Çiçeğim,
Biliyorum mektuplardan okurken kendini mahcup olmuş hissettiğin için hoşlanmıyorsun. Ayrıca her gün konuşmamız da cabası, ama yine de sana bunları bu şekilde anlatmak sanki duygularımı en saf halde anlatabileceğim en mantıklı yol gibi geldi.
Paris beni romantik bir adam yaptı, seni fena şeyler bekliyor. Hazır ol.
4 ay oldu, neredeyse 60 günümüz kaldı ama seni o kadar özlüyorum ki, alışmışım her gün yüzünü görmeye, kokunu duymaya, yemin ederim burada artık sensiz nefes almak bile benim için azaptan başka bir şey değil.
Eğitimim zaten de bildiğin üzere iyi gidiyor, birkaç arkadaşım var. Burada kalıp bu işe devam etmem için her gün kendilerini tekrarlıyorlar, ben de her seferinde Kore'de beni bekleyen güzeller güzeli biri olduğundan bahsediyorum. Seni çok tarif edemedim onlara, kıskançlığım el vermedi. Ben seni aylardır göremiyorken onların seni hayal edecek oluşu beni bir kıl etti ne yalan söyleyeyim.
Seni o kadar çok özledim ki, adını yazarsam özlemim beni boğacak, özlemden adını yazamıyorum.
Ben çok küçükken, yani hatırlıyorum 5 yaşlarındayken annem babam için teyzemle konuşurken hep burnumda tütüyor derdi, o zamanlar pek anlamazdım ne dediğini. Sorduğumda bunun özlemle ilgili olduğuna dair bir şeyler olduğunu söylemişti.
Aradan neredeyse 13 yıl geçti. Annemin ne dediğini şimdi anlıyorum.
Sana olan özlemim öyle burnumda tütüyorsun demekle bitecek, anlatılacak iş değil. Burnumda, bedenimde, ruhumda tütüyorsun. Böyle bir söz var mı? Ruhumda tütüyorsun? Yoksa da var artık, ben başka nasıl anlatacağımı bilmiyorum çünkü.
1 ay önce bir cumartesi gecesi teyzem biraz içmeyi teklif etti, teyzeme hayır diyemem böyle konularda bilirsin.
İçtim de içtim, o gün senin başını çok ağrıttım biliyorum, bunun için özür dilerim aşkım.
Teyzem anlattı bana, ben yarı uyku halindeyken beni odaya götürüp yatırmak istemiş. Bana dedi ki, bu çiçeği ne kadar özlediysen uykunda bile dilinden düşmedi. Aklımdan düşmüyor ki dilimden düşsün diyemedim. Güldüm sadece.
Bazen görüntülü konuşmalarımız bittikten sonra kendimi çok boşluğa düşmüş gibi hissediyorum, sanki beni tamamlayan tek şey senmişsin gibi.
Şimdiden bizimkilerle konuştum, sana ufak bir sürpriz planlayarak gelmeye çalışacağım, umarım elime yüzüme bulaştırmam.
Sana buradan bir figür aldım, belki ne alaka dersin ama oku şimdi. Anlayacaksın demek istediğimi.
Sanırım geçen haftalarda bir haftasonu yine, bizimkilerle biraz sokakları turlamaya çıkmıştık ders sonrası. Oyuncakçı gördüm, biraz eski ama çok zarif bir yerdi. İçeri girip figürleri gezerken masmavi giyinmiş bir peri kız ve peri oğlan figürü gürdüm. Yemin ederim sana Beomgyu, o an ayaklarım yere çivilendi sanki. Aklımdan zaten çıkmazken yıldırım gibi gözlerimin önüne öyle bir düştün ki burnumun ucu sızladı. Hiç düşünmeden aldım. Sana hediyeni bu şekilde söylemiş oldum ama olsun. Anısını bilmiş oluyorsun.
Özlemin kulaklarımda da tütüyor, sanki konuşan herkes senmişsin gibi geliyor artık. Bazen bazı sesler sana o kadar benziyor ki burada olmadığını bilsem de hızla çevreme bakmaktan alıkoyamıyorum kendimi, özür dilerim.
Senin de içinde olduğun çok güzel planlar yaptım, ayrıca biraz para da biriktiriyorum haberin olsun. Sana aklımdakileri anlatmak için ne kadar heyecanlı olduğumu tahmin edemezsin, ayrıca bol bol da rezil ve komik anılarım var. Buradaki aklı kaçık arkadaşlarımı da bir gün seninle tanıştırmak için sabırsızlanıyorum. Ruby var mesela, bizden 2 yaş küçük ama erken başlamış sanırsam. Geldiğimden beri gözünü (asla umutlu değilim ama hala bekliyoruz) bir dağ yarmasına takmış, grubumuzdaki güncel iki sorundan birisi bu çocuğu Ruby'e nasıl ayarlayacak olmamız. Bir diğeri ise benim gördüğüm her peri benzeri şeyi alıyor olmam. Bütün paramı buna yatırdığımdan yakınıyorlar ama aldığım şeyleri gördüğünde oluşacak yüz ifadeni hayal ettikçe sana bütün dünyayı alasım geliyor. Fakat kızarsın buna biliyorum, o yüzden zar zor tutuyorum kendimi haberin olsun.
