抖阴社区

                                        

Karşısındaki çocuğa karşı içinde bir güven vardı.
"Mahir abimle konuşacağım. Sen Def-" kendini düzeltmek için sustu. "Eylülü ikna etmeye bak. Onu üzmek istemiyoruz Ekin."

İçeriye geri dönen ikiliyle bakışlarım Ekini bulmuştu. Yüzündeki gülümsemeyle bana göz kırpmasıyla içim rahatlamıştı. Onlarla gitmeyecektim.

"Hadi hep beraber dışarıya çıkalım. Abi hadi hava alman lazım. Tıkıldık kaldık buraya." Kaşlarımı çatarak Ekinin koluna girdiğimde arkamdan duyduğum alaylı gülüşle adımlarımı hızlandırdım.

"Gidelim buradan çok sıkıldım." Ekin beni onaylayıp durdurduğu taksiye bindirdi. Yağıza el salladığında diğer adamın suratı duvar gibi olmuştu. Sonunda yola koyulduğumuzda derin bir nefes vermiştim. Onları bir daha görmek istemiyordum.

Tabii ki böyle bir şey olmamıştı. Kendimi odaya attığım gibi kapıyı kilitlemiş yorganın altında boğulmaya çalışıyordum.

Sonunda uyuyamadığım için gece yarısına doğru kapıyı açıp balkona geçmiştim. Soğuk balkonun kenarında duran battaniyeyi bacaklarıma atmıştım.

Önüme bırakılan kahve kupasıyla nefesimi dışarıya vermiştim. Denizle Ceyda öfkelenip o adamlara sayıp sövdüğünde ben odamda bir şeyler karalamakla meşguldüm. Ceyda yurda giderken Denizin odasında oyun oynayıp uyuya kalmış olması muhtemeldi.

"Aileni tanımak istemez misin?" Küçük bir çocuğa anlatmak istermiş gibi anlayışla dolu olan ses tonu gözlerimi doldurmaya yetmişti.

"Benim ailem var ki zaten. Siz benim her şeyimsiniz." Sol gözümden akan yaşla patlamamın gerçekleşmesi uzun sürmemişti. Ağlamamı güçlükle durdurduktan sonra Ekine baktım.

Elleriyle yüzümü kavrayıp baş parmaklarıya gözlerimden akan yaşları silmişti.

"Birtanem ama onlar gerçek ailen." Kaşlarımı çattığımda gülümseyip dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı. Kısa bir öpücükten sonra kenara çekilmişti.

"Benim planım hazır. 18 olmama 4 ay var." Telefonun ekranından tarihe bakmıştım. "Yani 118 gün. Ağvaya gideceğim. Zaten arasalar bile bulamayacaklar. Reşit olduğumda geri dönerim. Ona kadar hem dinlenirim hem de atölyeye kira ödemek zorunda kalmayız."

Planıma kaşlarını kaldırıp beğenmiş gibi dudaklarını büzmüştü. Benimle alay ettiğini bildiğim için omuzuna vurmuştum.

"Acıdı." Dedi kolunu ovalarken. Çok acımadığını bildiğim için gözlerimi kıstım.

"Bak güzelim. Orada başına tek kötü bir şey gelirse kimseyi umursamam çeker alırım seni. Kimse de bir şey yapamaz tamam mı? Ama bir ailen varken onlara şans vermen kötü bir şey değil. Eğer benim ailem yaşasaydı emin ol onları tanımak isterdim."

Dolu gözlerimle ona döndüğümde beni göğüsüne yaslamıştı. Suratımı göğüsüne yasladığım için dudaklarım hafifçe büzülmüştü.

"Söz ver o zaman." Dedim çocukca. Nazlandığım sayılı anlardandı. Ben çocukken bile kimseye nazlanmazdım. "Kimsenin beni üzmesine izin vermeyeceğine dair söz ver."

"Söz canımın içi. Söz."

3 gün evde boş boş takıldıktan sonra cuma günü onlara gitme kararı vermiştim. Zaten başka şansım yoktu. Bir kaç parça eşyamı ve proje tüpümü alıp evden çıkmıştım.

Her kes derste olduğu için grubumuza kısa bir mesaj çekip sahil kenarına oturmaya gitmiştim. Üzerimde Ekinin ceketlerinden biri vardı. Geri kalan bütün kıyafetlerim siyahtı. Sadece aksesuarlarım parlıyordu.

Ekine sabah gideceğimi söylesem bile öyle bir niyetim yoktu. Akşama doğru ayaklarımı sürüyerek Yağıza mesaj atmıştım. Beni bırakmayı teklif ettiği mesaja görüldü atmıştım. Yarım saat boyunca çevirim içi olup ona cevap vermemele adresi atmıştı.

