." diye mırıldanırken o da herkes gibi şaşkın duruyordu.
"Tamam. Bugün antrenmanda olmasan daha iyi olacak. Herkes ve herşey açısından."
...
"Bunu nasıl yaptım bilmiyorum. Üstelik bir tek bu da değil. Başka şeyler de var."
"Ne gibi şeyler?"
"Çok uzaktaki sesleri duyabiliyor ve kokuları alabiliyorum." o hala yaprakların arasına bakınmaya devam ederken durdum.
"Nasıl yani?"Bakışları bana döndü.
"Cebindeki naneli sakız gibi mesela." dedi ceketimin sol cebini işaret ederken.
"Cebimde sakız falan-" derken cebime attığım elime gelen ufak sakız paketiyle bakışlarım Anıl'a döndü.
"Bana neler olduğunu anlamıyorum. Sence bir çeşit enfeksiyon falan olabilir mi?" derken dün gece düşürdüğü astım ilacını aramaya devam ediyordu. Derin bir nefes alıp bakışlarımı Anıl'dan ayırdığımda yaklaşık elli metre ileride duran bedenle irkilip Anıl'ın omzuna dirsek attım bakması için.
Karşımızda öylece dikilen adamı farkettiğinde bir adım geri atarak yanıma geldi.
"Kim bu?" dedi fısıltıyla
"Yiğit Alp Poyraz,hatırladın mı?"diye konuştum onun gibi. Kasabada adını duymayan yoktu karşımızdaki adamın. Ama yüzünü gören çok yoktu. Bende babamın dosyalarını karıştırdığım sırada görmüştüm.
"Tüm ailesini ateşe veren deli bu mu?"başımla onayladım. Bizden oldukça uzakta duran adam sanki söylediklerimizi duymuş gibi sinirle baktı yüzümüze. Yavaş hareketlerle yanımıza geldiğinde duygusuz ve soğuk bakışlarla ikimizi de süzdü.
