抖阴社区

                                        

Eve çıkıp Ceydayla birlikte yemek yaptık. Daha sonra gelen Ekin de bize yardım etmişti. En sonda kapıya giren anahtar sesiyle koşarak kapıyı açmıştım. Beni gördüğünde gülümsemesiyle ona sıkıca sarılmıştım.

Sohbet ederek yemek yerken keyfinin yerine geldiğini görebiliyordum. Gülerek bize bir şeyler anlatmaya başladığında hepimiz dikkatle dinlemiştik. Kahkahalarımız arasında ara sıra yemeği unutup sohbete dalıyorduk.

Biz böyleydik. Birbirimizin moralini düzeltmeyi en iyi biz bilirdik. Birbirimize yaslanmaktan hiç bir zaman utanmamıştık.

Yemekten sonra ortalığı toplayan Ekin olmuştu. Çünkü hepimiz gıcıklığına onun üzerine atıp kaçmıştık. Sesini çıkarmaması olayı daha eğlenceli yapıyordu. Ekin hariç hepimiz UNO oynuyorduk. Kazandığım üçüncü turdu.

Elimi ilk bitirip arkama yaslandığımda Deniz ağzına sokuşturduğu kurabiyeyle konuştu.

"Yeter lan! Sanırsın Uno değil buzul çağında hayatta kalma savaşı oynuyor." Kahkaha atarak ona sırnaştığımda saçımı çekmişti. Aynısını yapmak için kollarımı uzatmıştım. Birbirimizle hafifçe itiştikten bir süre sonra bıkıp arkamıza yaslanmıştık.

"Yarın benimle stüdyoya gelsene." Tek kaşını kaldırıp bana baktı.

"Yarın senin kuzen buluşman yok mu?"

Aklıma gelenle yüzümü buruşturdum. Gergin değildim ama kendimi garip hissetmekten alıkoyamıyordum.

"Kahvaltıya gidecekmişiz. Sonra buluşup birlikte stüdyoya geçeriz. Feriş yakamı bırakmıyor." Dedim alayla.

Ekin yanıma oturduğunda bir el daha oynamıştık. Onu da kazanmıştım. Hepsi şu an benden nefret ediyordu. Gülerek arkama yaslandığımda Yağızın aşağıda olduğu mesajını görmüştüm.

"Ceyda kalk. Biz kaçar Yağız gelmiş." Ceyda dudaklarını hafifçe büzdüğünde Deniz onu taklit etmekle kafasına bir yastık darbesi yemişti.

"Tanrım falcıya 1500 lira kaptıran kulun aşkı buluyor da ben insan değil miyim!? Buna var da bana niye yok!?" Sitemli sesiyle kapıda ayakkabılarımı giyinirken gülmekten nefessiz kalmıştım.

Bizi geçirmeye gelen Ekinle kısaca sarıldığımızda Deniz koridora doğru bağırdığı için ayrılmıştık.

"Dikkatli gidin."

"Yağıza söylerim." Göz kırpıp aşağıya indim. Arabaya yerleştiğimizde önce Ceydayı yurda bırakmıştık. Ondan sonra ön koltuğa geçtiğimde Yağız konuşmuştu.

"Yarın için heyecanlı mısın?" Elimdeki telefonu bırakıp kaşlarımı kaldırarak ona döndüm. Kendimi tutamadan kıkırdamıştım.

"Neden heyecanlı olayım?" Tepkimle başını iki yana salladı.

"Ne bileyim." Mırıldanıp önüne döndüğünde kaşlarım çatılmıştı. Omuzlarımı silkip telefonuma döndüm. Ne kadar kötü olabilirdi ki...

Berbattı. Gerginlikten terleyen avucumu beyaz pantolonuma silmiştim. Yanımda Yağızla Murat oturuyordu. Mahir Yağızın yanındaydı ve Ege gelmemişti. Bücürün gelmemesinden bir bokluk olduğunu anlamalıydım.

Sergilerde çok gördüğüm klasik mutluluktan geberiyoruz tablosunun içindeydim. Kadının suratındaki gülümseme o kadar sahte duruyordu ki, uyurken bile düşmediğinden emindim. Amcamız olan adam beklemediğim kadar soğuktu. Bana bakkaldan ona sigara almaya çıkmışta iki saat sonra geri dönmüşüm gibi bakıyordu. Kuzenlerde tablonun garip ama tam olarak bu adamla kadının çocuğu olduğu belli olan 3 veletti.

İki oğul bir kızları vardı. Kız benden 2 yaş küçüktü. Erkeklerden biriyle yaşıttım. Diğeri de benden 3 yaş büyüktü.

"Defneciğim ekmeği uzatır mısın?"

Bana ilk Defne diye seslendiklerinde yardımcılarını çağırdıklarını sanmıştım. Yüzümde istemsizce oluşan diş sıkmalı gülümsememle uzak olduğum ekmek sepetini önlerine bırakmıştım.

Mahir mahçup bir ifadeyle bana baktığında sakince gözlerimi kapattım. Sorun yoktu.

"Ee kaybolmak nasıl bir şey?" Bu çocuk kesinlikle kafadan kırıktı. Ağzıma bir domates atıp ona döndüm.

"Bilmem. Görünmezlik iksiri içmiş gibidir herhalde." Dediğimde onu ciddiye almamamla öfkelendiğini hissetmiştim.

Yanımda oturan Murat kıkırdadığında Yağız bizi susturmak için gözlerini bereltse bile kendini tutamadan gülmüştü.

Telefonum çaldığında izin isteyerek yerimden kalkmıştım. Mutfağa geçtiğimde susmayan telefonumu açmıştım.

"Hocam biz aslında siz söylediğiniz gibi yaptık arkaplanı ama renkler çok karışmış. Palete dökünce anla-" Durunun heyecanlı sesiyle çıkış biletimi kaptığımı anlamıştım.

"Tamam Duru endişelenme. Yarım saate oradayım tamam mı? Dokunmayın bir şeye. Boyaları ayırıp etrafı toparlamanız yeterli."

Beni onayladığında telefonu kapatmıştım. Mavi gömleğimin kollarını dirseklerime çekip yakalarımı düzelttim. Boynumda parlayan ince gümüş kolyem vardı. Beyaz pantolonumla stüdyoda çalışmak yeni bir deneyim olacaktı.

"Kusura bakmayın. Abim dün söylemeyi unutmuş sanırım doktor randevumuz vardı."

Mahire baktığımda kaşlarının havalanması beklediğim bir tepkiydi. Yine de yüzünde görmek gülmek istememe sepeb oluyordu. Yağızla Murat kendini tutamadan hafifçe kıkırdasa bile kimsenin onları umursadığını sanmıyordum.

"Bir daha görüşeceğimizi sanmıyorum ama o zamana kadar B12 takviyesi almanızı öneririm. İsim hafızanız berbat."

Mahir arabayı çalıştırdığında arkamdaki kadının gülümsemesi ilk defa düşmüştü. Uzaklaşmamızla Muratın gülmekten nefesi kesilirken Yağızda kendini tutamamıştı. Mahirin kendini tutmaya çalışan suratıyla gülmüştüm.

Onları da benimle birlikte çıkartmıştım. Şimdi de kendi paçamı kurtarmam gerekiyordu.

Bölümle ilgili düşünceleriniz?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın.♡

Eylül~ger?ek aileHikayelerin ya?ad??? yer. ?imdi ke?fedin