Büyük siteye girdiğimde ayaklarım geri geri gidiyordu. Önüne geldiğim dış cebhesi gri beyaz olan evle adımlarım duraksamıştı. Konum tam olarak burayı gösteriyordu.

Kapıda çalışan birilerinin olmamasıyla kendim yürüyüp zile basmıştım. Daha 5 saniye bile geçmeden hızla açılan kapıyla irkilmiştim.

Yağız kocaman gülümsemesiyle beni karşılamıştı.
"Hoş geldin Eylül." Dediğinde içeriye girmiştim.

Arkamdan kapanan kapı kaçma isteğimi tetiklese bile duvara yaslanıp ayakkabılarımın ipini açmaya çalışmakla meşguldüm.

"Ayakkabıyla girebilirsin." Yüzümü buruşturdum.

"Neden siz pasaklı mısınız?" Dedim mırıldanarak. Sonunda çözdüğüm ayakkabılarımı kenara bırakıp içeriye geçmiştim. Omuzumdaki çantayı tutmasıyla ona döndüğümde gülümsedi.

"Eşyaların bu kadar mı?"

"Az mı buldun? 115 gün için fazla bile." Yüzü düşerken kapı pervazına yaslanıp bizi izleyen daha önce bur yerde gördüğüme emin olduğum çocuğa baktım.

"Selam." Demesiyle elimi kaldırarak karşılık vermiştim sadece.

"Gelsene."

"Geleyim." Dedim ona karşılık verip.

Koltuklara oturduğumuzda bana tek normal tepkiyi veren o olmuştu.

"Murat ben. Mimarlık okuyorum." Onu nereden hatırladığımı kendi ağzıyla söylediğinde haa diye bir ses çıkarıp ona döndüm.

"Ekinin sınıf arkadaşıydın değil mi? Memnun oldum." Dedim.

"Aynen. Sen de sevgilisydin sanırım."

Kafamı sallayarak onu onaylamamla ortamda oluşan sessizliği bozan şey yukarıdan inen karakoldaki öfke topuydu. Bakışları beni bulduğunda çatık kaşları biraz gevşemişti.

"Hoş geldin. Daha erken bekliyorduk seni." İçimden sen beni bekleme desem bile cevap vermemiştim. Yağızın yanına geçtiğinde Muratla ikili koltuğa oturduğum için şükretmiştim.

"E sen neler yapıyorsun?" Diye soran Muratla dişlerimi sıkmayı bırakmıştım.

"Resim falan öyle." Kısa konuşmuştum.

Merdivenlerden gelen sesle kafamı kaldırdığımda gözlerim şokla açılmıştı.

"Hocam sizin ne işiniz var burada?"

Ağzım istemsizce açılırken yerimden kalkıp çantamı omuzuma takmıştım. Hızla geldiğim koridoru geçerken arkamdaki sesleri umursamadım. Kapıyı açmak için attığım adımla kolunu arkamdan kapıya koyan öfke topunu göğüsünden itmiştim.

Yerinden kımıldamasa bile öfkeden boynundaki damarlar çıkmıştı.
"Değil bu evde yaşamak, bir dakika bile durmayacağım anladın mı!?"
Bağırmamla sol gözü seğirdiğinde çıkmama izin vermemişti.

"Bu kadar yalanın üzerine aile mi inşa edeceğini sanıyorsun? Her tarafıma kardeşlerini yerleştirmişsin. Bir de senin acıtasyonlarını dinlemek zorunda kaldım. Salak kafam."

Titreyen bedenimle kendimi yere bıraktığımda bana yukarıdan bakmaya devam etmişti. Bu kapıdan kendi ayaklarımla girmiştim ama sanırım çıkamayacaktım.

Sakinleşmesem bile kendimi tutmaya çalışıyordum. Cebimden çıkardığım telefonla Ekine mesaj attığımda kolumun altından tutup beni kaldırmak için bir hamlede bulunmuştu.

Kolumu elinden çekip yazdığım mesajı sildim. Bu kadar çabuk pes etmemeliydim.
"Hayatıma karışmazsan burada kalmaya devam ederim."

"Senin sorumluluğun benim üzerimde. Ben de seni korumakla yükümlüyüm. Hayatına da kararlarına da karışırım."

Kendimi tutamayarak güldüğümde bakışlarından beni çözemediğini farketmemiştim.

"Daha üç gün önce seni tanımıyordum bile. Kimsin ki benden sorumlu olacaksın. O gün karakolda da söylemiştim bu gün burada da söylüyorum. Sen benim hiç bir şeyim değilsin."

Yine bir birimize aynı şekilde öfkeyle bakmaya devam etmiştik. Ona bu kadar benzemem korkutucuydu.

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.♡

Eylül~ger?ek aileHikayelerin ya?ad??? yer. ?imdi ke?fedin