"Harikaydın"
Taeyong'un maskesinin ardından çıkan sesi boğuk olsa da yüzü yakınımda olduğu için anlamam zor olmamıştı. Kolları arasından çıktığımda yüzünde büyük bir gülümseme vardı.
Temmuz ay'ını çoktan arkamızda bırakmıştık. O akşamla birlikte. Ağustos'un son haftalarındaydık. Taeyong'un grubu çoktan geri dönüşlerini yapıp promosyonlarını bitirmişlerdi hızlıca.
Bizde başlık şarkımız olan Toxic Blood'ı yayınlamış ve müzik show'una katılmıştık. Bu gün 4. Birinciliğimizi alıp ödül ile birlikte performans sergilemiştim. Şimdi ise kulise geri dönmüştük ve sabahtan beri bizimle olan Taeyong beni tebrik ederek sarılmıştı.
Evinde dinlenme seçeneği olmasına rağmen kızlarla buraya geldikten yarım saat sonra o da gelmişti ve o zamandan beri buradaydı. Bir yandan evde dinlenmesini istiyordum ama diğer yandan da burada olduğu için mutluydum.
Taeyong'u set zamanlarında bir çok kere ziyaret etmiştim ama yanında fazla kalamamıştım. Diğer promosyonlarında da öyle olmuştu maalesef. Umarım bir daha ki geri dönüşler de aynı zamanlara denk gelmezdik.
"Miden nasıl?"
Taeyong maskesini düzeltirken bir şey anlayacabilecekmiş gibi elbisenin üstünden karnıma bakmıştı.
Geri dönüş zamanları bedenimin kötü bir huyu vardı. Mide bulantısı. Bir şey yiyemezdim, yiyemediğim için midem bulanırdı ve bir noktadan sonra acı su kusmaya başlardım. Ama midem bulandığı içinde bir şey yiyemiyordum ve böyle bir zincirleme döngü içine giriyordum.
Aslında bunun nedeni şirketti. Şarkı çıkaracağımız zaman şirket üstümüze ekstra baskı uygulardı. Sanki şirketin geleceği bize, geri dönüşümüze bağlıymış gibi. Bizim için ufak bir numaraydı ama her defasında gerilmeden yapamıyorduk. Bu yüzden kendimizle alakalı her şeye o dönemler takıntılı oluyorduk. Bende de bu böyle çıkmıştı.
Pratik ve çekimler sırasında bir kaç kere bayıldım, fenalaştım veya kustum. Nina da Taeyong'a bunlardan bahsettiği için Taeyong ile ne zaman iletişime geçsek muhakkak bana bunu soruyordu.
"İyiyim, Taeyong. Baskı azaldıkça rahatlıyorum. Merak etme"
Onu rahatlatmaya çalışsamda hâlâ gözlerinde ki endişeyi okuyabiliyordum. Bana olan ilgisi hoşuma gidiyordu ama benim için bu kadar endişeli kalması beni de endişelendiriyordu.
O günden sonra fark etmiştim ki, daha rahattık birbirimize karşı. İletişimimi, temasımız daha doğal ve samimiydi. Bunun zaman ile alakası olduğunu da biliyordum.
"Buradan çıkınca senin için bir şeyler hazırlicam"
Gülümsedim. "Hayır demem"
Taeyong biraz daha rahatlamış bir şekilde güldüğünde bende rahatlamıştım içten içe.
"Fotoğrafınızı çekicem, story atarsın"
Dohyun elindeki telefonu ile karşımızda durduğunda Taeyong ile birbirimize bakmıştık. Taeyong ile fotoğraf çekilmemiz tâbi ki sorun değildi ama story atmak konusunda emin değildim. Ekranda görenler için 'iki iş arkadaşı' olarak adlandıralabilirdik ya da 'yakın arkadaşlar' olarak. Ama gerçeği bilen biz için, biraz daha gericiydi.
"Ne var?" Dohyun ikimize bakarken. "Sizin birlikte olduğunuzu bilmeniz, herkesin bildiği anlamına gelmiyor. Rahat olun biraz"
"Tuhaf bir menejersin"
Dohyun mırıltıma göz devirdiğinde Hara yanıma gelip elimde ki ödülü almıştı ve gülümsemişti.
"Ödülle değilde birlikte fotoğraf çekilin, daha tatlı olur"

??MD? OKUDU?UN
That Day ^?^ Lee Taeyong
Fanfiction-O gün, o gün cüzdan?m? bulamad???m da kahvemin paras?n? ?demi?tin, ondan sonra nedense hi? akl?mdan ??kmam??t?n. Ve ?ok sonra fark ettim ki, ben sana a??k olmu?tum. ... *Kitab?n ?ark?s? -> Mark Klaver/Say You Love Me*