Bu hislere bir isim vermek zorunda mıyım? Çünkü ne zaman onu düşünsem, içimde tanımlayamadığım bir ağırlık ve aynı anda hafifleyen bir şey var. Korku mu bu? Heyecan mı? Yoksa ikisinin arasında, bir yerde sıkışıp kalmış bir şey mi?
Onun bana aşık olduğunu öğrendiğimde… Sanki içimde bir şey çatladı.
Ona nasıl karşılık vermem gerektiğini bile bilmiyordum. Ama şimdi, onun yanında olduğumda, içimdeki o belirsizlik yavaş yavaş şekil almaya başlıyor.
Korkuyorum, evet. Yanlış yapmaktan, onu hayal kırıklığına uğratmaktan, hissetmem gereken şeyi hissedememekten. Ama aynı zamanda, her göz göze gelişimizde, bana gülümseyişinde, elimi tuttuğunda… bir şeyler öğreniyorum. Onun sevgisini, onun varlığını yavaş yavaş anlamaya başlıyorum.
Belki de bu, benim kendi hızımla öğrenmem gereken bir şeydir. Taeyong sabırlı. Gözleriyle, sesiyle, dokunuşuyla hep bunu söylüyor.
Bu yüzden tam olarak kendime güvenemesemde içimde ki sese, isteğe göre hareket ediyorum.
Taeyong ile çıkmaya karar vermemizin üstünden iki gün geçmişti bile. Bu iki günde hiç yüz yüze görüşmemiştik çünkü Taeyong'un şirkette yoğun işleri vardı. Bense bu iki günde evde kalmıştım. Arada dışarı çıkıp dolaşmış ve sıradan bir şekilde zaman geçirmiştim.
Taeyong ile yüz yüze görüşmesekte sürekli telefonda konuşmuş veya mesajlaşmıştık.
Güzel hissettiriyordu Taeyong ile böyle olmak. Son zamanlar da ki olaylar yüzünden içim de hâlâ bir keder vardı ve bunu tam olarak aşamıyordum ama Taeyong ile konuştuğum da içim rahatlıyordu.
Bana verdiği ilgi, çok farklı bir şeydi sanki. Ve değerli.
Medusa'nın geri dönüş planı olduğu için tekrar toplantı için şirkette buluşmuştuk. Şirkete adım attığımdan beri gözlerim etrafı tarıyordu Taeyong'u görmek için. Şuan da ne yaptığını bilmiyordum çünkü sadece sabah günaydınlaşmıştık ve Taeyong bana geri dönmemişti.
Toplantı odasında Bay Lee'nin gelmesini bekliyorduk. Yanımda Nina vardı ve fark etmiştim ki tur sırasında ki tartışmadan sonra Nina ile adam akıllı konuşmamıştım. Bunu bugün yapmak istiyordum çünkü içimde bir coşku vardı. Üçüne de anlatmak istediğim bir çok şey vardı ama aramız böyle iken yapamazdım.
Bay Lee'nin gelişi ile toplantı başlamıştı ve uzun süreli kafa patlatmalı bir toplantı başlamıştı.
Toplantının sonunda personeller yavaş yavaş odadan çıkmaya başlamıştı. Ben ve kızlarda aynı şekilde toplanmış ve ayaklanmıştık. Tek tek odadan çıkarken en önde ben vardım. Adımlarım yavaşlayıp durdukların da kızlarda yanımda durmuşlardı. Başımı kaldırıp merakla bana bakan yüzlere baktım.
"Konuşabilir miyiz?"
Kızlar kuşku ile birbirlerine baktıktan sonra başlarını olumluca sallamışlardı. Dans odasına doğru ilerlediğimde peşimden gelmişlerdi. Önden ilerlerken dudağımı ısırmıştım gerginlik ile. Karnıma ağrı girmişti. Konuşmaya nasıl başlayacağıma dair en ufak bir fikrim yoktu.
Dans odasına girdiğimiz de ışığı açmıştım. Çantamı koltuğun üstüne bıraktığım da diğerleri beni tekrarlamıştı. Odanın ortasına, yere oturdum. Kızlar da yuvarlak şeklinde karşıma oturduklarında hepsinin bakışları benim üstümdeydi ve bu onlara bakmama zorlaştırıyordu.
Yıllardır birlikteydik ve ben ilk defa onlarla nasıl konuşacağımı bilemiyordum.
"Özür dilerim" dedim solum da kalan Nina'ya bakarak. Nina'nın kaşları hafiften yukarı kalkarken anlamaz bakışlarla bana baktı. "O zaman ki tartışmamız, hepinizden özür dilerim"

??MD? OKUDU?UN
That Day ^?^ Lee Taeyong
Fanfiction-O gün, o gün cüzdan?m? bulamad???m da kahvemin paras?n? ?demi?tin, ondan sonra nedense hi? akl?mdan ??kmam??t?n. Ve ?ok sonra fark ettim ki, ben sana a??k olmu?tum. ... *Kitab?n ?ark?s? -> Mark Klaver/Say You Love Me*